Sabah
"Hilal!"
Abimin bed sesini duyduğumda yatağımda uzanmış kitap okuyordum. Cevap vermedim. Duymazlıktan gelmek işime gelirdi. Bağırması hayra alamet değildi çünkü.
"Hilal!" Allah'ım sen bana sabır ver. Duymayacağıma dair yazılı bir şey mi göndermeliydim? Bir süre sessizlik oldu. Kitaba kaldığım yerden devam etmek istedim ama konsantrasyonumu bozmuştu yine Leon efendi! Bıkkın bir nefes verdim. Kapının aniden açılmasıyla fırladım yerimden.
Abim fütursuzca odama dalmıştı. Bir de sinirli görünüyordu. Kapımı çalmadığı için hiçte özür dileyecek hali yoktu.
"Seni çağırıyorum duymuyor musun Hilal?"
"Ne var abi? İki değil de üç kere bağırsaydın duyardım belki."
"Komik olduğunu falan mı sanıyorsun Hilal?" dedi. Hızla yatağımın üstündeki kitabı aldı. Sinir topuydu adeta. Öyle ki yanına yaklaşacak cesaretim yoktu. "Yemin ediyorum tüm kitaplarını yakacağım Hilal! Sen akıllanmayacak mısın kızım? Defterimi geri ver çabuk!"
Şu mesele... Bir hafta önce komidininin üstünden aldığım siyah, günlüğe benzediğinden merakıma yenik düşüp aldığım defterini yeni fark etmişti. Odasının dağınıklığından anca görmüştü zaar.
Alt dudağımı sarkıtarak bilmeze yattım. "Ne defteri? Sen defter mi kullanıyorsun?"
Abimin çok sinirlendiği zamanlarda takındığı bir gülüşü vardı. Bana karşı takınmadığında çok severdim o gülüşü ama şu an maalesef bana bahşediyordu gülüşünü. "Hilalciğim..." dedi bana yaklaşarak."Yalan söylemeyede mi başladık güzel kardeşim? Ver işte uzatma. Sinirlendirme abini."
"A-abi yalan falan söyler miyim hiç sana? Günahımı alıyorsun. Almadım defterini."
O yaklaştıkça benim adımlarım geri gidiyordu. Sinirli gülüşü büyüdükçe benim gözlerim irileşiyordu.
"Affedersin Hilal. Ben defterimin kendi kendine yürüyebildiğini unutmuşum!" Başını sola eğdi. Eğmesiyle bir tutam saçı da alnına düşmüştü. Refleks olarak elimi kaldırdım saçını geri itmek için ama o benim yerime davrandı. Öyle bir şey yapsaydım büyük ihtimalle elimi kırardı. "Çocuk mu kandırıyorsun Hilal? Bak kendine gel artık. Bıktım senin bu umarsız tavırlarından."
"Asıl ben bıktım!" diye patladım. "Akşamları bize 'onu yapmayın, şunu yapmayın' diye öğüt veriyorsun, ne zaman ağladığımızda, zora düştüğümüzde yanımızda oldun? Elimizi tuttun mu? Kaybolan eşyalarından beni sorumlu tutup duruyorsun, ne zaman odanı topladın ve etraflıca aradın? Asıl sen sorumsuzsun. Eve doğru düzgün gelmiyorsun bile Leon! Bu evin bir ferdi olduğunu unutuyoruz bazen."
Abimi bir anlığına üzülmüş gibi gördüğümü sandım. Sonra yeniden burnundan solumaya devam etti ama gözleri kırıldığını destekler gibi bakmaya devam etti. Arkasını döndü bana. Giderken de "Defteri odama getir." demeyi ihmal etmedi.
Konunun abimin eve ve evdekilere karşı olan sorumluluklarına gelmesine ben de afallamıştım ama her zaman kendisi yem atıyordu. Defteri asla -hiç değilse ben okumadan- geri vermeyecektim ona! Bu kadar sinirlendiğine göre önemli bir defter olmalıydı.▫▫▫▫▫
Günün geri kalanında ablamla Kordon'da dolaştık. Akşama kadar da denizi seyrettik. Yarının neler getireceğini bilemiyorduk. Şehirden korku, hüzün, öfke ve daha nice duygular taşıyordu da sanki dalga olmuş gürültüyle vuruyordu kıyılara. Ablam da ben de çok korkuyorduk. Tabii buradaki gayrimüslim halkın büyük bir kısmı seviniyordu Yunanlıların geleceğine. Babamın da olduğu o savaşın kaybedilmesine o kadar üzgündüm ki Kordon'u her adımladığımda; her denizin sesini duyduğumda, kokusunu aldığımda hüzün doluyordu içim. Ah, diyordum, keşke baba, keşke yanımda olsaydın da birlikte yürüseydik buralarda...
En çok ağrıma giden şeyse devlet-i aliyyenin biçare bir duruş sergilemesiydi.
"Hey." Ablam gözümün önünde parmak şaklatıyordu: yine düşüncelere dalmıştım. "Neyin var senin bu aralar? Divane misin yoksa?" Gülerek omuz atınca ben de güldüm.
"Yok daha neler abla. Hem kime olacağım ki?"
"Memlekette adam mı yok Hilal? Hem de senin gibi güzel kıza."
Haklıydı. Güzelliğimi inkâr edemezdim ama ablam benden çok daha güzeldi. Olacaksa ilk onun sevdası olsundu. Gönlü de güzeldi yüreği de çünkü...
Yerden kalkarken, "Yarın yeni bir gün. Hadi gidelim de bizimkiler endişelenmesin." dedi. Uzattığı elini tutup ben de kalktım. Eve dönüş yolunda hiç konuşmadık. Ben yarını düşünmeden edemiyordum ama eve yaklaştıkça abimden 'ödünç' aldığım defter aklıma düştü ve tekrar merakımı cezbetmeye başladı.
▫▫▫
"Yemekte abiniz olmayacak. İşi varmış bugün."
Sofraya otururken bir anlık gaflete düşüp abimi sormuştum. Annemin de verdiği cevap buydu. Şaşırmadığım belli olsun diye gülümsedim. "Ne zaman işi olmadı ki zaten? Neymiş işi anne sordun mu?"
"Leon'a haksızlık etmesene Hilal." dedi ablam da gülerek."Üç gün geldi ya evine."
Babaannem kaşığını tabağına vurarak ablamla susmamızı sağladı. "Abiniz hakkında ettiğiniz lakırdılar yetmedi mi e kuzucuklarım? Büyüğünüzdür, abinizdir o sizin."
Ablam sessizce gülmeye devam ederken ben de konuşmamayı tercih etmiştim. İkimiz de anlaşmış gibi, "Haklısın babaanne." deyip yemeye devam ettik. Normal de neşeli geçen akşam yemeklerimiz bugün de Osmanlı savaşı kaybettiğinden beri olduğu gibi sessiz geçmişti. Ablamla annem sofrayı toplayıversin ben de abimin defterini okumak için odama sıvıştım hemen. Kitaplığımın arkasından defteri alıp yorganın altına girdim. Heyecanla açtım defterin ilk sayfasını. Sayfanın sonuna kadar yazılmış inci bir yazı karşıladı beni.
"İzah etmesi zor kimi duygularla bir fırtınanın içinde yönümü bulmaya çabalıyorum. Varacağım yerin neresi olduğunu ben de bilmiyorum fakat içimde bir umut taşıyorum. Bu umudu kaybetmemek için elimden gelen bütün gayreti gösteriyorum. Yolumu bulmamı sağlayan o gözleri hayal ediyorum. O gözler ki bana her baktığında beni hayal alemine sürüklüyor. Bu hayal içinde her gün yeniden yaşayabilme gücünü kendimde buluyorum. O gözlerin başka birine bakabilme ihtimali canımı tahmin edilmez derecede yakıyor. Bu fırtınanın içinde o gözlerin sahibiyle aynı kıyıya varabilmeyi her şeyden çok istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla
Fanfiction'Adımı iç kavurucu bir ahenkle söylemesi kulaklarımda yankılanmaya devam ediyor, dokunduğu yer uyuşuyordu saat ilerledikçe. Yatmadan evvel söz verdim kendime: bu gecelik, sadece bu gecelik izin verecektim böyle lüzumsuz şeyler hissetmeye, yarın yine...