Boş boş bakıyordum önüme.Namjoon hyungun sözlerinden beri doğru düzgün düşünüp kendime gelememiştim, şimdiyse karşımda Jimin ile yüzleşiyordum. Ailesinin geleceğini anlatmıştım, oldukça tepkisiz bir şekilde yüzüme bakıyordu, onun da benden pek farkı olduğu söylenemezdi.
Ne bekliyordum ki? Boynuma atlayıp bağlantıyı koparmayalım ya da gitmek istemiyorum demesini mi?
"Tamam." diyip geçiştirmeye çalıştı sanki, uzatma demeye mi çalışıyordu acaba? Yüzüme bakmayı kesip bakışlarını yere indirdiğinde ben de baktığı boş kısma bakmaya başlamıştım.
Sessizlik saniyeleri aldı bizden sonra dakikalar geçmeye başladı. Konuşmak istiyordum onunla, belki bunca günün hatrına arkadaşlığımız için devam edebilir miyiz demek istiyordum. Ama o bunca günü bile hatırlamazken hatrını ne yapacaktı?
"Bu mu yani?" Dakikalar geçmeye devam ederken ondan bir ses çıkabilmişti sonunda. "O kadar günüm seninle geçmiş, hiçbir şey demeyecek misin?"
Ailesi hakkında gerçeği söyleyip yüzleştirmek isterdim fakat hayatı güzeldi, zengindi, belki mutluydu da gerçeği duyunca hayal kırıklığı yaşadı. Her şeyden en önemlisi bunu söylemek bana düşmezdi.
"Ne dememi bekliyorsun Jimin?" dediğimde aslında bu bir çeşit soru değildi, hissettiğim şeyleri dile getirmesini amaçlamıştım. Benimle açıkça konuşmalıydı, hislerimi öğrenmiş sayılırdı, ona olan ilgilimi fark etmiş sayılırdı.
Onu öpmüştüm ve bu düşünce aklıma geldikçe sırıtıyordum, bir yandan da hatırlamadığı gerçeği üzüyordu.
"Gitmeden önce beni öptün ve bunun bir hatırlatma olduğunu söyledin. Bana karşı ilgin mi var ya da benim de sana ilgim mi vardı bilmiyorum, bunu bana açıkla." İnatçı bir çocuk gibi gözüktü bana o hali. Ama haklıydı da, bodoslama çocuğu öpmüştüm.
Karşınızda Park Jimin varken öpmeden nasıl durabilirsiniz? Saçmalık.
"Senin bana ilgin olup olmadığını nereden bilebilirim?" diye çıktı birden ağzımdan. Şu an o kadar sarılmak istiyorum ki ona. Ama dizginlemiştim kendimi, aşırı derece de sevilesi biriydi.
Jimin hayatımda farklı bakış açıları yaratan birisiydi ve ben olayları çok fazla irdeledikçe daha fazla üzülen taraf okuyordum. Tam mutlu olabilirim derken neden bir an karşıma çıkan kişiyi kaybetme gerçeğim beliriyordu? Benimde mutlu olmaya halkım vardı ve sanırım mutluluğum elime yeni verilmişken şimdi de elimden alınıyordu.
Çaresizlik ikimizi sürgün etmiş bütün cümlelerimize anlam yüklerini yığarak cevaplar aramaya teşvik etmişti.
Bakışlarının altındaki hüznü havada kalmayıp kalbimin derinine kadar hissetmiştim.
"Hatırlamıyor olmak benim suçum değil, tamam mı? Lanet olası bir bozuk plak gibi başa sarmak benim suçum değil."
Onun için meraklarım endişeye bürünüp aklımda bir sürü soruya daha yer açmıştı. Korkuyor muydu? Yoksa gerçekten tükenmiş miydi?
"Peki hatırlanmamak benim suçum mu, Jimin?" Sinirimin aksine daha sakindim şimdi, kırgındım artık. "Sana karşı bir şeyler beslerken hatırlanmayacak olmamı hesaba katmadım. Bunun suçlusu ben miyim?"
Gözümün önünde iki saniyede gözlerinin dolu olduğunu görmüştüm. Kalbimin acısını daha iyi hissederken hem onu üzdüğüm için hemde bu belirsizlikte kaldığımız için sinirlendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember |Jikook|
Fanfiction"Hatırlamıyor olmak benim suçum değil, tamam mı? Lanet olası bir bozuk plak gibi başa sarmak benim suçum değil." Onun için meraklarım endişeye bürünüp aklımda bir sürü soruya daha yer açmıştı. Korkuyor muydu? Yoksa gerçekten tükenmiş miydi?