Doğumum başlı başına bir faciaydı. Ben doğunca babam kalp krizi geçirmiş ve ölmüş. Bu yüzden annem her zaman benden nefret etti.
Annemin tek çocuğu bendim zaten başka bir çocuk içinde fırsat kalmamıştı. Bulduğum her fırsatta evden kaciyordum, anneminde pek umrunda değildi anlaşılan. Hiçte akrabamiz yokmuş, yada ben öyle sanıyordum.
Benim bu hayatta papatyalarimdan başka sevdiğim hiç bir şeyim yoktu. Tabi bu sevgimiydi onuda bilmiyorum en azından diğer insanlar bu tür duygulara "sevgi" diye hitap ediyorlardı.
Anneme bir keresinde:
"Anne sevgi nedir??" Diye sormustum ama alabildigim tek cevap "Sanane" olmustu.
Okula başladığımda evimizin çok uzak olmasına rağmen yürüyerek giden tek kişi bendim. Bundan çok utaniyordum ve utanmanin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum. Sınıftaki herkes benden nefret ediyordu vede sınıftaki çocuklardan biri arilardan çok korktugumu bildiği için her zaman okula gelirken bir su şişesi içinde bir arı getirip beni korkutuyordu. APTAL ÇOCUK...
Kırmızı ışık tatbikatı yaparken öğretmenimiz yesilde geç diyince bende "öğretmenim benim araç kullanmam yasak" dediğim icin ogretmenimden ilk dayagimi yemistim.
O zamanlar gözyaşlarını acı çektiğim zaman papatyalarin acı cekmemem icin bana verdiği bir armağan sanırdım.
Çok ağlamıstım...