İhtiyarın notu; Yaşam ve ölüm,

211 14 12
                                    

&&&&&
Sevgili okur; yazım hatalarım için beni affedersin, ilk kısım bitince düzeltme yapacağım, normalde açıklama yapmayı istemem hikayenin sihri kaçmasın diye ama bu bölüm için açıklama yapma gereksinimi duydum; okuduktan sonra umarım anlarsın çünkü kesin söyleyeceğim bir şey varsa bu bölümün oluşumu çok uzun zamanımı aldı. Ve tekrar umut ediyorum inşallah beğenirsiniz,
&&&&&

Senden sana; yaradan insanı aşk olup yarattı bilirsin. Ben neyim ki anlatabileyim bende ki aşkı... Özür dilerim evlat, bu aksak kelimeleri bu kıt aklımla anlatmaya çalışıp sana dinlettiğim için ve beni affedebildiğini umarak öldüğüm için.

Kapı kapı dolandım, seni aradım, ay gölgesi sevgilim ve hiçbir kapıdan içeri giremedim. Sen olmayan havayı soluyamadım, teni güneş olup yakanım, rengi-ruhu ışık olup yansıyanım, ben taşıyamam ki içimdeki seni...

Seni ilk gördüğüm günün akşamı geceyi çağırdım yalnızlığımın koynuna.

"Bir sır vereyim mi gece, sana sevgimi anlatayım, beni dinler misin? Herkesi sessizce dinlediğin gibi..."

"Anlat âdemoğlu," dedi gece ve adını sordu.

"Aşk" dedim.

Cismini sordu.

"Güzel" dedim.

"Anlat sevgilini, anlat dinleyeyim. Seni uykundan alı koyanı söyle âdemoğlu bileyim" dedi gece ve sessizleşti.

Bütün yıldızlar inciler gibi dizildi.

Bir yıldızın nasıl titrediğini bilir misin? Ben o zaman gördüm, buğulu bir camdan baktığım gözlerimde...

Anlatmayı istemiş ama konuşamamıştım. Uzun bir sessizliğin ardından güneş gecenin sessizliğinde doğdu.

"Bu ne hal," dedi güneş, yeni doğmuş bir çocuk edasıyla.

"Aşk" dedim.

Adını sordu güneş, "az önce söyledim" dedim.

"Seni bu hale kim getirdi âdemoğlu, ismi taşıyanın cismi var mıdır?"

Söyleyemedim.

İsmin güzel bir notaydı kalbimde ama ateş mühür vurmuştu dilime.

"Sen yanmak nedir bilir misin?" dedi güneş, içimdeki ateşin sesini duymuşçasına en tepeden ulaşmıştı ve yüzümün gölgesi ellerime aktığında.

"Benim güneşim kalbimde, ruhumda göremezsin." dedim.

"Sevgilin nerede, göster bana, benim ışığım değsin ona."

Sustum, güneş geceye eğilene kadarda konuşmadım.

Ve tekrar gece oldu.

"Yine sen mi geldin, ne ara bu hale geldin âdemoğlu? Dün bir bu gün iki..."

"Hayır, ben daha olamadım."

"Kimsin? Kim oldun?" gece, usulca fısıldayan bir rüzgârla konuşmuştu; dinledim gecenin ılık sesini. "O bile olamadım." dedim.

"Düşün bakalım, sen kimsin?"

Ve gece gitti.

"Düşün bakalım, sen kimsin?" dedi güneş geçen her gecenin ardından.

Ve güneş gitti.

Her gün bir önceki günü öldürdü.

Her günüm geceye hapsolmuş bir zindanda yağmurun sesini dinleyerek geçirdim. Meğer her yağmur gökyüzünden yağmıyormuş anladım.

Kırık İnci (ASKI'ya ALINDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin