Jaejong'un son sözü ile herkes birbirine baktı. Kaybedecek vakit yoktu. Evin alanından çıktıktan sonra hepsi dönüşümünü tamamlamıştı. Gecenin karanlığında yaydan fırlayan ok gibi koşan on beş kurttan hiçbir ses çıkmıyordu, ormanın sessizliği ile bütünleşmişlerdi. Fakat biraz sonra duyacakları pençe sesleri onların kulaklarını zorlayacak cinstendi.
Pençe sesleri iki demirin birbirine çarpması gibi ilk önce yankılanıyor sonra her yankı yavaşça sessizliğe karışıyordu. Kai karşısında hırlayan büyük kurda baktı. Sahi ne kadar büyüktü bu kurt, kendisinin iki katı mıydı belki üç katı? Kai ufak bir kerat cetveli hesabına girerken büyük kurt tekrar atağa geçmişti. Bulunduğu yerden koşarak Kai'nin üzerine atladı fakat Kai son anda sağ tarafa kayarak kurdun altında kalmaktan kurtuldu. Dengesini sağlayamayan Kai birkaç kez yuvarlandı, ayağa kalktığında yüzünde bir sızı hissetmişti.
Büyük kurdun Kai'nin yüzünde açtığı kesiklerden kan akıyordu. Kan kokusunun şokunu atlatan Kai atak yaparak büyük kurdun üzerine atıldı ve sağ ön bacağını ısırdı. Kurt ayağını kurtarmak için çabalayınca Kai'nin sivri dişleri büyük kurdun bacağına iyice saplandı, ağzına dolan kanın tadı tuhaftı. Büyük kurt bacağının acısıyla ulumak ve hırlamanın arasında bir çığlık bıraktı. Kai'yi karşıdaki ağaca savurması en az attığı çığlık kadar güçlü olmuştu.
Ormanda yankılanan çığlık ile koşmayı bırakan alfa kulaklarını dikti ve sesin tam olarak nerden geldiğini kestirmeye çalıştı. Alfanın durmasıyla diğerleri de koşmayı bırakmıştı. Yeni ve bu sefer daha fazla acı taşıyan bir çığlık ormanda yankılandığında Xiumin "Bu taraftan!" deyip kafasıyla kayalıklara doğru giden yolu işaret etti. Bu ormanda karanlık ve dehşet dolu her şey kayalıkların orada gerçekleşiyordu.
İki kurdun dünyası pençe ve dişlerden ibaretti. Pençeler havada karşılaşıyor, dişler birbirini kökünden koparmaya çalışıyordu. Kai büyük kurdun arkasından dolandı ve onu yana devirdi. Yanağındaki kesikten hâlâ kan sızıyordu. Kaburgalarının çoğu kırılmıştı. Sağ ön bacağını hissetmiyordu.
Kahverengi tüylerinin arasından geçip derisini çizen ağaç dallarını umursamayan Momo Kris'in arkasında koşmaya devam ediyordu fakat içindeki korkuyla daha fazla bu hızda gidemeyeceğini düşündü ve babasının kızacağını bilmesine rağmen sürüyü arkada bırakıp hızını en üst seviyeye çıkardı. Annesinin yaşadığı o son dakikada bile bu kadar hızlı koşmamıştı. Rüzgâr tüylerini yalayıp geçerken gözlerinin de yanmasına neden oluyordu. Acıyla gözlerini kıstı. Kendine tanıdık gelen o kokuyu takip etti ve kayalıklara doğru koştu.
Bir çember oluşturup onun etrafında dönen iki kurdu gördüğünde aklında annesinin öldüğü o son sürü savaşı canlandı. Büyük kurdun pençesini annesinin kalbine saplayışı ve annesinin son sözlerini söylemek için dudaklarını aralayışı... Şimdi hepsi teker teker gözünün önüne geliyordu. Acı verici anıların oluşturduğu sis perdesinin kalkmasıyla Kai ile göz göze geldi, onun gözlerindeki duygu çok farklıydı. Diğer kurt Kai'ye doğru koşmaya başladığında Momo da harekete geçti. Çemberin tam ortasında büyük kurdun pençesi Kai'ninki ile havada buluştu. Çıkan ses ormandaki hayvanları yuvalarına kaçırmıştı.
Momo Kai'nin hemen yanındaki yerini aldığında büyük kurdun kokusu ona bir duvar gibi çarptı, kokusunda tanıdık bir şeyler vardı. Kurt Momo'ya doğru hareket ettiğinde Kai hırladı. Dişleri karşısındaki kurdun kanıyla kırmızıydı. "Geride dur!" dedi Momo'ya. Momo'nun cevabını hâlâ Kai'nin yanında durarak verdi. Karşısındaki kurdun kokusu onu korkuturken heyecanlandırmıştı da. Sanki eski eşyaları karıştırırken çok sevdiği bir şeyi bulmuş gibi hissediyordu. Kai Momo'daki duygu değişimini fark etmişti. Büyük kurda baktı. Momo onu tanıyor muydu?
Kurdun tek kulağından kan akıyordu, çenesi acıyla kasılmıştı. Ağırlığını sol tarafına verirken sendeledi. Momo'yu tekrar görmek öfkesinin önüne set kurmuştu. Momo onu hatırlamış mıydı? İnsan formuna geçtiğinde Momo'nun gözündeki şaşkınlık onu sevindirmişti. Sendeleyerek oma doğru yürüdü ve karşısındaki kahverengi kurdun siyah burnuna yıllar sonra tekrar dokundu.
Kai'nin acıyla bulutlanan gözleri odada gezindi. Kemikleri ince bir dal gibi kırılmış, kaba etine batıyordu. "Şimdi dişini sıkman gerek."
Kai acıdan titrerken alfa onun kırık kemiklerini kaynaması için bir araya getirmeye çalıştı. Acı bir yıldırım kadar anı ve gürültülüydü. Kai'nin çığlıkları aşağı kattan gelen iniltilere karıştı. Kai'nin son çığlığını ise sessizlik takip etti. O derin bir uykuya dalarken odadaki herkes dışarı çıktı.
Pencereden Kai'nin yüzünü aydınlatan ay öyle büyüktü ki güneşi yutmuş gibi görünüyordu. Kai'nin dudakları birbirine kenetlenmişti. İnce örtünün altındaki bedeni alevler içinde yanıyordu. Rüyasında ise bedeni gerçek anlamda yanıyordu. Bir ağaca iple bağlanmıştı, ağacın diğer tarafında ise Momo vardı. Alevler önce bacaklarını yalamış ardından kıyafetlerini tutuşturmuştu. Alevlerin ısırığı sarı ve kırmızıydı. Acı dolu çığlıkları arasında Momo'nun eli Kai'ninkileri bulduğu anda Kai gözlerini açtı. Rüyadan geriye kalan Kai'nin parmaklarına kenetlenen Momo'nun parmaklarının yarattığı histi. Kai birkaç kez gözlerini kapatıp rüyasının devamını görmeyi umdu ama gördüğü tek şey kendi dünyasının karanlığıydı.
On dakika sonra açılan kapıdan Momo elinde bir tepsi ile içeri girdi. Saçlarını açık bırakmıştı. Üzerinde parlak mavi bol bir elbise vardı. Muhtemelen insan formuna geçtiğinde bu elbiseyi giymişti ve değiştirmeye vakti olmamıştı. "Günaydın." dedi kapıyı kapatırken. Kai'nin cevabı ise bir öksürük tarafından yutuldu. "Sana kahvaltı getirdim." Momo elindeki tepsiyi kapının hemen yanındaki küçük masanın üzerine bıraktığı sırada Kai de oturduğu yerde doğrulmaya çalıştı.
Her hareketi vücuduna saplanan bir ağrıyla sonuçlanıyordu. Momo ona yardım edip arkasına bir yastık koydu ve kahvaltı tepsisini bıraktığı yerden aldı. "Hangisini sevdiğini bilmediğimden her meyve suyundan getirdim." Tepsiyi Kai'nin kucağına bırakırken konuştu. Kai'nin bakışları Momo'nun gülümseyen yüzünde gezindi. Bu iyi tavrının altında bir şey saklayıp saklamadığını düşünüyordu. "En çok vişne suyunu severim dedi." Konuşmak bile canını yakıyordu.
Meyve suyundan küçük bir yudum alırken "Diğerleri nerede?" diye sordu. "Aşağıdalar, kahvaltı yapıyorlar." Momo perdeyi çekip, pencereyi açtı. Hava yeni açan çiçeklerin kokusu ile ağırlaşmıştı.
Kai meyve suyundan küçük bir yudum daha aldı. "Bunlar ne?" Elindekini Momo'ya gösterdi. "Çörek. Ben yaptım."
"Sen bunlara çörek mi diyorsun? Bunlar çivi çakmalık olmuş." Kai'nin sözleri Momo'yu olduğu yere sabitlemişti. Alt dudağını dişledikten sonra "İstemiyorsan yeme!" deyip tepsiye doğru davrandı. Kai ondan hızlı davranmış ve tepsiyi yana kaçırmıştı. "Hayır! Yiyeceğim."
Momo kelimelerine bir parça öfke ekleyerek konuştu. "O zaman şikâyet etmeden ye!" Momo'nun siniri Kai'yi güldürmüştü. Elindeki çöreğe reçel sürerken "O..." dedi. "O kurt kimdi?" Uyuduğu iki gün boyunca aşağıdan gelen iniltileri duymuştu. Momo'nun gözleri pencereden uzağa baktı. "Adı Taeyong. Yedi Cehennem'de taraf değiştirmeden önce bizim sürümüzdeydi."
Üç haftalık gecikme için çok üzgünüm, araya neden bu kadar uzun bir süre girdi onu da bilemiyorum. Umarım bu bölümden keyif alırsınız ^-^ Gidişattan memnun musunuz? Gelecek bölümde neler olacak? Başka karakterler de katılsın ister misiniz? Taeyong hakkında ne düşünüyorsunuz? Bunların hepsinin cevabını bekliyorum. Geceniz yıldızlarla dolu olsun <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alpha | Kim Jongin
FanficDolunaydaki her uluma sesi yeni bir efsanenin başlangıcıdır. Alpha |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır. ©