Sınavlarımdan dolayı bir iki hafta kadar yeni bir bölüm yazamayacağım malesef.Ama size çooooooookkkk uzun bir bölüm hazırladım.Doktorla Lunanın ilk maceraları olduğu için biraz uzun tutmak istedim.Umarım beğenirsiniz.
-Luna
-Luna
-Luna
Uzun zamandır birinin sesiyle uyanmamıştım.Doğal olarak vücudum ilk bir kaç seslenişte karşılık vermedi Doktora.Taa ki Doktor şiddetli bir şekilde sarsıncaya kadar.
-Daha nazik uyandıramaz mıydın?
-Başından aşağı bir kova su dökerek de uyandırabilirdim.Bence şanslısın.
-Ah çok düşüncelisin Doktor.
-Kesinlikle.Konu Tardis olunca böyle düşünceli oluyorum işte.Bebeğimi ıslatmak istemem doğrusu.
Tam Doktor'a kızgın bir bakış atacaktım ki şaka yaptığını belirten bir tebessüm belirdi yüzünde.Elimden tuttu ve kontrol odasına doğru koşmaya başladık.Kontrol odasına geldiğimizde elimi bıratı ve o beklediğim soruyu sordu.
-Evren ayaklarının altında.Nereye gitmek istersin Luna?
Gökyüzüne olan merakım sayesinde pek çok yıldızın ve galaksinin ismini biliyordum.Ve hepsini çok merak ediyordum ama birini seçmek zorundayım değil mi?Her ne kadar Doktor onun yol arkadaşı olmamı istese de sadece bir kez Doktorla yolculuk edecektim ve bu düşüncemi uygulamakta kararlıydım.O yüzden seçimim iyi olmalıydı.
-Çok fazla isim var aklımda.Bir seçim yapamıyorum.
-Boşver.Söyle gitsin birini.Nasıl olsa hepsini gezecek kadar vaktimiz var.
-Senin var Doktor.Benim yok.Bu ilk ve son olacak.
-Kim bilir?
Onu duymamazlıktan geldim.
-Seleron gezegenine gidelim.(Doktorun şaşkınlığını gözlerinden görebildim.Gerçekten şaşırmıştı.)
-Sen bu gezegeni neraden biliyorsun?
-Ben küçükken babam bana bir efsane anlattı.Seleron gezegeni ile ilgili muhteşem bir efsane...Babam öldükten sonra araştırdım.Gerçekten böyle bir gezegen varmış ama efsaneyi bile yok .Kısacası bu anım babamla aramdaki sayısız bağdan biri.
Doktor sözlerimi bitirir bitirmez bir kaç düğmeye bastı ve konsolu çekti.
-Geronimoooooo
Tardis hafif sarsıldı ve ilk gün duyduğum o sesi çıkarınca içimin huzurla dolduğunu hissettim.Elimi tuttu.Kapıya doğru koşmaya başladık.Kapıyı sonuna kadar açınca içeriye dolan ışık gözlerimi kapatmama neden oldu.Açtığımda ise gördüğüm manzara hayatımda asla unutamayacağım ender anlardan biridir.Aman Allah'ım bu gezegen o kadar güzeldi ki.Yeşilin her tonu vardı ayaklarımın altında.Yürümeye başladım.Attığım her adımda kalbimin sesi ve ritmi biraz daha artıyordu.Bu heyecanımın asıl sebebi her şeyin babamın anlattığı efsanedeki gibi olmasıydı.Yeşil bir gezegen,gezegeni tam ortasından böldüğü söylenen siyah bir nehir.Düşüncelerimden Doktorun sesi kurtardı beni.
-Bana şu efsaneyi anlatsana Luna.Merak ettim doğrusu.
18 yıl önce
-Baba bana bir masal anlatsana.
-Ben masal bilmem ki kızım.
-Hadi ama baba herkes bir masal veya hikaye bilir.
-Tamam bi bakalım.Sanırım bir tane biliyorum.Zaman kavramının çok ötesinde evrenin en güzel gezegenlerinden biri olan Seleron gezegeni yaratılmış.Yeşilin her tonunu içinde barındıran bir gezegen...Ortasında nereden çıktığı ya da nereye gittiği bilinmeyen bir nehir varmış.Ani Nehri...O zamanlar Seleron'a Millonlar sahipmiş.Pek çok uygarlık o topraklara hükmetmek istemiş.Bunun için savaşlar yapılmış,ne olduğu belirsiz pek çok canlı türü katledilmiş.Millonlar gezegenlerinin korumak için savaşmak istemişler ama bunu yapabilecek gücü kendilerinde görmemişler.Sadece sanatla ilgilenen bu uygarlığın savaşa dair en ufak fikirleri bile yokmuş.Millonların insani ve asil görünüşlerinin aksine en büyük düşmanları Kleo ırkının oldukça ürkütücü görüntüsü varmış.Simsiyah deriyle kaplı vücutlarının üzerinde bembeyaz bir çift göz...Kulaklarının olmayışı yani vücutlarının her yeriyle duyuyor olmaları onları daha da ürkütücü ve yenilmez kılıyormuş.Hiç kimsenin duyamayacağı sesleri duyabiliyorlarmış.Peki bu avantaj mı?Tam burada küçük bir kahkaha attı babam.Kendi sorusuna kendi cevap verdi.Kim bilir?
Bir gün Kleo ırkının askerleri muazzam bir ordu oluşturmuş.Seleron gezegenine geldiklerinde Millonları teker teker yok etmeye başlamışlar.Tam o sırada,bazıları der ki karanlığı parçalayan biri indi gökyüzünden,kimisi der ki imkansızlık dile geldi.Gerçek şu ki kim olduğu bilinmeyen biri durmuş tüm Kleo'nun önünde.Elini havaya kaldırmış.Tüm evrende daha önce hiç duyulmayan bir gürültü duyulmuş.Tabi ki en çok rahatsız olanlar Kleo ırkı olmuş.Yavaşca geri çekilmeye başlamışlar.Sonunda Ani Nehrine gelmişler.Ses bitmek bilmemiş ve kaçarken Ani nehrinin derin ve serin sularında boğulmuşlar.O günden sonra berrak Ani Nehrinin Kleo kanıyla simsiyah olduğu söylenir.
- Baba bu hikaye gerçek mi?
-Hiç olmadığı kadar.
-O adam kim?
-Bilmiyorum kızım.Tek bildiğim o adam Seleronun umudu oldu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız
Science FictionEfsaneler,dilden dile dolaşan ve bir gün mutlaka unutulacak hikâyelerdir.Bu evrende öyle bir efsane var ki ne başı belli ne sonu.Bu öyle bir hikaye ki herkes tarafından bilinecek,söylendikçe büyüyecek ve hiç,hiç bitmeyecek. İmkansızlık nedir?Neye de...