Gİ♢11

10 3 0
                                    

Melsa, kendini bir boşlukta, ne kokunun olduğu ne hislerin olduğu yerde bulmadan önce son birkaç kelime duydu kulakları.

"Bütün yardımlarınızın karşılındığa, özgürlüğümün bedelinin ötesinde bir insan ruhu ve duyguları."

■●

Melsa'nın gözünün görebildiği bir şey yoktu etrafta. Sonsuz bir karanlık. Ne soğukluk vardı ne sıcaklık ne de koku.

Melsa etrafında dikkatlice hareket etti. Ellerini öne getirerek bir şeyler hissetmeye çalıştı. Fakat etrafında bir madde hissediyordu.

"Kimse var mı?" Diye bağırdı. Nedensizce korkmuyordu, sanki kimse ona zarar veremezmiş gibi. Böyle davranması kendine bile garip gelmişti, az önce büyük bir darbe yemişken. 

Ayna, onu iblislere mi teslim etmişti? Şimdi ne yapacaktı? Elinden bir şey gelir mi?

Son bir gayret, son bir umut bağırdı Ayna gibi. "İblisler!"

Sessizlik, sessizlik... Ne bir ayak ne bir insan sesi duydu Melsa'nın kulakları. Umutsuzluk doldu kalbine. Uçsuz bucaksız ve boşluğu kendine mezarlık, yalnızlığı ölüm kabul etmiş bir umutsuzluk...

Ayna ise kendine bahşedilmemiş bir vücudu zorla ele geçirmenin geçmişte kendisine bıraktığı tatsız acıyı şu an damağında hissetmeden aynaya bakıyordu.

Sabahın ilk ışıkları Melsa'nın odasını aydınlatıyordu. Bir gece daha atlatılmış, son günün güneşi doğmuştu.

Ayna, şu an bir gölge veya bir yansıma değildi. Bir düşüncenin bir düzeni değiştirebileceği bir dünyadaydı. Karşısındaki, aynadaki yansıma düşünme yeteneği olmayan bir ruhtu.

Yansıma ve gölge olan hiçbir ruh düşünemezdi, Ayna'nın bedenini çalıp onu bir ruh olmaya mahkum eden o yansıma ve o yansıma gibiler dışında.

"Bir gece kaldı," diye mırıldandı kendi kendine. Bu mesele, dört gece içinde halledilmeli ve kendi asıl bedenine geri dönmeliydi.

Belki şu an ruhu olduğu, çaldığı bedenin sahibine büyük zararlar gelecekti. Fakat yaşamak da bunu gerektirmiyor muydu?

Yaşamak için acı çekmek zorundasın, yaşatmak içinse acı çektirmek.

Kural böyleydi. Oyunlar kurallarıyla vardı. Genç kızın bedenini sadece ödünç alacaktı ve kız internette o saçma sapan günlüğü okumuş olmasaydı bu, daha az acılara mal olacaktı.

Belki tüm insanlığın dünyasını değil ama kendi dünyasını kurtaracaktı. Kendi bedenini...

Üzerine rahat bir şeyler giymiş, kafede buluşma yerine erkenden gitmişti. Aslında bir nevi Melsa, hedefini ayağına getirmişti.

Genç kadın kafeden içeriye adım atar atmaz Ayna vücudunda bir ateş hissetti, ardından öfkesi ve sinsiliği bir karışım oldu. Oluşan bu şey, zehir çok yakında düşmanını zehirleyecekti.

"Merhaba Melsa'cığım." Diyerek ona sarıldı psikolog.

Melsa rolünden taviz vermeyen Ayna, içinde bir burukluk hissetti. Ardından kendini toparladı. Ettikleri sohbetlerin ardından psikolog, asıl konuşmak istediği konuya girdi.

"O rüyaları hâlâ görüyor musun, Melsa?"

Ayna, inandırıcı bir şekle bürünmeye çalıştı. "Hayır."

Psikolog bununla tatmin olmadı. "Emin misin? Benimle her şeyi paylaşabilirsin, sana elimden geldiğince yardımcı olacağım."

Ayna içinden geçirdi. 'Yılan, sinsi yılan.' Dışarıdaki görüntüsü, içindeki şeylerle bir değildi. "Hilal hanım, size sonsuz güveniyorum. O, aslında bir rüya değildi. Kullandığım ilaçların etkisi olduğunu düşünüyorum. Birkaç gün sonra yok oldu o görüntü. Bir daha hatırlamak da istemiyorum."

İnandırıcı cümlelerdi. Çünkü Ayna'nın bedenini almış olan bu ruh, aynaları ve yansımaları çok iyi biliyordu. Ve rüya olduğunu söylemek; kadına iki artı iki beş eder, demekten farklı bir şey değildi.

Hilal Cemer "Anlıyorum," diyerek kahvesinden bir yudum aldı. Psikolog, ruhlar hakkında konuşabilecek birini bulmuşken kızın bunu istememesi hoşuna gitmedi.

Hava kararmaya başlayınca yollarını ayırdılar, yani psikolog öyle zannetti. Bir fısıltı sessizliğinde kadını takip ederken tek istediği Ayna'nın, kadınla yalnız kalabilmekti.

Kadın bir ara sokağa girdiğinde yüzünü gizleme gereği görmedi. Nasılsa bu bedeni en fazla birkaç dakika daha taşıyacaktı.

Kadına doğru ara sokakta koşmaya başladı. Arabada sakladığı ve kadınla kafeden çıktıklarında aldığı bıçağı ortaya çıkardı. Kadın ona doğru döndüğünde hem korku, hem şaşkınlık hissetti. Ayna ise kinden yapılmış zehrini kadına doğru savurdu. Bıçak kadının kalbine saplandı. Birkaç adım sendeleyip yere düştüğünde kurtulma şansı yoktu. Ölüm, onun bir çığlık dahi atmasına müsade etmedi.

Ayna'nın bedenini çalan ruh, göğe doğru yükselirken çığlıklar atıyordu. Ruhun kara gülünün yaprakları tek tek döküldü, kara sapı ise yanarak kül oldu. Ruh, sıcak ateşin aydınlattığı Faranyus mezarlığına 'Sessiz' mezartaşının altına girerken Melsa'nın bedenindeki Ayna, bıçağı sapladığı yerden çıkardı.

Melsa'nın bedeni yere yığılırken kadın, kendi bedenine özgürlük içinde geri döndü. Huzur, nefes kesiciydi. Uzun zaman sonra Ayna, kendi bedeninde karanlığı görmeden önce tek bir düşüncesi vardı. 'Bedenimi almaya çalışan yansıma, benim bedenimde mutlu olabileceğini sanıyordu. Aynalar köle olarak doğmuştur ve köle olarak ölecektir. Sahip oldukları ve olabilecekleri tek şey ise insanların emirleridir.'

-'-'

Bundan sonraki bölüm finaldir. Neler düşünüyorsunuz?

Gözlerinin İçindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin