1

62 10 7
                                    


   İnsanlar neden sadece beklentileri karşılandığı zaman mutlu olduğunu hissediyor? Biraz düşünürsek..sadece bir kap süt ile bir kediyi mutlu ederek en huzur dolu mutluluğu hissedebiliriz aslında. Beklentiler her zaman karşılanmaz zaten önemli olan beklentini dile getirebilen biri olman ve bunun için her şeyi yapabilecek bir zihne sahip olabilmen. Fakat bazı şeyleri göremeyecek kadar yorgunuz değil mi? Belki de vazgeçmiş.. Göremediğimiz şey aslında yorgun olmaya şartlandırılan bir beden. Zehirlemeye çalıştığımız ruhu nereye kadar görmezden geleceğiz.

   Kedinin evdeki süte gelmesini, sokaklarda açlıktan kemikleri sayılan ve yaralar içinde kalan köpeği, at arabalarında çoğu zaman sıcaktan ve sineklerden bezmiş biraz dinlenmek isteyen ama her defasında şiddete maruz kalan atı, sokaklarda mendil satan veya flüt çalarak para kazanmak isteyen çocukları ne zamana kadar görmezden geleceğiz? Onların kaderlerini değiştirmek belki zor, ama yardım etmek ne kadar imkansız olabilir?  Her neyse kediyi süte getiremiyorsak eğer sütü kediye götürmek bir tarafında çıban çıkarmaz insanoğlu.. 

"Mavi!" İşte bütün huzursuzluğuyla huzurlu düşüncelerimden ayrılmamı sağlayan o ses duyuldu. Annem. Kedi düşmanı.. aslında kediyi evde besleme karşıtı olduğu da söylenebilir. Biraz farklı bir tanım oldu sanırım.
Her seferinde ders çalışmak için oturduğum şu masadan ne zaman tam olarak bitmiş bir konuyla kalkacağım ben?
"Ölmeden önce görseydim keşke." diyerek iç geçirdim. Ağır adımlarla kafamı kaşıyarak annemin sesinin olduğu odaya yöneldim.
Elinde ağabeyimin ona yeni aldığı android telefon vardı. Gene keşif yapıyordu anladığım kadarıyla. Koltuğa yaslanmış bir ayağının üstünde oturmuş burnunun ucuna gelen gözlüklerin arkasında kısılmış mavi gözlerle telefona bakıyor, hafif tombul elleriyle de bir aşağı bir yukarı kaydırıyordu ekranı. "Ne var anne?" diyerek sitem dolu sesle bana dönmesini sağladım. Kafasını eğerek buğulu mavi etrafı hafif kırışmış gözlerini bana çevirdi ve  "Kızım gel de nasıl yorum yapılıyordu onu göster bana yeğenim fotoğrafıma yorum yapmış ona cevap vereceğim." dedi gülümseyerek. Bıkmışlığı mı belli edercesine "Yordun beni anne çok yordun, yaşlandım." diye inleyerek kafamı geri attım. Annem ve içine yeni girmeye başladığı şu aptal tamamı ile vakit kaybı olan sosyal medya takıntısı beni gerçekten yoruyor. "Uykum var anne sabah okula gideceğim lütfen beni sosyal medya maceralarına katıp yorma." dedi. Üzgünce dudak büzdüm kabul etmesini umarak. "Tamam kızım tamam git ben tek başıma öğrenirim merak etme." diye bol trip kokan bir cümle duydum. Sanırım vicdanıma yenik düşeceğim birazdan. "Ver hadi telefonu yoruma cevap yazayım anne." Israr etmenin pek bir yararı olmayacak diye düşünüyorum ne kadar çabuk halledersem o kadar çabuk uykunun kucağına bırakırım kendimi. "Ağabeyin olsaydı çok güzel gösterirdi bana ama işi gereği birkaç gün şehir dışında kalması gerekiyormuş." diye söylendi annem.
  Ağabeyim çok fazla çalıştığı için pek fazla görüşemiyoruz, aslında babam annemi ben daha yedi yaşındayken terk etmemiş olsaydı abim bu kadar yorulmak zorunda kalmazdı. Onun için bazen çok üzülüyorum çünkü benim için tam olarak bir babadan farksız bu çok zor ve ağır olmalı onun için. Hiçbir zaman öğrenemediğim şey babam denen o adamın neden annemi terk ettiği aslında merak etmem çok saçma sonuçta gitmiş ve biz onu ilgilendirmiyor muşuz demek oluyor bu. Peki benim neden umurumda olsun? Aptal sorular beynime hücum etmeye başlamadan konuyu iç sesimle tartışmayı bıraksam iyi olacak sanırım.
  Evet ben Mavi Akın gayet mutlu olduğum yaşamımdan asla şikayetçi olmamalıydım. Ağabeyim Mert Akın çok başarılı bir avukat ve bu yüzden bende onun gibi bir avukat olmak için çok çalışmalıydım. Bu şekilde biraz olsun ağabeyime yardım edebilirdim.

Annemin maceralarına daha fazla dalmadan odama döndüm. Biraz daha ders çalışmak istediğimi farkındayım ama daha fazla beynime işkence yapmamaya karar vererek yumuşacık yatağıma girdim ve yastığıma iyice sokuldum.

  Sabah kulaklarımı tırmalayan sesle huzursuzca yerimde kıpırdanmaya başladım çok mu çabuk sabah olmuştu? Sanki gözlerimi kapayıp açmam bir olmuş gibi geliyor bana. Birkaç defa tekrarlanan alarma karşı yenik düşerek ayaklandım. Banyoya doğru ilerledim ve yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi de  fırçalayarak ayrıldım banyodan. Siyah uzun saçlarımı dağınık topuz yaparak formamı giymek için dolabın kapağını açtım. Siyah uzun kollu lakosumu ve koyu gri pantolon eteğimi giydikten sonra elime türkuaz montum ile çantamı alarak mutfakta hazırlanan kahvaltıdan gelen krep kokusuna doğru gittim. Annemi tek başına masada oturmuş telefonla ilgilenirken buldum. Gülümseyerek ona ilerledim ve kocaman bir öpücük kondurarak "Günaydın." dedim.
"Günaydın kızım." Huzursuzca gülümseyen anneme gözlerimi kısarak baktım ne olduğunu anlamak için. En ufak huzursuzluğunu hissediyordum annemin. "Bir sorun var sanırım?" Diye sordum ağzıma zeytin atarken ve hızla bir parça ekmek kopararak çiğnemeye başladım. "Mert aradı az önce," devam etmesini ister gibi ona bakmaya devam ettim konuşmadan. "Birkaç saat içinde buraya gelecek olan bir şoför ile beraber evden hemen ayrılmamızı istedi. Acilen toparlanarak Antalya' ya taşınmamız gerekiyor Mavi." Duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum ama bu imkansızdı sanırım. Ne demek oluyor yani ve bu aciliyet neden? Kulaklarım sağır olmuş ve sanki annemin iki kaşının arasında üçüncü bir göz çıkmış gibi bakıyordum anneme. Annem elini yüzüme doğru bir sağa bir sola sallayarak "Kızım iyi misin?" diye sordu üzgünce. "Nasıl yani anne ne demek oluyor bu? Neden bir anda taşınmamız gerekiyor? Nereden çıktı sabah sabah bu?" O kadar çok şaşkındım ki hiçbir cevap beni yatıştırmayacak gibi geliyordu bana. Ne oldu birden anlam veremiyorum okulum, arkadaşlarım, sokak kedilerim, en yakın arkadaşım Sinem.. Ben kendimi bildiğimden beri Bursa' da yaşıyordum. Şimdi nasıl olur da birkaç saat içinde 17 yılımı bir bavula tıka bilirdim?

Hiçbir soruma hiçbir cevap alamamış hüngür hüngür ağlayarak toparlayabildiğim kadar eşyamı toparlamış kapının önünde annemi bekliyordum. Apartmanın önünde kedilerim İle vedalaşırken kapının önüne gelen siyah BMW'yi gördüm. Artık gitmemiz gerektiğini hissedince içimde hissettiğim üzüntünün hiçbir tanımı yapılamazdı. Ağlamaktan çok yorulmuş olmalıydım ki yol boyunca uyukladım.

Araba..uçak ve tekrar araba. Yol boyunca ağzımı bıçak açmadı annemin sürekli gelen telefonlardan başının şiştiğini görebiliyordum. Ben telefonumu kapattığım için kimin ulaşmaya çalıştığını bilmiyordum tabi. Antalya tabelasını görünce hissettiğim huzursuzluğun sanırım tarifi olamazdı. Beni ne bekliyordu bu şehirde neler yaşayacağım ve abim neden bu denli sorumsuz davrandı çok merak ediyordum.

Araba bizi Bursa'daki evimizin bulunduğu yerden çok çok daha lüks ve sakin bir yaşantısı olan  yere doğru götürüyordu açık renk villaların bulunduğu filmleri aratmayan yolda ilerlerken araba yavaşladı ve durdu. Arabadan inince Bursa'nın aksine çok sıcak bir yer olduğu için montumu çıkardım ve kolumun altına tutuşturdum. Sanırım burada sevebileceğim şeylerden biri sıcaklık olabilir diye düşünürken sırtımı döndüğüm villadan "Anne!" diye duyduğum o tanıdık ses kaşlarımı çatmama neden oldu. Arkamı döndüğümde kocaman ve yemyeşil bahçesi olan tatlı bir lila renginde villa beni karşıladı. Bahçe kapısından bize doğru gelen Mert ağabeyimi gördüm. Hızla bize doğru geldi ve annemin elini öperek ona sarıldı. "Hoş geldiniz anneciğim. Yolculuk çok yorucu olmuştur gelin bir akşam yemeği yiyelim sonra dinlenirsin." sözünü bitirdikten sonra kafasını kaldırdı ve oldukça sevecen bir şekilde gülümsedi. Bana doğru ilerlediğinde ondan uzaklaşarak arabanın bagajından bavulumu almak için bagajı açmaya çalıştım. Çok kızgın olduğumu umarım farkındadır.

Yemek yemeden bana ait olduğunu öğrendiğim odama yerleşmek için yukarı çıktım. Çok büyük ve güzel bir yerdi, ama havanın sıcaklığına rağmen bana soğuk gelen bir kısmı vardı buranın. Nedenini bilmiyorum ama öğrenecektim. Her ne kadar ağabeyimin işleri yerinde olduğunu bilsem de bunlar fazla diye düşünmeden edemiyordum. Duş alıp yorgunluğumu attıktan sonra saatin epey geç olduğunu fark ettim ne kadar kalmıştım acaba banyoda. Gece yarısını bulmak üzere olan saate rağmen karnımın adeta açım diyerek bağırmasına karşı çıkamadım. Pijamalarımı giydikten sonra aşağıdaki mutfağı keşfetmek üzere odamdan ayrıldım. Bizim mutfağın 5 katı falan rahatlıkla vardı sanırım bulmam çokta zor olmamıştı o yüzden. Dolapta bulduğum nutella ve fındık ezmesini alarak bir kaşıkla beraber sessizce masaya oturdum. Masada bulunan kurabiye ve poğaçaları görünce daha çok mutlu olduğumu söyleyebilirim açıkçası. Tadını çıkarta çıkarta yemek için neler vermezdim ama ağabeyimle karşılaşabilirim diye hızlı şekilde yedikten sonra hemen odama gittim. Yatağıma girerek her zamanki gibi yastığıma sokuldum ve uyumaya çalıştım.

BENİMLE MİSİN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin