Bir

23 1 0
                                    

ACI..

Zihnimde birbiriyle örtüşmeyen binlerce düşünce mesken tutulurken kalbim kendini zorluyordu. Acı, acı, acı. Hissettiğim tek şey acıydı. 17 yıllık hayatımda soyut ve aynı zamanda somut tek düşünce acıydı.

Ruhumda koşuşturulan acıları ipe dizip ucunu sallandırmak istiyordum. Baba; 1kelime 2 hece 4 harf. Hayatımda ki en acı kelime. Tüm hayallerimin, umutlarımın suratıma çarpıldığı kilitli kapı. Ruhumu bedenimi kamçılayan yaralarımın sahibi. Sahi baba kimdi? Neydi? Nasıl bir şeydi? Babayı sevmek, babaya gülmek, babayı özlemek de neydi? Bunlar 17 yıllık hayatım boyunca yanına bile yaklaşamadığım duygulardı. Babasıyla oyun oynayan kız olamamıştım ben olmak istemek yetmemişti.

Ben Hare Gülsoy.

Şimdi şu an yine babasının harebesi annesinin yokluğunu arayan o küçük kızım. Bedenime yediğim kemerin öldürücü darbesiyle boğuşurken, katledilen ruhumun acısını çekiyordum. Arda arda gelen tokatlar canımı artık yakmıyordu, yakamıyordu. "Demek eve geç geldin ha ben uyuyorum diye fırsat belledin kendine, seni köpek." hayır senin içki paranı kazanmak için çalışıyordum diyemedim, zaten desemde dinlemezdi. Aslında o sebep aramazdı bana vurmak için, sebepler sadece bahanesiydi. O istediği her zaman, her an sızana kadar içer sonra beni hırpalardı. Yine eve akşamüstü geç gelmemi bahane ederek beni hırpalamaktan gocunmuyordu.

Bir zaman sonra artık kemerin bıraktığı acıyı hissetmiyordum. Acıya alışmış mıydım yoksa beynimin bana bir oyunu muydu bilmiyorum, ama acı vardı bunu biliyordum. Bir şeyler söylüyor ama söylediklerini beynim algılamıyordu ben cevap vermedikçe yeterince sert değilmiş gibi daha hızlı sert vuruyordu. Yavaşça bilincimin kapandığını hissediyordum. Bir ölü daha kaç defa mezara girerdi ki, girdiğim her karanlık mezardı bana şimdi.

Sessiz rüzgarlar yüzüme tokat gibi çarparken yüzümün ve belimin ağrısı kendini belli etmeye başlamıştı bile. Her yerim tutulmuştu, her bi yanım yara bere içindeydi. Yavaşca tuvalete doğru yürümeye başladım her zaman her işimi kendim yapmıştım, ne yanımda saçlarımı okşayacak annem ne de her acımda bana sarılan babam olmamıştı, canımı acıtmaktan başka bişey yapamamışlardı.

Kazağımı bedenimden çıkartıp yavaşca yere bıraktım, elimden kayıp giderken bir damla da gözlerimden düşmüş sararmış mermerlere. Eskimiş banyo dolabımı hafifçe araladım içinden pamuk aldım birazda merhem. Merhemin kapağını açtığımda bitmiş olduğunu gördüm, şaşırmadım. Hiç şüpesiz bu evde kullanılan eşyaların en başında yer alıyordu.
Pamuğun ucunu hafif ıslatıp sızlayan yaralarımın üstünden geçtim hafifce. Sonra tekrar geçirdim kazağımı üstüme biraz daha oyalanırsam bu sefer işe geç kalıcaktım.

Saat akşam sekizi gösteriyor ay sükûnetle kendini belli ediyordu. Ay bile güneşten daha güzeldi. Sessiz yollardan hızlıca adımlarken içimde bir sıkıntı vardı, anlamlandıramadığım.
Hafta sonları sekizden sabah beşe kadar çalışırdım hafta içi ise dört buçuktan onbire kadar.
İşe geldiğimde hemen tepsiyi alıp ortadaki boşları toplamaya başladım. ''Hare Ozan Bey seni çağırıyor" ani gelen sesle yan tarafa döndüm Çağrı'ya tamam anlamında başımı salladıktan sonra Ozan Bey'in odasına doğru yürümeye başladım.
Ozan Bey bizim cafenin müdürüydü, sabibi ise Tuncay bey. Tuncay Beyi çok severdim buradaki herkes ona tonton dede derdi çünkü pamuk şeker gibi yanakları vardı. Ozan Bey iste onun yanında çalışan hizmetlinin oğluydu kendi oğlu gibi sever sayardı ama benim gözüm hiç tutmazdı çok çabuk sinirlenir, herşeye bağırırdı garip adamdı Ozan Bey. Tahsin Bey geldiğinde ise süt dökmüş kediye döner, hepimize iyi davranırdı o yüzden Tahsin Beyin gelmesini dört gözle beklerdik ama ne varki Tahsin Bey'in birçok otelleri cafeleri ve arsaları olduğu için pek uğramazdı buraya. Tabiri caise Bursa'nın yarısı onlarındı.
Ozan Beyin odasına geldiğimde kapısı çaldım iki defa
"Buyrun Ozan Bey beni çağırmışsınız"
"Gel Hare, ben çağırmadım, Tahsin Amcam seni bugün evine davet ediyor bunu sana iletmemi söyledi." "Ama neden ki" "Ne bileyim ben neden gidince öğrenirsin işte" verdiği ters cevaba aldırmadan tamam anlamında başımı salladım, ama bir sorun vardı ki Tahsin Beyin evi Bursanın zengin kesimiydi ve bildiğim kadarıyla oraya giden dolmuş hattı da yoktu. Taksi ile gitmeye kalksam yanımdaki paranın yetip yetmeyeceğini bilmiyordum ki yetse bile akşama içki bekliyen babamın bunu pek hoş karşılayacağını sanmıyordum
"Hemen hazırlan dışarda seni bir araba bekliyor." dediğinde sanki dünyalar benim olmuştu. Topuklarımın üstünde geriye dönerek montumu aldım ve üstüme geçirdiğim gibi çıktım cafeden. Park yerinde arka kapısı cafenin girilişine gelecek şekilde konumlandırılmış bir araba vardı, içindeki adam beni görünce hızla inerek "Buyrun Hare Hanım Tahsin Bey bizi bekliyor." Hare hanım mı? Hanım?


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 10, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Leyl 🌙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin