Uyanmamın sebebi bir kuş sesi yüzündendi. Neden evin bu kadar soğuk olduğunu anlamadım. Gözlerimi hafif açtığımda açık mavi, turuncu ve sarı bir gökyüzü gördüm. Bir dakika, gökyüzü? Kafamı kaldırdım, Pleasant Gölündeyim. Güneş yavaşça doğuyor. Ah, şimdi hatırladım. Dün Luke ile birlikteydim, tüm gece boyunca. Aslında sabahlayacaktık fakat uyuyakalmışız. Ah, biz. Bir gece de uyanık kalsak şaşardım zaten. Her sabahladığımızda uyuya kalırız, genellikle saat üç veya dörtte. Sonra sabah sekizde uyanırız.
Ama şu an güneş doğuyor. Yani saat sabahın altısı gibi. Sanırım daha erken uyuya kaldık, saat iki gibi herhalde. Benim uyuya kalmam çok normaldi bu gece, çünkü dün Salt Lake City'ye gittik. Yorulmuştum haliyle.
Ben de Luke'un kollarında uyuyakalmışım. Bacaklarımı toplayıp koltuğa uzatmışım. Luke ayaklarının altında sehpa var, ayaklarını uzatmış, bir eli belimde olduğunu hissettim. Doğruldum ve gerindim. Hava biraz soğuktu ama güneşin doğuşu ısıtacak gibiydi, çünkü az da olsa yanaklarım sanki kaloriferin yakınındaymış gibiydi. Fakat yinede soğuktu, dün gecenin soğuğu hâla havadaydı. Üzerimde Luke'un büyük ve kalın hırkası vardı. Hırkasındaki bu kokuyu içime çektim ve gözlerimi kapattım.
Gözlerimi tekrar açtım, ayaklarımı yere kaydırdım ve ayakkabılarımı giydim. Altımda kot şort vardı, o yüzden bacaklarım üşüyordu. Etrafımızdaki mumlar sönmüştü, sadece kırmızı, uzun bir mum hâla yanıyordu. Eğilip gülümseyerek üfledim. Mum söndü ve duman çıkardı. Gölün kıyısına gittim, ışıklı sopalar da sönmüştü. Çok normal, onlar fazla dayanmıyor.
"Naomi?" dedi Luke mırıldanmak ve uykulu bir ses çıkarmak arası bir ses çıkararak. Arkamı döndüm ve Luke'a dönüp gülümsedim. Sonra onun yanına gidip yanağına minik bir öpücük kondurdum.
"Günaydın," dedim mırıldanarak.
"Günaydın sevgilim," dedi gerinerek. Yanına oturdum ve ona baktım.
"Saat kaç?" dedi doğrularak. Bana baktı.
"Bilmiyorum ama güneş saatin beş veya altı olduğunu söylüyor. Bu arada, yine uyuya kaldık," dedim sırıtarak. Kıkırdadı.
"Ne zaman uyanık bir şekilde sabahlayacağız biz?" dedi geriye yaslanarak.
"Bilmiyorum, sanırım hiçbir zaman," dedim gülerek. Sırıttı ve belimi tutup kendisine narince ve yavaşça çekti. Dudaklarıma uzun ve tutku dolu bir öpücük kondurdu. Bu beni deli etti, herzamanki gibi yine yaptı yapacağını.
"Sence gitsek mi?" dedi ayrılınca.
"Gölün güvenlikleri birazdan gelirler, gidelim bence," dedim dudağımın sol tarafını büzerek.
"Doğru, hadi kalkalım," dedi.
Kalktık ve önce buraları toparladık. Ben mumları göle attım, Luke puf'u ve sehpaları kaldırdı. Sonra beraber kaykayımızı alıp evin yolunu tuttuk. Luke göle arabayla gelmiş, eşyaları koymak için. O yüzden kaykayla eve gitmedik, Luke önce beni eve bıraktı, sonra o da evine gitti.
Eve en sessiz bir şekilde girmeye çalıştım. Mutfaktan girmiştim, sonra yavaşça yukarı çıkıp odama girdim. Yatağıma ilerlerken küçük bir not gördüm.
Beni dinlemeyeceğini biliyorum ama Luke'tan ayrıl, yalvarırım.
Jake. Başka kim olabilirdi ki? Gerizekalı birde odama girmiş, bu notu ne hakla koyduysa koymuş. Bir sonraki görüşümüzde gününü görecek. Ona yumruk atmayacağım, babamin uzun ve güzel beyzbol sopasını alıp yüzüne yapıştıracağım. Evet, bu güzel bir fikir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgür Kız
Novela JuvenilAdı Naomi Queen. Kendisi 16 yaşında. Üç tane sıkı dostları var: Mason, Dylan ve Josh. Evet, hepsi erkek. Ama önemsemiyor. Ve bir abisi var, Nathan. Kızı engelleyen tek şey aşk olacak. Ama aşık olunca değişecek ve özgürlüğünün peşinde koşmayı bırak...