Bölüm 1

545 82 117
                                    

Şimşeklerin göğü yırtarcasına oluşturdukları beyazlığın hemen ardından çalan kapı zili ile bütün huzuru kaçmıştı genç adamın. Huysuzca dudaklarını büzerek çay fincanını yavaşça sehpaya bıraktı. Terliklerini usulca giydikten sonra, belki evde olmadığımı düşünüp giderler umudu ile yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi.

Önceki zamanlarda olduğu gibi art arda çalmayan zil yüzünden merakı artmıştı. İnsanların, katlanılması çok zor olan sabırsızlıkları, onları tekrar tekrar zile basmaya zorluyordu nedense. Ve bu yüzden, genç adamın sabrı da sonuna kadar zorlanıyordu. Ama şu an, ne zile ikinci defa basılmıştı, ne de kapının önünde birisi vardı.

Huzurunu yerle bir etmekle kalmayıp gecenin bu geç vaktinde ziline basılıp kaçıldığından dolayı çok sinirlenmişti, genç adam. Tam kapıyı kapatacakken, şiddetli bir ağlama sesi ile bakışlarını yere indirdi. Normale göre oldukça büyük bir sepetin içinde, kendisine şaşkın şaşkın bakan bebeği gördüğünde küfretmekten kendini alıkoymadı.

Daha biraz önce ağlamaya başlayan bebek aniden susmuş, iri ve yeşil gözleriyle karşısındaki adama bakıyordu.

Adam da soluk mavi gözlerini, güzel bebekten bir türlü çekemiyordu.

Oldukça uzun süren bakışma faslından sıkılmış olan bebek, minik ellerini adama doğru uzattı ve şirin bir gülümseme ile genç adamın dünyaya dönmesine yardımcı oldu.

"Lanet olsun." Sepeti dikkatli bir şekilde kavradıktan sonra bebeği sabit tutabilmek için, ayağı ile ağır kapıyı ittirerek kapattı ve sepeti yemek masasının üstüne koydu. Bebeği, sepetin içinden alıp kucağına aldı. "Seninle ne yapacağım ben şimdi?"

Bebek, gözlerinde birikmiş gözyaşlarına rağmen büyük bir hayranlıkla adamı inceliyordu. Bir süre sonra bundan vazgeçip dudaklarına tatlı bir gülümseme yerleştirdi. Karşısındaki yabancı adamı, kendisine yabancı olarak görmüyordu: Kollarını, genç adamın göğsüne yerleştirip başını, kaslı koluna yaslayacak kadar.

Geniş yüzü ve kocaman gözlerine bakmaktan dolayı öylece ayakta kala kalmış genç adam, bebeğin bu rahatlığı ile tekrar huzura kavuştuğunu hissetti.
Bebeğin varlığı ile huzura kavuştu...

İstemsiz olarak kollarını sağa ve sola sallayan genç adam, sepetin içinde duran bir kağıt parçasını görür görmez, bebeğin rahatını bozmamaya çalışarak kalın kağıda uzandı. Bebeğin kimliğiydi, bu küçük kağıt parçası.

"Eren Jaeger."

Adının söylenmesi ile başını kaldıran bebek, pür dikkatle adama bakmaya başladı. Aynı şekilde ona da bakıldığını görünce, dudakları daha fazla kıvrılmıştı.

"Demek sadece iki yaşındasın, Eren." Derin bir iç çekerek meşe odunları ile beslenen ateşin karşısındaki geniş koltuğa oturdu.

"An... ne."

"Hayır hayır hayır hayır hayır! Ben senin annen falan değilim."
Çay fincanının hemen yanında duran telefonuna uzandı hemen. Rehberinden 'Hanji' adlı kişinin numarasına basarak telefonunu hoparlöre aldı ve bebeği kendine daha çok çekti.
"Anneni karıştıracak derecede nasıl aptal bir bebek oldun acaba?"

"An-ne."

"Anne demeyi hemen kes, minik velet."

Telefondan gelen sabit seslerin kesilip yerini bir kadının sesine bıraktığı an, genç adam bebeği oyalamak istercesine işaret parmağını onun dudaklarına götürdü.

Yumuşacık...

"Ne var Levi?"

Kadının bıkkın ve sinirli ses tonuna karşılık, sanki karşısındaymış gibi, neden böyle olduğunu sorarcasına kaşlarını çattı Levi. Ardından başını, oturduğu koltuğa yasladı.
"Kaç gündür uykusuzsun, aptal?"

Fate || RirenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin