Multimedya, Yakışıklı çocuğumuz
Aviva- Princess don't cry
。Gözlerini rahatsızca üzerimde gezdirdi. Bir elim karnımda, diğer elim pervaza tutunuyordu. Bana tiksintiyle baktı. Ben ise boş, donuk gözlerle onu seyrettim. Azra ve çetesi lisedeyken fahişe olarak dolaşırlardı, insanlara laf atarlardı. Genellikle o insanlardan biriydim. Ben ise sadece susarak cevap veriyordum. Kimseyi umursamazdım, çünkü değersizlerdi, başkası ne derse tersini yapmaya bayılıyordum. Sıcak havada bot giydiğimde laf atmışlardı sanki umrumda gibi botumu çıkartıp papatyalı çoraplarımla okulda dolaşmıştım, daha iyi hissediyordum. Sustuğum için her yerde eziliyordum. Asıl onların durumu içler acısıydı.
Her zaman ki boyattığı sarı saçlarını göğüslerini göstermek için geriye doğru atmıştı. Cidden bir erkeği böyle etkileyebileceğini mi düşünmüştü? Komikti ve sesli bir kahkaha atarak bunu dışarıya yansıttım, makyajlı yüzünü mavi gözlerimin hapsine hapsine aldım. Gözlerim kısıldı, gamzelerim belirginleşti. Hala şaşkınlığı geçmemiş bir şekilde bana bakıyordu. Artık eskisi gibi garip gelmiyordu.Hafifçe öksürerek şaşkınlığı üstünden attı, "Senin burada ne işin var."
"Sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim. Malum fahişeler gece hayatını sever. " dedim. İçimde garip bir buruklukla arkamı döndüm. Peki şimdi neden böyle hissediyorum. Her şey normale giderken, elimi çıkıntılı duvarda gezdirdim. Kapının önüne geldiğimde ayakkabılarım yoktu. Çıplak ayakla taş zemine bastım. İçime bir ürperti yayıldı, soğuktu fakat umrumda olan tek şey evime gidince olacaklardı. Galiba buna hazır değildim.
Olabildiğince hızlı buradan ayrılmak istiyordum. İkiside midemi bulandırıyordu. Arkamı döndüm, belki gelir diye ama herhangi bir belirti yoktu. Saçma bir şekilde gelmesini bekliyordum. Kesinlikle saçmalamıştım. Arabasının önüne atlayan bendim. Ne düşünüyorum ki!?
Ayağımı yere sürterek ilerlerledim. Adeta derimi soymak istiyordum, belki ruhumun izlerini siler diye. Ayağımın, yoldaki taşa takılmasıyla yere kapaklandım. Kafamı bir hışımla yerden kaldırdım artık sinirden gülüyordum. Sakarın tekiydim, tam bir çocuktum. Hala bir çocuğum, peki neden öyle yaşamıyorum. Oturduğum yerde çocuk gibi ağladım. Utanmasam yerleri yumruklayıp, annemi istiyorum diyecektim. Neden acılar eksik olmaz, iyi insanların yüreğinde. Hem ağladım, hem güldüm.
Kaç saat boyunca yürüdüğümü bilmiyorum. Kaybolarak da olsa evi buldum. Saksıdaki anahtarı alarak birkaç kilit sesiyle açtım ve parmak uçlarımda eve girdim. Uyanmasını istemiyordum. Açlıktan midem gurulduyordu. Bunu boş verip odana girip kapımı kilitledim. Uzun uğraşlar sonucu yatağıma uzandım. Vücuduma baktım. Kolumdaki serum izini kapatmak için rengarenk yara bandı yapıştırılmıştı. Gülümsedim. Yavaşça olduğu yerden çıkarttım ve yatağımın başlığına yapıştırdım. Şimdi daha güzeldi.
Yavaş bir şekilde üzerimdeki vişne kokan tişörtü çıkarttım. Koku etrafıma yayıldı ve gözlerimi kapatarak derin bir nefes çektim. Dikişimdeki sızıyı hissedince hızlıca kalkıp odamdaki banyoya gittim. Bandajımın ucundan tutup çektim. Çekmem ile birlikte korkunç manzarayı gördüm. Düştüğüm için dikişlerim patlamıştı. Hafifçe kan gelmeye başladı. Hızlıca dolapları karıştırmaya başladım, raftaki herşeyi yaramın üstüne bastırıyordum, bulduğum gazlı bez ile sildim. Acıyla gözlerim yandı, dişlerimi sıktım ve bastırmaya devam ettim. Kan azalmak yerine çoğalıyordu. Birkaç damla banyo tezgahına damladı. Bezdeki kan ellerime bulaştı. Bileğime kadar yol çizdi.
Yüzüm ter içinde kalmıştı. Bez kandan dolayı gözükmezken alt dolaptaki paketi almak için uzandım. Daha fazla kan kaybedersem bayılacaktım. Belimdeki çürüklerden zorlansam da dizimi kırarak oturdum. Şuan kesinlikle sakin olmalıydım. Derin nefes aldım ve eğildim. Sessizce inledim, ellerim titriyordu. Küçücük banyo adeta üstüme geliyordu. Damlalar iç çamaşırımdan içeri girmişti, kotum kanla ile koyulaştı. Dejavu yaşıyordum, sonunu biliyordum peki neden pes etmiyordum?
Çelik kapıdan kilit sesini duydum. Koşar adımlarla odamın önünde durdu. Banyo kapısını açmaya çalıştı, başarılı olmayınca kapıyı sertçe yumrukladı. "Lanet olsun, şu sikik kapıyı aç Mira" sesini duydum. Bilincimi kaybediyordum. Evden çıktığımda arkamdan bile gelmemişti. Şimdi ise koşmaktan yorulmuş, hırıltılı sesini duyuyordum. Ayaklanmaya çalıştım. Kanlı elimi soyulmuş duvara sürterek ilerledim. Yere düşmüş anahtara uzanmaya çalıştım. Gözlerim buğulaşıyor, kendi kanımda boğuluyordum.
Güçlü tekme ile kapıyı kırdı. Beni yerde kanlar içinde gördüğünde duraksadı. Kasılan yüzünde kemikler belirginleşti. Zarifçe elini uzattı. Boynumdan ve bacaklarımdan tutarak kucağına aldı. Kapıdan çıktığımızda, yerde baygın yatan babamı gördüm. Mutluydum, ilk defa böyle bir duygu içindeydim onun yanında güvendeydim. Seri adımlarla kapıdan dışarıya çıktı. Bir önceki arabasından farklı, spor lüks bir arabaydı.
Beni dizine yatırarak, tek elle kapıyı açtı. Eğilerek araka koltuğa yatırdı ve üstündeki tişörtü tek eliyle çıkarttı. Bilincimin gitmesine rağmen, beyaz tenindeki kaslar kusursuzdu.Üzerime doğru eğildi ve belimden tuttu, tişörtü yarama sardı. Sıkı bir düğüm attı. Hafifçe inledim ve çattığım kaşlarımın arasına parmağıyla dokundu. Anında gevşeyen bedenimle, hayranlıkla ona baktım.
"Benden ne istiyorsun." dedim, kuru boğuk sesimle.
"Suç ortağım olmaya hazır mısın? Çok güzel olacak." dedi histerik kahkaha atarak.•
🖤