Yüce tanrı ille de birilerine gücenmek istiyorsa eğer, benim gibi cennetinin kapısını bile koklatmayacağı zavallı bir ayakkabıyı seçmesin lütfen. Hafta ortalarının her zaman berbat olduğunu düşünmüşümdür, hafta ortalarından nefret ederim sevgilim, hafta ortaları bana yalnızca ne başını ne de sonunu istediğim gibi çekip çeviremediğim ömrümü hatırlatır. Ne başını ne sonunu bildiğim, uçsuz bucaksız ve zavallı ömrümü. Bu yüzden hafta ortaları akşamlarımı Junmyeon'un günah çıkarma odası dediği ve benim de bazı bazı sırf bu benzetmesi yüzünden işin aslını bilip bilmediğinden şüphelendiğim, kendimi dava dosyalarıyla kamufle ettiğim yazı masama gömülürüm.
Önümde her zaman yeni bir word sayfası açık olur. Bir şeyleri anlatmaya kolayca başlayamıyorum sevgilim, senaryolar ve öyküler konusunda kafam halen karışık, başım bir şeyleri en başından anlatmam gerektiğini hatırlatıp duran birileriyle doludur ama öyle ya, bir öyküyü bütünüyle bir futbol topuna benzetirim. Yani başı yok sevgilim, başı yok, sonu yok.
O akşam da önüme dizdiğim bir yığın dosyanın arkasında, tanrı korusun, sanki yapılacak bir enkaz işim yokmuş gibi önüme çektiğim benim emektar bilgisayarda yeni bir word sayfası açmış, başında bir aptal, seni temin ederim, beş günlük ömrü kalmış çaresiz bir aptal gibi, ağlamaklı gözlerimle bomboş ekranı seyrediyordum. Neden bazı şeyler kendiliğinden akıvermiyordu bilmiyorum, neden bazı şeyler tam da ben olmasını istediğim anda olmuyordu mesela? Ama olmuyordu sevgilim, olmuyordu, tam olacak gibi olduğunda da, yani nihayet bir kelime yazmayı başarabildiğim o kutsal andan bahsediyorum, Junmyeon olmasını hiç istemiyor olacak ki, odamın kapısını hızlı bir savurmayla açarak arkasından çarptı.
Bu akşam kırmızı bir kapüşonlu vardı üzerinde ve bu her zamankinden biraz daha kısaydı, kollarını şöyle biraz kaldırdı mı siyah iç çamaşırının baldırlarını ömrüm boyunca sarmak isteyeceğim sıkılıkta sarışını gözler önüne sermekten hiç çekinmiyordu. Kapüşonu kafasından geçirmiş ve iplerini bağlarken yüzünün etrafında büzüşmesine izin vermişti, o büzdüğü dudakları, sinirle soluduğu burnu ve çatılı kaşlarıyla masanın üzerinden uçup suratını yemek istiyordum. Şap şup öpmek istiyordum işte yüzünün her bir karesini. Ama ters giden bir şeyler vardı, dünya üzerinde üstüne otururken çekineceği tek şey olan kutsal bilgisayarını bir elinde sanki bir çöp poşetini tutar gibi dikkatsiz bir savurganlıkla tutuyordu, bacakları sinirli ve saldırgan bir tavırla açılmıştı ve tek topuğunu havaya kaldırarak tehditkar bir görüntü sergiliyordu. O an bir öteki elinde bir bazuka olsaydı, herhalde beni hiç düşünmeden vuruverirdi, tam alnımın çatısından, bir an tereddüte düşmeden.
''KIM JONGDAE!'' diye çığırdığında, hızla olduğum yerde sıçradım ve önümdeki ekranı çat diye hiç düşünmeden kapatırken, ellerim masanın üzerinde şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir panikle arandı. Ama hiçbir şey bulamadım, yüzlerce dava dosyası dışında hiçbir şey.
Kollarını sinirle savurarak sert ve gergin adımlarıyla üzerime adımladı, kaşları halen çatılıydı, alt dudağını öne doğru çıkarmış ve dişlerini de sıkmıştı. Öteki elindeki kutsal bilgisayarını hiç acımadan çat diye benimkinin üzerine oturttuğunda, bir kez daha olduğum yerde sıçradım ve bunun üzerine Junmyeon, kollarını önünde bağlayarak çenesini havaya dikti ve tek dizini esefle sallamaya başladı. Gözlerimi kısarak ekrana anlamsız bir bakış attım ve bunu yaparken hafifçe geriye çekildim, tek elini uzatıp bir maaşımı yatırdığım gözlüğümü acımasızca ortasından çatırdatıverecek diye ödüm kopmuştu. İlk önce neler olduğunu anlayamadım, sevgilim sana daha evvel de söylemiştim, her şeyi ilk seferde anlayıvermem zaten. Yani bir whatsapp sayfası açıktı, bir whatsapp sayfası açıktı ama anlam veremiyordum çünkü gözüken sohbetlerin hepsi benimdi ve bu Junmyeon'un bilgisayarıydı. Bu kez yanında açık olan sekmeye baktım ve gözlerim Chanyeol ile bu akşam üzeri olan konuşmamızı görünce kocaman açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çirkin bir ananastı ama onu sevmiştim // suchen
Fanfic''Neden ağladığımı biliyor musun?'' der tatlı tatlı, o hep tatlı tatlı konuşur sevgilim. ''Çünkü ereksiyon olamıyorsun.''