Sınavlar, notlar, okul derken epey boşladığım sevgili hikayem Rüya, yepyeni karakterlerin de eklenmesiyle kaldığı yerden devam ediyor! Elimden geldiği kadar yeni bölümle aranızda olmaya çalışacağım. Keyifli okumalar...
*
Lunapark'a gitme kararı almamızın üzerinden bir gün geçmişti. Ertelemiştik çünkü feci şekilde yağmur yağması sonucu Lunapark kapatılmıştı. Ayla'nın bu işe biraz canı sıkılsa bile, eve gelip en sevdiği dizinin yeni bölümünü izlemek keyfini biraz olsun yerine getirmişti.
Rutin geçen bir günün sonunda hava geçtiğimiz güne nazaran çok daha açık ve güzeldi. Yıldızlar gökyüzünden insanlara göz kırpıyor gibiydi. Bizde fırsat bu fırsat hazırlanıp Lunapark'a gittik.
Ayla heyecanla bir oraya bir buraya ilerlemeye başladı. Türkiye'de de birçok lunapark vardı elbet fakat bu kadar gösterişli az bulunurdu. Bu yüzden olsa gerek Ayla'nın sevinci, heyecanı oldukça yüksekti. Yeri geldi mi olgun ama deli dolu bir kişiliği vardı Ayla'nın. Önce büyük, tehlikeli, insanın kalbini boğazında attıracak aletlere ilerledi. Birçok bilet almıştı kendine.Tüm biletlerini tükettikten sonra artık gitmek istediğini söylediğinde ; muhtemelen ona sıkıcı geldiği için tercih etmediği dönmedolaba da binmesini tavsiye ettiğimi söyledim. Beni kırmayıp iki bilet daha aldı. Birlikte dönmedolaba binmiştik. Bir an kendimi dejavu yaşar gibi hissettim. Bindiğimiz dolabın rengi maviydi.
Mavi...
Sanki umutlarımızın arasına saklanmış, usulca göğe yükseliyorduk...
Umudun yolunu takip et...Sanki uzun uzun rüyalar gördüğüm bir uykudan uyanmışım gibi hissettim kendimi. Mavi dolap... Şans mıdır tesadüf mü bilmem ama ikidir Mavi dolap denk geliyordu şansıma. Gece gördüğüm rüyaları olduğu gibi bu olayı da hemen Ayla'ya anlattım.
"Ayla, dejavu yaşar gibiyim."
"Nasıl yani?"
"Daha önceki gelişimizde de aynı dolaba binmiştim. Bu dolap rüyamda gördüğüm dolap Ayla. Hislerime güvenirim, bilirsin. Hissediyorum, bu işte bir gariplik va-" konuşmam yarıda kesilmiş, dönmedolap Mavi dolap'ın, yani bizim, en tepede kaldığımız an durdurulmuştu. Açık, yıldızlarla kaplı gökyüzünü bir anda bulutlar kaplamıştı. Şimşekler çakmaya başlamıştı. Acilen buradan inmemiz gerekliydi yoksa gökyüzünün kızgın yıldırımlarından biri bizi hedef alabilirdi. Gözlerim korkuyla aşağı baktığında karşılaştığım manzara karşısında donup kalmıştım. Tüm aletlerin ışıkları kapanmıştı. Yalnızca atlıkarınca, kendine has müziğiyle birlikte çalışır durumdaydı. Fakat o da dahil hiçbir aletin görevlisi başında değildi. Buradan görebildiğim kadarıyla parkta yalnız biz vardık.
Ayla korkuyla gözlerini kapamış tir tir titriyordu. O kadar çaresiz kalmıştım ki sadece Ayla'nın ellerini sıkıca tutup, ona sakin olmasını söyledim. Bir yandan da gözlerimi kapattım ve dua etmeye başladım. Yalnızca birkaç saniye sonra ellerimde bir hareketlenme hissedip gözlerimi açtığımda Ayla yanımda değildi. Dahası ben şu anda atlıkarıncadaydım. Hala aynı şekilde tüm makinalar kapalıydı ve ben de burada yapayalnızdım. Dönme dolap'tan beni buraya kim getirmişti? Getirirken ben neden hissetmemiştim? Ayla neredeydi? Kafamda dönüp duran tüm bu sorulara birer yanıt ararken başımın döndüğünü hissettim. Ve ardından istemsizce gözlerim kapandı. Kapanırken tek gördüğüm bir eldi. Ardından bindiğim attan düştüm.Gözlerimi açtığımda ise yemyeşil bir arazideydim. Her yerde koşuşup oynayan çocuklar, rengarenk çiçekler vardı. Biraz ileride ise ufak bir ev görünüyordu. Uzandığım çimlerin üzerinden doğrulup üstümü başımı düzelttikten sonra ağır adımlarla, etrafı inceleye inceleye eve doğru yürüdüm. Tam o sırada koşan çocuklardan birinin bana doğru geldiğini fark ettim. Omuzlarının biraz aşağısında sarı ve dalgalı, bakımlı saçları vardı bu güzel kız çocuğunun. Üzerinde ise dizlerine gelen pembe bir elbise. Açık kahverengi gözleri bana mutlulukla bakmaktaydı. Elinde etraftaki çiçeklerin benzeri bir çiçek demetiyle yanıma geldi. Ben şaşkınlıkla ona bakarken o beni tanıyormuş ve sanki uzun süredir de beni bekliyormuş gibi sıkıca sarıldı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken refleks olarak ona karşılık verip ben de sarıldım.
''Seni çok özledim Mira.'' diye fısıldadı kulağıma. ''Bizi nasıl buldun?'' diye de ekledi.
'Biz' dediğine göre onunla birlikte bu diğer çocuklar da beni tanıyor demekti. Belki de çok daha fazlası. Şu an benden bir açıklama bekliyordu. Tabii ben de ondan.
''Burası neresi?'' diye sordum sabırsızca.
''Burası bizim cennet-'' derken arkasından gelen bir başka çocuğun sesiyle sözü kesildi. Bu da yine bir kız çocuğuydu ama onun kadar bakımlı görünmüyordu. Sarı uzun saçlar yerine kısa, siyah ve düz saçlara sahipti. Teni daha koyu bir renkteydi. Parlak, renkli elbiseler yerine eski bir tişört ve eşofman vardı üzerinde.
''Asel! Ben yine şu çılgın halüsünasyonlarımdan birini mi görüyorum yoksa bu,'' kekeledi. ''bu gerçek mi?'' diye sordu heyecanla.
Sarı saçlı kızın adının Asel olduğunu bu sayede öğrenmiş oldum ve apaçık belli olduğu gibi bu kız da beni tanıyordu. Üstelik anladığım kadarıyla Asel gibi o da beni seviyordu.
''Ben de inanamıyorum ama bu gerçek!'' diye bağırdı Asel.
Küçük kara kız yanıma geldi, gerçek olduğumdan emin olmak için beni çimdikledi. Elbette bunu beklemiyordum ve birden ''Ah!'' diye bağırıp kendimi geri çektim. Gerçek olduğuma emin olmuş olacak ki üzerime atlayıp sımsıkı sarıldı. Bakımsız görünüşüne karşın çok güzel kokuyordu.
Asel etrafa saf saf baktığımı fark etti ve hemen bana etrafı tanıtmak için harekete geçti. Küçük kara kıza diğerlerine benim geldiğim haberini vermesini söyledi. Bunu söylerken ona 'Burcu' diye seslendi. Birinin daha adını öğrenmiştim, bingo!
Burcu bana sevinçle bir bakış daha attı ve ardından arkasını dönüp kulübeye doğru koşmaya başladı. Asel de beni elimden tutup az ilerideki ağaçlık alana doğru sürüklemeye başladı. Biraz koşuşturduktan sonra beni bir ağaç eve çıkardı. İçeride onlara ait olduğunu sandığım yarısı boyanmış boyama kitapları, bazıları kırık pastel boyalar, içinde renkli ayraçlar bulunan ince ve kalın okuma kitapları, oyuncak arabalar ve bebekler vardı. Tüm bunları bu çocuklara veren bir yetişkin mutlaka olmalı diye düşünürken Asel hiç beklemeden başladı heyecanlı heyecanlı anlatmaya.
Meğer tüm bu eşyaları onlara veren, onları buraya getiren ve hatta onlara bakan da benim kız kardeşimmiş. Önceleri bu küçük çocuklara kardeşimle birlikte bakarmışız. Ancak bir gün evimize gelen yabancı amcalar beni götürmüş. Yani, kardeşim Hira onlara böyle anlatmış. Ben gittikten sonra Hira onları buraya getirmiş. Buranın önceden dedemlere ait olduğunu ancak artık bizim yaşayacağımızı söylemiş. Kulübenin arkasındaki tarlada sebze meyve yetiştiriyorlarmış. Hira ayda bir kere bunları satmaya gidiyormuş. Gittiğinde de kazandığı paralarla onlara yeni kıyafetler, kitaplar, boyalar alıp geliyormuş. Asel ve Burcu'yla birlikte tam yedi çocuk varmış burada.
En büyükleri Ali, 12 yaşındaymış. Köydeki bir ortaokula başlamış bu sene.
Ali'nin kardeşi olan Ilgaz ise 8 yaşındaymış. O da yine köydeki bir okula gitmekteymiş.
Ardından Derin ve Deren geliyor. 6 yaşındaki bu ikizlerin birbirlerine gerçekten çok benzediklerini ve çok tatlı olduklarını söyledi. Onlar da seneye birinci sınıfa başlayacaklarmış.
Burcu 7 yaşındaymış. Ilgaz'la aynı okulda aynı sınıftaymış.
Bir de Burcu'nun abisi Buğra varmış. Asel 10 yaşındaki Buğra hakkında yalnızca yaramazlıklarının saymakla bitmediğini söyledi. Hira benim yokluğumda en büyük mücadeleyi Buğra'yla vermiş anlaşılan.
Bir de minik prenses Asel var. Hepsinin en küçüğü olan Asel ise 5 yaşındaymış. Siz bakmayın beş yaşında olduğuna, çenesi susmuyor! Gören motor takılı sanar.
Minik Asel'e yıllar önce eve gelen yabancı amcaların beni bayılttığını bu yüzden bazı şeyleri unuttuğumu söyledim. O da sanki dünden hazırmış gibi çocukları, yaşantılarını, ben gittikten sonra yaşanan her şeyi tek tek anlattı. O anlatmaya devam ederken dışarıdan sesler duyduk.
Birlikte ağaç evin balkonundan baktığımızda tam da 'daha ilginç bir olayın içine düşemezdim herhalde' derken aslında her şeyin daha yeni başlamakta olduğunu anladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜYA
FantasyBir dünya hayal edin. O dünyanın ücra köşelerinde bir ülke. Görünmeyen varlıklar tarafından yönetilen bir ülke. Gördükleri rüyaları hatırlamaları yasak. Bu sebepten dolayı insan genetiğini değiştirmişler ve kimse rüyalarını hatırlayamıyor. Peki sebe...