Sabah annem hastaneye teşrif etmeden Leon'la sessiz sedasız eve gitmiştik; şimdi de salonda camdan dışarı bakıyor, yolu gözlüyorduk. Leon'un kolu arada acıyor ama ablama ve babaanneme belli edemiyordu haliyle.
"Sohbetinize doyum olmuyor vallahi." dedi ablam yanıma oturup. Yanındaki yastığı alıp koluma vurdu.
"Of abla..." Yalandan sitem ettim. "Az uyuyabildim hiç halim yok. Sen onu bizim paşamıza sor."
Leon'a baktığımda tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. "Otururken bile rahat yok. Benimle uğraşacağına kendine bak, yüzün solmuş. Dikkat etmiyorsun kendine galiba?"
"Seni ilgilendirmez."
"Öyle mi?"
"Aman susun be." Ablam bu sefer yastığı Leon'un vurulan koluna atınca Leon yüzünü buruşturdu. "Neler oldu kaçırdınız siz tabi. Dün gece babam apar topar eve geldi."
"Niye gelmiş?" diye ters ters sordu Leon.
"İtilaf devletlerinden gelen silahları patlatmışlar. Babam da herkes burada mı sorgu yapacaklar diye gelmiş. Bizim için telaşlandı yani."
Ablamın iyi niyetine gerçekten hayrandım. Ya da düşünmek istediği gibi düşünüyordu. Babamın bizim için telaş yaptığı falan yok, bariz suçluyu yakalamak istediği ve ilk bizden şüphelendiği için gelmişti. Haklıydı çünkü silahları biz bulsaydık bizim de yapacağımız şey buydu. Leon'la birbirimize baktık.
"Peki beni sormadı mı? Ben abimin yanındaydım tabii. Meyhanedeydik." dedim gözlerimi kaçırarak.
"Tahmin ettik zaten." dedi ablam. "Bugün Teğmen Dimitri sorgu için gelebilirmiş."
"Şey...Ee başka bir şey olmamış mı?"
"Ne olacak ki? Bundan daha kötü ne olabilir?"
Leon güldü."Bunun nesi kötü Yıldız? Sevinmemiz lazım asıl düşmanın silahları eksildi diye."
Ablam tebessüm etti ama sahici bir tebessüm değildi. O an ablamda bir şeyler olduğunu sezmiştim ve bir ara bunu soracağımı aklıma yazdım.
Tekrar başımı dışarı doğru çevirir çevirmez Teğmen Dimitri'yi eve doğru gelirken görmemle ağzımdan büyük bir çığlık koptu. Ben, "Teğmen Dimitri buraya geliyor!" diye durumu izahat ederken Leon da, "Bağırmandan anladık zaten." diyerek gözlerini devirdi. Ablam ise ikimizi susturmak adına ayağa kalkıp, "Ben onu gönderirim." diye bir teklif sundu.
"Sana ne oluyor?" diye sordu Leon. "Ben varken sana ne oluyor?" Yine külhanbeyliğine başlamıştı anlaşılan.
Ablam, "Büyük ihtimalle Hilal'i sorgulamak için geldi ve senin yanında sanıyor çünkü babama öyle dedim. Siz saklanırken ben de onu göndermeye çalışayım işte." dedi. Mantıklıydı ve bir mucize olarak Leon da hemen kabul etti. Ablam ağır ağır kapıyı açmaya gidedursun biz önce annemin odasına girdik, daha sonra babaannemin odasına girip dolaplara saklandık. En azından saklanmaya çalıştık çünkü neredeyse vücutlarımız birbirine değiyordu. Bakışlarımı Leon'un göğsünden gözlerine çıkardım. Gözleri benimle buluşunca kaşlarını çattı. "Çok iyi bir yere saklandık gerçekten Hilal. Burada asla bulamaz bizi Teğmen."
Gözlerimi devirdim. "Sanki benim fikrimdi." Evet benim fikrimdi, olsundu. "Yer beğendiremiyoruz beyefendiye...Başka yer vardı da!"
"Aman be, tamam. Söylenme."
"Ha ben söylendim yani..." Leon elini ağzıma bastırınca ablamla Teğmen'in sesini işittim. Dedikleri anlaşılmıyordu tabii.
"Kapıdalar galiba." dedi Leon.
"Teğmen hayatta arama yapmadan gitmez." dedim. "Bize güvendiğini sanmıyorum."
Leon'un kaşları daha da çatıldı.
"Sen nereden biliyorsun?"
Kokusunu içime çekecek kadar dibine girmiştim ve dikkatimi dağıtıyordu. "Nereden bileceğim?"
"Ben sana soruyorum, Hilal. Nereden biliyorsun?"
Kaşları sanki mümkünmüş gibi daha da çatılmıştı.
"Önce Mehmet şimdi de Teğmen. Kıskanıyorsun galiba?"
Güldü. "Bu şekilde saçmalamanı şu an korkuyor olmana veriyorum küçük hanım."
"Hahaha. Kimin korktuğu gayet ortada sevgili Leon, zira kalbin gümbür gümbür, kulaklarımı patlatacak."
Kaşları geri yerini bulurken hareket eden adem elmasını zevkle izledim.
"Seninki de benimkiyle yarışacak derecede atıyor küçük hanım. Teğmenden çok korkuyorsun anlaşılan?"
Gözlerimi kırpıştırdım. "Teğmen beni korkutacak en son şey bile olamaz."
Tek kaşını kaldırdı ve alaycı bir gülüş attı bana. Yenilgiyi hiçbir şekilde kabullenmiyordu.
"Neye gülüyorsun?" diye sinirle sordum.
Sağ elini kaldırıp önüme düşen saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Korkmayacağını biliyorum."
"O halde niye kızdırıyorsun beni?"
"Huyuna gitmeyi seviyorum."
"Sevme."
"Seviyorum."
"Sevme."
İşaret parmağını dudağıma koyarak yine susturdu beni. İşine gelmediği her an beni susturduğunu fark etmiştim. Yukardan takır takır sesler duyunca Teğmen'in içeri girdiğini anladım ve Leon'da anladı mı diye yüzüne baktığımda benden önce anlamış olabileceğini fark ettim.
Ona baktığımı görünce dudağının kenarı kıvrıldı.
"Niye somurtuyorsun?" diye sordu.
"Niye somurtuyor olabilirim?"
Dudağını ıslatıp yüzüme eğildi. "Ömrünün sonuna kadar benimle böyle kalacaksın, ne yapardın?"
"Ölürdüm."
Güldü. "Ciddiyim."
Ben de güldüm. "Ben de ciddiyim. Seninle burada bu derece yakın durmaktansa ölmeyi yeğlerim."
Yüzünü çekip aynı pozisyonuna döndü. "Ama buradasın işte. Canlısın."
"Ya sen? Sen ömrünün sonuna kadar kalacak olsan benimle, ne yapardın?"
"Başının etini yerdim galiba."
Gülümsedim.
"Ama güzel kelamlar ederdim. Atışmamıza izin vereceğimi sanmıyorum."
"Neden?" diye sordum. "Farklı ne olacak?"
Yeniden çarpık gülümsemesini sundu. Sağ eliyle elime değince irkildim ama tutup kaldırdı ve göğsüne götürdü elimi. Kalbi hala aynı tempoda atıyordu. Çıkacak gibiydi.
"Bu olur. O zaman bunu hep duyardın."
Kaşlarımı kaldırdım. Bir tarafım demek istediğini anlamıştı ama yanlış anladığına emindim. Yüzüne dikkatlice baktım anlamak için. O sırada ablamın bağıran sesini işitince yerimizde sıçradık. "Hadi artık çıkın! Yarım saattir sizi çağırıyorum duymuyor musunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vaveyla
Fanfiction'Adımı iç kavurucu bir ahenkle söylemesi kulaklarımda yankılanmaya devam ediyor, dokunduğu yer uyuşuyordu saat ilerledikçe. Yatmadan evvel söz verdim kendime: bu gecelik, sadece bu gecelik izin verecektim böyle lüzumsuz şeyler hissetmeye, yarın yine...