Adrese Teslim Mektuplar~0

676 33 146
                                    

Uzununda uzunu bir zaman geçti sanırım terki diyar eyleyeli. Kaç kişi kaldı silmeyen ya da hala hatırlayan bilemiyorum. Bazen uyumadan önce diyaloglar dönüyor kafamda. Bir filmde geçen ya da bir kitabın sayfalarında yazılı kısacık bir sözcükle Rüya ile Çağrı düşüyor aklıma. Mektuplar yazmak istiyorum şairden. Sonra neden bilmiyorum vazgeçiyorum. Eskiden vakit olmadığından yakınıp yazmazken şimdi bahaneler üretemiyorum. Yazmaya küsmüyüm yoksa dargınlık mı bu bilemiyorum. Yarım bırakmak istemediğim hikayelerim var. Günyüzü görmemiş üstelik çoğu. Yeniden başlasak diyorum. Kaldığımız yere kadar olanı kalmamıştır hatırlayanı. Yeniden tanışalım. Bu kez konuşalım. Yapayalnız kalmak istemediğim sayfalarım var. Siz okudukça kağıt hışırtıları duysak olmaz mı? Yeniden merhaba sayın okur. Eğer ordaysan hala ben burdayım demeyi lütfen unutma.


Ateşten bir kalbim, buzdan bir ülkem, tuzdan bir evim, şekerden bir sevgilim vardı.
Sonra ne mi oldu? Sadece yağmur yağdı.
*İskender Pala

Kimisinin yıldızları seyrettiği kimisinin de şarkıların götürdüğü duraklardan birinde kalkış vaktini beklediği anlarda büyülü kutudan yükselen müzik sesi kesildi aniden. Saniyeler, sessizliğin elinden tutup titrek adımlarla bir bir karanlığa doğru yol alırken; şehrin ışıkları yanmaya başladı sırasıyla. Ve yıldızlar el ele tutuşup karanlık sahneye adım atmak için geri sayarken; ay tek kişilik izleyiciydi en ön sıradan.

Perde açıldı.

Boş sahnede kararsız adım sesleri yankılandı.

Ezberleri unutulmuş sözlerin yerine kurulmak için ayaklandı pişmanlık içeren boynu devrik, gözü yaşlı tümceler.

Hareket etti dudaklar titreyerek.

-Hayatın bir çeşit sirk olduğunu düşünürdüm eskiden. Suratı boyalı, içi yaralı palyaçolarda var; ip üstünde yürüyen cambazlarda. Bir çeşit gösteri dünyası işte. Kimileri bedeninin vitrinliğinde dışını sergilemenin hevesinde kimileriyse zorla kapatıldığı kafesin demirlerini var gücüyle pençelemekte...
Bundan birkaç ay öncesine kadar sorsaydınız sen o renkli sirkte hangi roldesin diye bir rol biçemezdim  kendime. İlk kez geldiği sirkin önünde açık kalmış ağzı ve yuvalarından fırlamaya hazır gözleriyle etrafı şaşkın şaşkın izleyen kırmızı elbiseli bir kız çocuğu olduğumu söylerdim. Ha bir de unutmadan; elimde mutlaka pamuk şeker vardır. Yüzüme bulaşmıştır ve ellerimde yapış yapıştır muhakkak. Aslında bu beceriksizliğim sadece pamuk şeker yemeye mahsusta değildir. Genelde her şeyi  bulaştırırım ben elime yüzüme.
Ama ne var biliyor musunuz?
Yanılmışım.

Ben o sirkte bir palyaçoymuşum meğer. Ama ben güldürmek yerine ağlattım. Ben bir çocuğun tüm ağlanmışlıklarını yeniden ıslattım dün gece.

Beş yaşında küçük bir kız çocuğuyken en sevdiğim oyuncağım olan kırmızı radyomu bulduğum tornavidayla zorda olsa açmış şarkılar söyleyen minik insancıklar aramıştım içinde. Kurcalama işini abartınca da o çok sevdiğim radyoyu bozmuştum. Hayatımda kaybettiğim ilk şey o radyoydu sanırım. O zamanlar için büyük bir kayıptı. Daha büyüğünü kaybedene kadar tabii. Ve ilk büyük yaramı o gün almıştım ben. Elimdeki derince kesiğin izi hala durur avucumda. O ize her baktığımda sızlayan avucumda hiç çalışmayacak olan kıpkırmızı bir radyonun hayali canlanır. Büyüdükçe beceremediğim ya da elime yüzüme bulaştırdığım her şey de hep o günki kırmızı elbiseli kız çocuğu gibi hissederim kendimi. Hem oyuncağı kırılmış hem de o oyuncağı kendisi kırdığı için ağlamaya hakkı olmayan o şapşal kız gibi...
Tıpkı şu an ki gibi...

Hayatımın en büyük kaybını yine ben yaşattım kendime. En sevdiğim insanı yaraladım bu kez. Ve yine yaralandım.

Beş yaşında değilim ama hala beceriksizim. Bugün tam yirmi beş yaşındayım. Elimdeki kesiğin acısına ne kadar ağladım hatırlamıyorum ama kalbimdeki kesiğin acısından uyuyamıyorum günlerdir. Elimde tornavidayla bir adamın yüreğini deştim bu kez. Bu kez elimde paramparça bir yürek var. Ve bu kezde kalbim paramparça.
Bu kez kimse çocukluğuma veripte affetmiyor beni. Bu kez kimse sarmıyor açık yaramı.Ve kırılan kalbin aynısı satılmıyor hiçbir yerde. Yerine koyamayacağım ve tamir edemeyeceğim bir kalbin önünde diz çöküp yalvarmak istiyorum. İşe yarar mı onu da bilmiyorum.

Ben büyük bir hata yaptım. Şimdi özür dilemek istiyorum ama ben konuştukça o radyonun sesini kısıyor biliyorum. Sesimi duyurmam için yardımınıza ihtiyacım var. Benim için radyonuzun sesini son kez açın, sonuna kadar. Sokakta, evde ya da trafikte... Her neredeyseniz işte. Bu gece sesim karışsın karanlığa. Tüm sokaklarda çınlasın hatta.

Eller uzandı radyolara. Ve sessizlik uzandı göğe. Pişmanlık, düşmüş omuzlarıyla adım attı semaya. Yıldızlar geri çekildi geceden. Koltuklar bir bir boşalırken pişmanlık sessiz, sözsüz ve kimsesiz sahnede belirdi aniden. Sahne kapandı perde çekildi. Alkış sesleri yoktu ama hıçkırıklar duyuldu. Karanlık, sessizliğin elini bıraktı. Gök kararıpta dolunay tahtına dönerken şimşek çaktı. Hatalar, karanlık ve ıssız bir yolda adımlarken; pişmanlıklar peşlerine takıldı. Kornaların hepsine sanki bir anda basıldı, tüm bebekler aynı anda uyanıp ağlamaya başladı, tüm acı yüklü çığlıklar aynı anda atıldı.

-Özür dilerim Çağrı. Çok özür dilerim. Lütfen affet beni...

İlk damla Rüya'nın gökyüzünden damlarken başka bir yerdeki cama çarptı... Ve o camın önündeki adam o bir damla yaşa parmak uçlarıyla uzandı. Radyoların sesleri bu kez kısılırken adamın hıçkırıkları yükseldi.

Geçmişe dair ne varsa ayaklandı mezarından; şimdiyle birleşip toplandı.

Acılar dörde bölündü.

Pişmanlıklar suratlara çarpıldı.

Herkesin eşit olmayan acısı bölüştürüldü. Ama geriye yine fazlasıyla acı kaldı.

İki adım aynı anda atıldı birbirinden habersiz ama ikiside birbirine.

İki başka el aynı anda uzandı gözündeki yaşa.

İki diğer dil keşke dedi aynı anda. İki diğer dil ise neden diye sordu tam da bu keşkelerden sonra.

Diğer iki göz aynı anda gördü birbirini.

Diğer iki beden uzandı koltuğa.

İki beden uyurken iki bedende çöktü soğuk kaldırımlara.

İki beden dışardaydı iki beden içeride...
Dördü de ıslandı yağmurlarda.

İkisi konuştu ikisi sustu.
İkisi çığlık çığlığa diğer ikisi sessiz sessiz ağlamakta...

İkisi pişmandı ikisi mahçup...

İkisi rüyasından uyandı huzursuzca diğer ikisi uyudu kabuslara.

İkisi affedilmeyi istedi ikisi affetmeyi.

Ve diğerleri...

Herkese kaldı biraz acı... Bu hikayedeki herkes acıdan nasibini aldı.

Ve nihayetinde kiminin payına ayrılık düştü kimininkine kavuşmak.

Adrese Teslim MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin