BÖLÜM 6

12 0 0
                                    

O yorgunlukla kendimi yatağa nasıl attığımı bilmiyordum. Ailem beni İngilterede zannediyordu ama ben değil İngiltere yakınında bile değildim. Çok mutluydum çünkü onu çok uzun bir zaman'dan beri görmüyordum. Saate baktığımda saat 7:30 vardı. Hızlanmazsam uçağa geç kalıcakdım o yüzden hemen toparlanıp otelden ayrıldım.
                              ***
Port Angeles'a indiğim'de yağmur çiseliyordu. Midemde çok garip bir şekilde şekilde kelebekler uçuşuyordu. Neden bilmiyordum. Normalde bir insanın midesinde kelebeklerin uçuşması için ya çok sevineceği bir haber alması gerek yada birisini gerçek anlamda kör kütük aşık olması gerekiyordu. Yada ben mi öyle zannediyorum? İçimde Rüzgar'a karşı hiçbir şey kalmadı. Ama sadece bir kez olsun elini tutabilmeyi çok isterdim. Ama benim için bu sadece bir hayalden ibaretdi ve daha fazla olması imkansızdı. Hemen bir taksi bulmak içim etrafıma bakındım. İşte orda bir tane boş taksi vardı. Benim biraz uzağımdaki çocuk'da görmüş olcak ki hemen karşıdan karşıya geçerek taksinin yanına koşturuyordu. Bir hırsla hemen valizimi alarak koşmaya başlamıştım." Uff. Bu koşma işi ne çok zahmetli iş" diye söylenirken nefes nefese kalmıştım. Kapıyı açıp tam oturacakken o çocuk yetişip nefes nefese " daha önce b-beni koşuda geçen olmamıştı" diyerek vücuduma bakmıştı. Ne zannediyordu ki kendini? Tam cevap vericekken taksinin kapısını oturmaya yelteniyordu. Ben ondan önce davranıp oturmuştum. Zafer benimdi! Ona dönerek " Evet?" Dedim aslında bu bir soru olmamıştı ama ilk ben bindiğime göre onun inmesi gerekmiyormuydu? "Ne evet?" Dediğinde " artık insende ben de yoluma gitsem" dediğimde yüksek sesle kahkaha patlattı " nedenmiş? Bende bindim hem.. teknik olarak ilk sen binmedin. Aynı anda bindik." Dediğinde bir  kaşı havada,ağzında da çarpık bir gülüş yerleştirmişti. Neden tüm ekekler bunu yapıyordu ki? Bu konuşma üzerinde biraz düşündükden sonra "tamam o zaman hangimizin gidiceği yol daha yakınsa o insin. Çünkü biraz daha bekleyebilir." Dediğimde tam bir şey söylüyecekken taksici " nereye gidiceğimizi bir söylesenizde ben de ona göre hareket etsem" dediğinde ikimiz'de kırkırdadık. Ben ondan önce davranıp "Forks'a lütfen" değimde bağırarak "Heyy! Ben'de oraya gidicem" dediğinde hafif tebessüm ederek "harika. O zaman kimsenin inmesine gerek yok" dediğimde yola koyulmuştuk. Yağmur iyice artmıştı. Kafamı çevirdiğimde yanımdaki yabancı kişinin kim olduğunu merak etsemde birşey demedim. Biraz daha incelediğimde çok tatlı olduğunu gördüm. Hafif kumral saçları, zeytin gibi simsiyah gözleri, fındık gibi burnu,hafif dolgunluk'da kiraz rengi dudakları vardı. Acaba neden onun yüz hatlarını yiyecek şeylere benzetmiştim? Hiç bilmiyorum ama bildiğim tek şey karşımdakinin yani yanımda oturan yabancı çocuğun çok tatlı olduğuydu. Teni beyazdı ve kalıplıydı. Kaslı gögüs kısmını gördüğümde alacakaranlık efsanesindeki Emmet karakterine benzetmiştim. Sanırım biraz sert görünüşü vardı. Ben bu gibi düşüncelere dalmışken o büyük iki katlı kırık beyaz renkdeki evin önünde inmişti. Süt annem kasabanın dışındaki evde oturduğu için benim en az yarım saatlik yolculuk yapmam gerekiyordu. Annemin evi üç katlı kahverengi bir renk'den oluşuyordu. Parayı ödüyüp taksiden indim. Evin tüm camları boydan yere kadar uzanıyordu. Tüm camları izlerken onu elinde kahveyle dışarı seyrederken buldum. Ne çok yanlız'dı tıpkı benim olmak istediğim gibi. Beni görünce sevinçden az kalsın elindeki kahve fincanını düşürüyordu. O an gözünde bir çok ifade vardı. Özlem,sevinç,mutluluk,hüzün en önemlisi korku...

İlk ADIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin