Momo, eski albümlere bakan babasına temiz hava alacağını söyleyerek evden dışarı çıktı. Evin bahçesinde durup sohbet eden kardeşlerine baktı, hepsi bir sürünün parçasıydı. Sana'nın yanına yaklaşıp "Biraz ormanda dolaşacağım." dedi. Sana hemen itiraz etmeye hazırlandı ama Momo parmağını Sana'nın dudağına götürüp onu susturdu.
"Merak etme geç kalmam. Başıma bela da almam." deyip arkadaşını ikna etmek için ona en tatlı gülümsemelerinden birini sundu.
Sana ormana doğru koşan Momo'nun ardından sesini duyurmaya çalıştı "Sadece bir saatin var, dolunaydan önce gel!"
Momo koşmaya başladıktan iki dakika sonra içindeki gücü dışarı yansıttı ve dönüşümünü tamamlayarak koşmaya devam etti. Rüzgâr adeta kahverengi tüylerini yalayıp geçiyordu. Her gün gezdiği orman bugün ona tuhaf gelmişti. Ormanda hiç tanımadığı kokular vardı. Bu gece dolunay olduğu içindir, diye düşünüp koşmaya devam etti. Ormandaki en yüksek tepeye doğru koşarken Sana'nın ona seslendiğini duydu.
"Hey! Sakın geç kalma! Babanın azarlamalarıyla uğraşmak istemiyorum!" O sırada Momo zihninde babasının sesini duydu. "Seni duyabiliyorum Sana!" Momo gülerek
"Tamam, geç kalmayacağım." dedi. Sana şu an köşe bucak babamdan kaçıyordur, diye düşündü.
Momo bu ormanı seviyordu, ağaçların kokusu ve hayvanların çıkardığı seslerin bir uyum içinde etrafa yayılması ona hep çekici gelirdi. Bazen saatlerce ormanda tek başına dolaştığı oluyordu. Küçük sincapları korkutuyor geyiklerin peşinden koşuyor veya gözüne kestirdiği kuşları yakalamaya çalışıyordu.
Momo tepeye geldikten sonra duraksadı ve kafasını kaldırıp gecenin karanlığına baktı. Ay yavaş yavaş bir bütün halini alıyordu. İçinden anne kelimesi geçerken gözlerinden süzülen bir damla yaşın tüylerini ıslatmasına izin verdi. Bu onun ilk dolunayı olacaktı ve o acı çekerken annesinin varlığını hissedemeyecekti.
Momo bir müddet insan formuna dönüşmeden tepede oturdu daha sonra aniden hızla koşmaya başladı. Ormanın bitimindeki kayalıklardan denizi seyretmeye karar vermişti, tıpkı küçüklüğünde annesi ile yaptığı gibi. Kayalıklara ulaştığında derin nefesler aldı. Boğazı soğuk havadan dolayı kurumuştu, her nefes alışında canını yakıyordu. Kayalıklardan aşağıya doğru baktı denizden gelen dalgalar kayalıklara çarpıp son buluyordu. Tıpkı Momo'nun beynine çarpan düşünceler gibiydi.
Momo beynini meşgul eden düşünceler ile uğraşırken ayın gökyüzünde süzülerek tam tepeye yerleştiğini fark etmemişti. Sürünün yanına dönmeyi düşünürken bedenine etki eden acıyı fark etti. Kısa sürede acı her tarafına yayılmıştı. Telepati yoluyla Sana'ya sesini duyurmaya çalıştı fakat sürüsünden uzakta dolunay geçirdiği için güçlerini gösteremiyordu. Bedenini yakan acı ruhuna işlerken gecenin karanlığına doğru uludu.
Kemiklerinin tek tek kırıldığını hissediyordu. Pençeleri toprağa saplandı. Dişleri dilini kesip ağzını kanla doldurdu. Tek tek tüm tüyleri yolunuyor gibi hissediyordu. Momo düşüncelerini tek bir noktada odaklamaya çalıştı. Vücudunun her yanına iğneler batıyormuş gibi hissettiğinde bu fikrin de işe yaramayacağını anladı. Sonrasında yaptığı tek şey gözlerini kapatıp dolunayın geçmesini beklemek oldu.
Gözlerini açtığında acısı yavaş yavaş yok oluyordu. İnsan formuna geçmeden hemen önce son bir kez uludu ve ilk dolunayını sonlandırdı. Uluması ormanın derinliklerinden gelen diğer ulumalara karıştı. Kendi ulumasını ayırt edip dinlerken kulağına sırasıyla on iki değişik uluma sesi duyuldu, ulumalar kesildikten sonra ormanda gülme sesleri yankılandı.
Momo bu seslerin kime ait olduğunu anlamaya çalışırken zihninde Sana'nın sesini duydu. "Momo! Neredesin!" Diğerlerinin endişeli sesi de Momo'nun zihninde yankılandı. "Momo!" Babasının sesi aralarında en baskın olandı. "Momo neredesin!" Kemikleri sızlarken ayağa kalkması zor oldu.
Momo seslerin kime ait olduğunu anlamayı bir kenara bırakıp olabildiğince hızlı koşarak eve ulaşmaya çalıştı. Babasının kaşları çatılmış hali onu dolunay sırasında çektiği acıdan daha çok korkutuyordu. Eve yaklaşınca ormandan gelen kahkahaların içinden bir tanesini kafasının içinde tekrar hissetti. Kahkaha beynini tırmalıyordu. Sahibini bir bulsa pençesini ona saplayıp ne kadar organı varsa dışarı çıkaracaktı.
İnsan formunu aldıktan sonra eve doğru baktı. Evdeki her odanın ışığı açıktı. Bir ağacın yanına bıraktığı kıyafetlerini giyerken içinden dua etmeye başladı. Bahçenin kapısını açıp içeri girdiğinde sürünün başları öne eğilmiş bir şekilde yan yana dizilmiş olduklarını gördü. Babası ise Momo'ya arkası dönük bir şekilde sürüye bağırırken Momo'nun arkasında durduğunu fark etti. Bir hışımla arkasını dönüp Momo'nun korkmuş yüzüne baktı.
Babası normalde çok sakin bir insandı fakat kızının ilk dolunayını tek başına geçirmesi onu deliye çevirmişti. Sürüden uzakta geçirilen ilk dolunay sonsuzluğa bölünmüş acı demekti. "Nasıl olur da ilk dolunayını sürüden uzakta geçirirsin!" diye bağırdı. "Sana kaç kez ulaşmaya çalıştık!"
"Aklından ne geçiyordu senin!"
Babasını ses tonu karşısında Momo daha fazla korktu. Çekinerek "Ayın tam tepeye çıktığını fark edemedim." dedi.
Babası kendini tutamayacağını fark edince kısa yola başvurup "Çabuk eve gir. Ceza alacağını unutma bir hafta sürüden uzak kalacaksın." Bu bir kurda verilen en büyük cezaydı; sürüsünden uzak kalmak. Momo sürünün yaptığı hiçbir şeye katılamayacaktı. Momo babasının verdiği ceza karşısında şok olsa da cevap vermeden eve girdi. Momo'nun odası dört katlı ahşap evin üçüncü katındaydı, odada Sana ile birlikte kalıyorlardı. Momo yatağını açıp içine girdi ve Sana'nın art arda sıraladığı sorularına cevap vermemeyi tercih etti.
Güneş ışıkları Momo'nun gözlerini acıtırken dün gece ormanda duyduğu kahkahaların bu kez daha yakından geldiğini fark etti. Üzerine kotunu ve dolaptan çekip çıkardığı bir tişörtü geçirip koşarak aşağıya indi. Evin katlarını indikçe kahkahalar daha yakından geliyordu.
Dün gece beynini tırmalayan ses yine görevinin başındaydı, Momo'nun sinirlerini baltalıyordu. Evin bahçeye açılan kapısından geçtiğinde çoğunluğu erkeklerin oluşturduğu bir kalabalıkla karşı karşıya kaldı. Merdivenlerde bir kaç basamak aşağıya inip on metre uzağında duran on iki erkeğe tuhaf bakışlar fırlattı. Hepsini teker teker incelerken bir tanesinde takılıp kaldı. Çocuğun esmer teni ben buradayım diye bağırıyordu. Bakışları avını izleyen bir kurdunki kadar keskindi. Sarışın ve en uzun olan çocuk Momo'nun babasına bir şeyler söylerken esmer olan onun kendisini izlediğini fark etti ve kafasını çevirip Momo'ya baktı. Momo bu ani yakalanış ile gerildi.
Sana'nın yanına yaklaşıp "Bunlar kim?" diye sordu. Sana, gözlerini karşısındaki on iki erkekten ayırmadan Momo'nun sorusunu cevapladı. "Babanın vefat eden arkadaşının sürüsü." Momo'nun gözleri Sana ile bahçede duran erkekler arasında gidip geldi. "Neden buradalar peki? Bahçede düğün varmış gibi geldi." dediğinde Sana Momo'ya dönüp "Bu düğün görüntüsüne alışsan iyi edersin çünkü artık bizim sürümüze katılacaklar..." dedi ve ardından tekrar on iki erkeğin olduğu bahçeye baktı.
Bir kurguyu düzenlemek, yeni bir kurgu oluşturmaktan daha zormuş. Bunu da deneyimlemiş oldum. Cidden düzenlerken çok zorlanıyorum, zamanında saçma sapan cümleler kurmuşum. Değersiz bir taş parçasını altına çevirmek gibi bu iş. Umarım beğenirsiniz, görüşlerinizi paylaşmayı unutmayın ^-^ Medyada Kai var <3
![](https://img.wattpad.com/cover/99779634-288-k215937.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alpha | Kim Jongin
FanfictionDolunaydaki her uluma sesi yeni bir efsanenin başlangıcıdır. Alpha |@Balaccie| Tüm hakları saklıdır. ©