Pamukşekerli Cenaze

46 5 1
                                    

Üç gün geçmesi gerekiyormuş. Yalnız prens Hikmet'in yokluğunun fark edilebilmesi için 72 koca saat, 4320 devasa dakika geçmesi gerekiyormuş ki birileri iş yerindeki boş koltuğunu fark etsin, hayattaki tek akrabası pamukşekerci Ahmet'e haber salsın, o da bir zahmet meraklanıp çilingir çağırsın diye tam tamına üç gün. 

Azrail bile beni bu dünyada unutup gitmişken kimin aklına gelmeyi bekliyordum ki sanki? Evin salonundaki koltuktan televizyondan daha büyük bir önemim mi vardı sanki bu hayatta? Gerçi insanların salonlarındaki televizyonu,  koltuğu ortadan bir kaybolsun bakalım, çoğunun yokluklarını odaya girdikleri maksimum üçüncü saniyede fark edeceklerine eminim. Tekrar söylüyorum, benim 38 senelik acınası var oluşumun yokluğu ancak üç günde fark edildi. 

Eve giren çıkanları heyecanla izliyordum. Mahalleli, bir çoğuyla markette merhabalaşmaktan ileri sohbetimiz olmamasına karşın üzgün suratlarıyla salondaki kanepeme oturmuş benim hakkımda sohbet ediyordu.

'Yazık!' demişti adının Hatice olduğunu yeni öğrendiğim yaşlı teyze. 

'Bir başına ölmüş, yalnızlık kötü şey.'

Diğerleri de kafalarıyla onayladı.

'Bak benim Amerika'da okuyan doktor oğlum Bahadır'la o zıpır karısına torun istediğimi söyleyip duruyorum. Neymiş böyle kötü bir dünyaya çocuk getirmek bencillikmiş, bu sorumluluğu almak istemezlermiş. Laflara bak... Asıl bu dünya işte böyle kötü olduğu için torun yapın diyorum, bin bir türlü hali var, ileride o kadın seni bırakır gider tek başına yaşlanır kalırsın, bir çocuğun olsa sana yaşlanınca baksa kötü mü olur diyorum. Bak bu Hikmet de zamanında evlenip torun torbaya karışsaymış fena mı olurmuş. Tek başına olmak Allaha mahsustur evladım.'

Diğerleri teyzenin ağzından ne çıkarsa çıksın yapacakları üzere tekrar kafalarıyla onayladı.

Peki cenaze aracı nerede kaldı?

'Belediyeyle konuştuk gelmek üzeredir.'

..

Üzerime toprak atılışını izlemek şu hayatta başıma gelen en tuhaf şeydi. Ya da yeni hayatımda mı demeliyim? Artık tam olarak nereye aitim onu bile bilmiyorum.

Derken Selma geldi cenazeye.

İşte anlamsız hayatımın anlamı sandığım o kadının vereceği tepkiyi görmek üzereydim. Günlerdir üzerinde kafa patlattığım o soru nihayet yanıt bulacaktı. 

'Bakalım benim için ne kadar ağlayacak?'

Hava güneşliydi. Hay aksi... Ya gözyaşlarını göremezsem? Acaba ağlarken mendilini çıkarıp, rahatça silmek için güneş gözlüğünü indirir mi?

Ve evet. Ellerini gözlerine götürdü. Hafifçe gözlüğünün kenarından tuttu. Ve onu indirerek kocaman bir çığlık attı.

Beni bu kadar önemsediğine, uğruma çığlıklar koparacak kadar üzüldüğüne inanamadığım için kalbim heyecanla dolmuşken şu cümleler döküldü o güzel dudaklarından:

'Bileziğim..'

'Bileziğim yok.' 'Bileziğim çalındı!'

Feryat figan çevreye bağıran Selma yüzünden tüm dikkatler şimdi onun etrafında toplanmıştı. İnsanlar bir kez daha beni unutmuş, yardım hevesiyle yanıp tutuşarak bileziği arıyorlardı. 

'Ulan Selma' dedim içimden. Gerçi dışımdan da desem kimse duymazdı ya...

'Aşkından verem edip hayatımdan çaldığın yetmedi, bari cenazemde gördüğüm şu ufacık ilgiyi bana çok görmeseydin, bari bugün benden rol çalmasaydın be kadın!'

...

Selma bileziğini bulamadı. Artık Mahsun ona yenisini mi alır, yoksa bir kez daha paraya kıyamama ihtimali yüksek olduğu için ayrılırlar mı bilemem. 

Bir şeyleri daha açık ve net görmeye başladım. Meğer aydınlanmak için ölmek gerekiyormuş, bilmiyordum.

Bir kadının sevgisi katıksız ise güzelmiş mesela. 

İnsanlar sizden bir şey görmeden uğrunuza çabalıyorsa, iyiliğinizi istiyorsa güzelmiş. Mesela Hatice teyzenin beni tanımadan yalnızlığıma üzülmesi, uğruma keşkeli dilekler dilemesi gibi. 

Arkanızdan ne kadar ağlayacağı, kaç damla gözyaşı dökeceği değil, sizi kaybetme korkusunu hayattayken yaşaması önemliymiş.

Bunu cenaze sonrasında evime toplanan mahalleliye helva yerine pamukşeker dağıtan akrabam Ahmet'in şu sözlerini duyunca daha iyi anladım.

'Keşke daha fazla vakit geçirseydik kuzenim Hikmet'le. İnsan yaşarken bilemiyor, aynı mahallede yaşadığımız halde hayat koşuşturmacasından sıyrılıp bir türlü birbirimize vakit ayıramadık.'

Kalbindeki tüm hüznüyle beraber bu cümleleri kurarken, bir eliyle gözyaşlarını silip diğer elinde pamukşeker tutmamasını yeğlerdirdim tabii ki ama ne demişler:

'İnsan akrabasını seçemiyor.'

....

Sorumun cevabını almış, hayatın anlamını tam çözmüştüm ki tekrar Azrail'le göz göze geldik.

'Nasıldı?' diye sordu.

'Her şey kafandaki gibi mi gerçekleşti?'

Omuzlarımı umutsuzca silkerek 'Eh işte' dedim.

'Beklediğim gibi geçmese de fena değildi.' 

Başını sallayarak 'İyi bakalım' dedi.

Azrail üç günlük seferinin ardından oldukça yorgun düşmüş olmalı ki elindeki orağı bana uzatıp Hatice teyzenin yanındaki küçük boşluğa sıkışarak oturdu. Suratına anlamsızca baktığımdan olacak ki hiç düşünmeden ekledi:

'O halde asıl haberler bende. Hadi bir çay koy da içelim.'






'









Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 11, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kendi Cenazesine Katılan Ünsüz AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin