Soğuk yatağımın beyaz demirleri tenime işlenirken yastığımdaki saçlara bir kez daha baktım. Etrafa saçılan saçlarım ve altı şişen gözlerim her zamanki gibi ilgi çekiciydi. Dizimin üstünde biten ipek geceliğimi omzumdan aşağıya kaydırdığımda tenimle dans edercesine yerle buluşurken ayağımla üzerinden geçtim.
Banyoya gittiğimde her zamankinin zıttına ılık suyu açarak saçlarımdan akan sular tenimde yolunu arıyordu. İki elimide duvara yaslayarak hafif bir şekilde eğildim. Sırtımdan aşağı akan su çenemin titremesine neden olurken birbirine çarpan dişlerim çok ilginçti.
Küvetin karşısındaki aynaya baktığımda etrafı kırmızı olmuş yeşil gözlerimin eski güzelliğinden eser dahi yoktu...
Başımın ağrımasıyla kafamı son kez ılık suya tuttum ve beyaz havluyu göğsüme dolayarak banyodan çıktım.
Komodinin üzerinde gördüğüm kartla dün gece aklıma geldi. Hayal meyal hatırladığım geceden geriye tek kalan şey ise yarım kanatlı bir kolye ve Giray'ın yüzüydü. Aklımdan biran Giray geçince yüzümde oluşan gülümseme keyiflenmeme neden oldu.
Keyifle açtığım gardırobumun içindeki siyah kumaş düz elbise gözüme takıldı ve hiç düşünmeden bedenimi örtmesine izin verdim. Her zamanki gibi düz saçlarım kendini belli ederken alnımdan aşağı akan su damlacıkları çenemden sonra yerle buluşuyordu. Aşağıdan tıkırtılar gelince korkuyla merdivenlerden indim. Gördüklerim karşısında şaşkınca bakarken Giray'ın gitmediğini görmek şaşırmama neden oldu.
"Gitmemişsin?" alaycı tavrıyla gülerken laf sokmayı da ihmal etmedi "Önce bir günaydın mı deseydin?" çakma siniriyle gözlerini kısınca tepki vermedim. Tekrar sorumu yenileyip "Gitmemişsin" derken gözlerini sıkıntıyla devirdi. "Çok gitmemi istiyorsan gidebilirim" tuttuğum nefesi verince sinirle kaşlarımı çattım.
"Size sadece gitmemişsin dedim bayım gidin demedim" sandalyemi çekip oturduğumda yanıma geldi ve mutfak tezgahına yaslandı. Gözleri gözlerimi bulunca istemsizce kaçırdım. "Kahvaltıyı yapıp çıkmamız lazım işlerimi uzun zamandır aksatıyorum" derken saate baktı. İstemsizce yerimde kıpırdanırken ne işi diyerek söylenmeye başladım.
"Hatırlatırım benim bir şirketim var ve sende o şirketteki mimar hanımsın" gözlerim hızla büyürken karşımda benle alay edercesine konuşan adama baktım.
"Çalışmak mı? Doğrusu hiçte bana uygun değil!" oturduğum sandalyeden kalkıp üst kata doğru çıkmak için merdivenlere doğru yöneldim ama bir cümle olduğum yerde kalmama neden oldu...
"Eğer hazırlanıp çıkmazsak bu evden kovsan dahi gitmem madam bilmem anlatabildim mi?" yavaşça arkamı dönerek evimdeki yabancı adamın yüzünü inceledim ve o kusursuz bakışlarıyla beni kendine çekmeyi yine başarabilmişti. İstemsizce kafamı olumsuz anlamda salladım ve "Bu evden çıkamam" dedim ama yüzüm düşmüştü. "Neden?" demesine karşılık kahkaha attığımda istemsizce gözlerimden yaşlar geliyordu. Bir-iki damla yaş çeneme kadar inip çenemden yere düştüğünde kendimden nefret ettim.
Yaşamak çok ağır geliyordu hemde hiç tarifi olmaksızın. Ruhum öleli çok olmuştu ama bedenimin yaşadığını inkâr edemezdim. Evet psikolojim bozulmuştu. Ruhumun kaldıramayacağı kadar ağır bir yük omzumdaydı ve her geçen saniye daha da ağırlaştırıyordu.
Bunun adına da yaşamak diyorlardı. Sahi neydi yaşamak? Ölü bir ruhu yaşayan bir bedenle takas etmek miydi? İşte ben bunu çok iyi bir şekilde beynimin en ücra yerine kadar yaşadım. Bunun sonucunda ruhumda onarılmayacak çatlaklıklar oluştu. Ne dipteyim ne gün yüzünde tek bildiğim şey ise karanlığın bilinmeyen bir kuytusunda sadece nefes alıyorum. İşte ben yaşamayı Azrail'i görmeyen ölüm olarak düşünüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kupa Kızı
Teen FictionAşk çemberinde dolanıp duruyordum nereden bile bilirdim ki o yabancıya aşık olacağımı. Bir başkasının adını almış koca bir hayatı bir oyunla çalmıştım. Turkuaz, işte siyaha ilk adımımı atmam böyle başladı adım Turkuaz oldu ama yavaş yavaş siyaha koş...