13.Bölüm

172 7 5
                                    

Kolumu camın pervazına yaslamış, bu aralar sık sık yaptığım gibi dışarıyı dalgın bakışlarla izliyordum. Üç gün geçmişti Leon'un odama geldiği geceden beri. O geceden beri konuşmuyorduk ve ben üç gündür dut yemiş bülbüle dönmüştüm. Sadece ondan da değil, kendimi hasta hissediyordum. En azından kendimi böyle avutmayı tercih ediyordum. İkinci gün herkes üzerime titremişti neden durgun olduğumu öğrenmek için ama biraz sesimi yükseltince vazgeçmişlerdi. Bazen gerçekten saatlerce böyle düşünmeye mi ihtiyacım vardı yoksa kendime düşünme fırsatı vermeden birşeyler mi yapmalıydım karar veremiyordum. Dışarda sessizlik, teslim olmuşluk, şaşkınlık hakimdi. Şehrim ruhumu yansıtıyordu. Elden çok şey gelirdi ama şeytanın en sevdiği şeyi yapıyordum işte; üşeniyordum.
Babamı düşünüyor, hemen sonra kalbim ihanetini kaldıramadığı için aklıma Leon'un düşmesine izin veriyordum.
Teğmen Dimitri, babaannem ve annem evde yokken, ki bu aralar annem hastanedeyken babaannem de komşulara gidiyordu, defalarca ablamı ziyarete geliyordu. Ablam ne kadar inkar etse de, artık ima etmeyi ve sormayı bırakmıştım, onun için geldiği aşikârdı. Onu ne zaman görsem ve aralarında böyle bir etkileşimin olduğunu düşünsem midem bulanıyor, hemen Leon'un aklıma düşmesine izin veriyordum.
Onu düşünmek iyi geliyordu ama yanımdayken suçlu hissediyordum. Onu görmek iyi geliyordu ama o bana baktığı an düşündüklerim için hicap duyuyordum.
Benim tutunacak bir dala ihtiyacım vardı. Başka hiçbir şey değildi. Hissettiğimi sandığım hisler, duygularım, düşüncelerim yanlıştı. Tüm bu muğlak hisler o öğlen açığa çıktı, her şeyden kaçmak için ona sığındım ve her şey geçtiğinde ona olan ilgimin biteceğinden emindim.
Kalktım günlerce tünediğim yerimden, eflatun pardesümü giyerken Leon'un en sevdiğim pardesüm olduğunu aklımdan defetmeye çalıştım. Siyah şalımı başıma aldım. Önce Mehmet'in yanına gidecektim. Silahlar patladığından beri havadis alamamıştım. Daha doğrusu bizimkileri yarı yolda bırakmış gibi olmuştum. Matbaadaydı bizim çocuklar, beni görünce sarıldılar doya doya, sevindiler. "Ben yokken neler oldu çocuklar? Bir havadis var mı?" Eminim ki vardı ama soruyu sorduğum an çocuklar birbirlerine bakmaya başladılar. "Neler oluyor?" diye sorarken sesim titredi.
"Birşey yok, Hilal. O geceden sonra biz sorguya alındık. Tabii kaçmayı başarmıştık ama ilk şüphelenecekleri kişiler sen ve bizdik. Neyse...Atlattık şükür. Biz senin artık böyle şeylere karışmanı istemiyoruz."
Bir hah nidası yükseldi içimden. Kaşlarım kalktı havaya. "Bu tür şeyler derken? Çocuk oyuncağından falan mı bahsediyorsun Mehmet? Reşitim ben ve tabii ki vatanım için birşeyler yapmaya çalışacağım." Son cümlemde sesim çok yükselmişti. Mehmet sinirli görünüyordu. "Abin öyle demiyor ama!" Dilindeki baklayı çıkardı en sonunda.
Tabii ya. Bir hışımla çıktım matbaadan bizimkilerin beni geri çağıran seslerine kulak asmayıp. En olmadık yerlerden fırlayan o mendebura haddini bildirecektim. Hızlı hızlı yürürken birine çarptım. Leon. "Nereye gidiyorsun, al yanaklı?"
En içten gülümsemesini bana sunarken ben elimi kaldırıp başparmağımla yüzümü çevreledim. " Bu gördüğün allık var ya, senin eserin!"
Ses tonum karşısında afallamışa benziyordu. Gülümsemesi söndü. "Ne hakla her işime karışıyorsun? Ne hakla? Başka işin gücün mü yok?"
Aramızda hiç mesafe yoktu ama sanki mümkünmüş gibi daha da yaklaştı bana. "Yok." Eğildi. Yüzlerimiz aynı hizadaydı şimdi. "Benim işim gücüm sensin."
Gözlerimi devirdim. Anlamıyordu kızmaktan, azardan, kendi dilinden anlamıyordu madem güzellikle anlatacaktım.
"Leon, yalvarırım karışma artık. Bırak vatanıma yardım edeyim, faydalı olayım ben de. Hatta sen de katıl bize. Boş durmaktan iyidir."
Başını geri çekip adımını da geri attı. "Ha şu mesele..."
Hızlı hızlı başımı sallayınca güldü ama sinirden güldüğünü görebiliyordum. Şalımdan çıkan bir tutam saçı başparmağıyla işaret parmağının arasına aldı. Kalbimin ritmini fark edince keşke ritim bozukluğum olsaydı diye düşündüm. "Sen nasıl yapıyorsun bunu?" derken iç geçirdi.
Gözlerimi kırpıştırdım."Neyi?"
"Bir an beni deliler gibi mutlu ederken aniden sinir küpüne çeviriyorsun."
"Sen onu gel de bana sor! Aynı şeyleri hissediyoruz."
Aramızda açtığı mesafeyi tekrar kapatıp tuttuğu saçımın tutamını bıraktı. Yüzünü yüzüme yeniden yaklaştırırken korkmama engel olamadım. Sokağın ortasındaydık. Etrafa hızlıca bir göz attım.
"Aynı şeyleri hissettiğimize emin miyiz?" diye sordu gülümseyerek. Gözleri gülmüyordu ama; O kahverengiler koyulaşmıştı. "Ha-hangi şeyler?"
Kekelediğime lanet ettim. Şu anın bitmesi için neler vermezdim...bitmemesi için bir yanım dua ediyordu oysa.
"Hilal...bildiğin bir şeyi neden soruyorsun?"
"Bilmiyorum."
"Biliyorsun."
"Bilmiyorum." dedim hırsla.
Elini çenemin altına yerleştirdiğinde istemsizce elim eline gitti itmek için ama izin vermedi.
Saatler, dakikalar, saniyeler geçmek bilmedi o an. Diliyle dudaklarını ıslatırken, uzun kirpiklerinin gözlerime bakarken ki güzelliğini izlerken, o anın hiç bu kadar uzun geçeceğini
ve bir o kadar beklenmedik geleceğini düşünmemiştim.
"Seni sevdiğimi uzun zamandır, benim bilmediğim anlar bile biliyordun. Bu yüzden karşımdasın hala." Çenemin altındaki elini göğsüme indirdi. "Bu yüzden kalbin böyle fırlayacak gibi atıyor."
"Eski Hilal olsaydı gitmişti çoktan, bunu da çok iyi biliyorsun."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 16, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VaveylaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin