Fotoğrafa bayıldım ^^
Gece kapıdan gelen tıkırtılar ile uykuma ara verdim. Salona geçince duvarda asılı saate bakmadan edemedim. 03:40 dijital saat gecenin karanlığında olduğumu haber ediyordu. Kapının önüne gelip gözetleme deliğinden kapının arkasına baktım. Geriye doğru irkilmeden edemedim. Yoksa... Yoksa bugünkü haber asılsız değil miydi? Tahta kapının arkasında kelimeler ile ifade edemediğim bir varlık duruyordu. Boğazdan gelen hırıltı sesleri beni daha da ürkütüyordu. Kapının daha fazla dayanamayacağı açıktı. Üçlü kanepeyi korkunun verdiği güç ve hız ile kapının arkasına bariyer görevi görmesi için yerleştirdim.
Dışarıdaki varlık benim haraketlerimi isitmiş olacak ki kapıya daha hızlı vurmaya başladı. Kanepeye dizlerim ile çıkarak delikten ona baktım. Boynu kanıyor , gözleri beyazlaşmıştı. Bu nasıl olabilir? Yattığımız odanın kapısının açılması ile yerimden sıçramam bir oldu. Çınar yüzüme mal bir bakış attı.
" Gece gece bu ne ses! Ege? Siktir yoksa hırsız mı var?"" Daha da kötüsü dostum. Kapı deliğinden bak anlarsın. Tabi ayılmışsan."
Çınar benim yaptığım gibi dizini kanepeye koydu ve delikten baktı. Yaklaşık bir dakika boyunca onu inceledi. Yani ben öyle düşünüyorum.
" Ege senin akıl sağlığın gitmiş galiba hani istersen Manisa'ya yollarız. "
" Ne? Görmedin mi koskocaman insanımsı canavarı?"
Söylediklerim bittiğinde kapının bir metre ötesindeki pencere hiddetli bir şekilde vurulmaya başlandı.
" Oğlum , canavar falan... Buldum insanların zaten bir canavar olduğunu anlatıyorsun bana. Değil mi?"
" He he öyle Çınar."
Pencereden gelen sesler iyice artmıştı. Çınar odaya gidip uykusuna devam etmeyi yeğledi. Ben ise daha fazla merakıma yenik düşmek istemiyordum. İlk olarak salonun diğer köşesindeki mutfaktan elime sağlam bir et bıçağı aldım , ne yani sizin evinizde yok mu? Hani şöyle takım olanlardan , yavaş fakat emin adımlarla pencerenin önüne geldim. Perdenin kenarından kafamı uzatmam ile camın kırılması bir oldu. Ben yere sırtımı vermiş bir şekilde düşünce camın ardındaki canavar ise perdeye dolanıp üstüme düştü.
" Çınar! Çınaar! "
Bir dakikaya kalmadan Çınar yattığı odanın kapısını açtı.
" Siktir! N'oldu burda?"
Yere sırtımı vermişken üstümdeki yükü ileriye püskürtmek düşündüğümden hayli zordu.
" Mal! Çenen değil elin çalışsın da arkadaşını kurtar. Hem canavarı da görmüş olursun."
" Tamam. Tamam. O iş bende."
Dedi ve perdeye sarılı canavarı elleri ile sağlama aldı , haraket etmesini önledi. Fırsatı yakalayarak ayağa kalktım.
" Ege yoruluyorum. Nasıl halledeceğiz bu durumu?"
" Şu an internetten araştırma yapmayı çok isterdim fakat bunu yapamam."
" Umarım bu şey insan değildir."
Deyip elimdeki bıçağı tahminen karnına sapladığını düşündüm. Beyaz renkli perde saniyeler içerisinde katran renginde kanla dolmuştu. İçimde biraz olsa da pişmanlık duygusu olmuştu.
" Biz kazandık!" Dedi Çınar.
" Umarım öyledir."
" Oha , bu yeniden haraket ediyor. Bıçağı sokmadın mı karnına?"
" Soktum işte sen de gördün."
Konuşmaktan ziyade ne yapmamız lazım ona odaklandım.
" Bir canlıyı yöneten organ beyin değil mısır?"
" Halısının Çınar."
Dedim , elimdeki kanlı bıçağın kanını perdeye sürdüm. Daha iyi hissetmemi sağlamıştı. Gerildim , Çınar ellerini daha da sıkılaştırdı. Canavarın haraketleri daha da sınırlandırılmıştı artık. Biraz daha kaybedecek vaktim yok.
" Haaaaaaaaiushhu!" Bildiğin kükremiştim bıçağı kafatasına saplarken.
" Bu sefer başardık dostum!"
" Evet fakat şimdilik. Eğer pencereleri sağlama almassak bir daha başarılı olamayabiliriz."
Çınar dediğime hak verince işe koyulduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAYAN ÖLÜLERİN ŞAFAĞI
Ficção CientíficaOkul yok... Teknoloji yok... Artık dostluk ve umut var. İlk Bölüm 26 Mart 2017