Uyanış

101 5 1
                                    


Azraili karşınızda görme şansına eriştiyseniz eğer, kuracağınız muhtemel dört cümle vardır.

1.Daha çok gencim 

2.Sonunda gelebildin

3.Hayır, hayır olamaz

4.Hoşçakal dünya 

Ancak benim gibi hayatın neresinde durduğunu henüz fark edememiş orta yaşlı bir adamsanız eğer, gerçekten de o ilk üç saniye ne diyeceğinizi bilemezsiniz. İnceden bir kalp sancısı, alından dökülen soğuk soğuk terler, ellerde ufaktan karıncalanma hissi ve beyninizde kocaman dümdüz bir boşluk, öylece bakakalırsınız.

Tepki vermemeyi bir hayli uzatmış olmalıyım ki durumdan sıkılan azrail, 'Ee?' dedi, 'Bir şey söylemeyecek misin?'

Havada yay çizen kaşlarım ve titremesi yeni kesilen dudaklarımı oynatmayı başarabildiğim vakit şu sözler aktı dışarıya:

'Vallahi ne söyleyeyim, hiç beklemiyordum!'

Kahkaha atan azrail, ciddiyetini tekrar korumaya çalışarak öksürdü ve 'Genelde beklemezler, hatta hiç gelmeyeceğim sananlar bile olur' dedi.

'Doğrudur.' diyerek kafamı salladım. Açıkçası ölüm döşeğindeyken sohbet etme süresi tanınacağı aklımın ucundan bile geçmezken,  şuan en ücra köşelerinden birinde insansı bir içgüdüyle çay içer misin sorusu sormak geçiyordu. 

'İçmem.' diye yanıtladı beni.

Soruyu sesli sormadığıma emindim. Hatta yalnızca bir düşünce olduğundan da.

'Nasıl yani?' dedim heyecanla. 

'Zihnimden geçenleri okuyabiliyor musun?'

Yeteneğinden haberdar olan her insanın aksine azrail bununla övünüyormuş gibi durmuyordu. 

'Evet.' dedi. 

'Yerinde olsam bu kadar imrenmezdim.'

Ama işte insanım ya, derhal zihin okuma özelliğimle yapabileceklerimi üstünkörü düşünmeye başlamıştım bile.

'Acaba Selma benim hakkımda ne düşünüyor?'

Azrail hafif acıma hafif de durumu komik bulma nidasıyla 'Canını sıkma niyetinde değilim ama hatırlatayım, sen artık ölüsün' diyerek durumu açıklamaya çalışsa da hemen yeni bir soru üşüştü aklıma.

'Acaba cenazemde çok mu ağlar yoksa bir iki damla gözyaşı mı?'

-Yahu adam ne fark eder, sen ölüsün diyorum.

'O Mahsun denen herifi de getirir mi dersin yanında? En son markette görmüştüm, bir kuruş eksik verdi diye kasiyerle kavga ediyordu. Pinti herif, acaba Selma ne buluyor onda?'

-Ne bileyim ben.

'Hani zihin okuyorsun ya belki söylersin diye dedim.'

-Tamam zamanı gelince sorarım.

'Peki bugüne kadar birinin aklından okuduğun en ayıp düşünce neydi?'

-Bunları seninle paylaşmam mümkün değil. Kimsenin sırrı benden çıkmaz.

'Ha gizlilik yemini gibi yani?'

-Bir nevi...

'Ah keşke başka şartlar altında tanışsaydık o zaman, ne güzel her şeyimi anlatırdım sana, bir sırdaştan daha iyi ne var şu dünyada... '

Azrail cevap vereceği sırada bir ses geldi cebinden.  Bizdeki telefon sesi gibi fakat daha kısa sürüp daha çok kulak çınlatan bir melodi misali.

Gözlerini üç saniye kapatıp, tekrar açan azraile 'Ne oldu?' diye sordum.

'Güneyde büyük bir deprem olmuş, yine bir sürü iş çıktı bana.'

'Hay Allah, üzüldüm.'

'Yahu sen önce kendine üzül, öldüğünü bir türlü anlayamadığın gibi üstüne de iki saat lafa tuttun beni, şimdi işimi tamamlamadan gittiğim için bir dolu laf gelecek yukarıdan.'

'Ne demek tamamlamadan? Beni burada mı bırakacaksın?'

'Ya ne yapayım, seni götürüp tekrar dünyaya dönsem hepten zaman kaybı. Kimyasal gıdalar, açlık, nükleer savaş derken şu sıralar ölüm trafiği ne kadar sıkışık haberin var mı senin?'

Özür dileyen bakışlarımla peki anlamında kafamı salladım. Zaten son otuz yıldır bu evde tek yaşadım, bir kaç gün daha fiili anlamda olmasa da ruhen yaşayabilirdim.

Azrailin beni öylece bir başıma bırakıp, ağır çekimde kapıdan çıkışını izledim. 

Kendi evimde bir yabancı gibi hissetmek garipti. Aklıma soracak bir soru takılınca kapıya koştum. Ama beklediğimin aksine azrail çoktan gitmişti.

Eve tekrar girip yatak odama vardığımda ise dehşete kapılmam gerekirken aksine doğallıkla karşıladığım bir şey gördü gözlerim.

Yatağın üstünde uzanıyordu, o bembeyaz kaskatı kesilmiş bedenim.












Kendi Cenazesine Katılan Ünsüz AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin