“Sizin bencilliğiniz yüzünden hayatımı yaşayamadım ben” diye bağırdım.Sesim titrek çıkmıştı.Çantamı alıp büyük bir hışımla evden çıktım.Onlardan nefret ediyordum. Hiçbir zaman umurlarında olmuyordum olmayacaktım da…
Dağılmış evlilikten doğduğu andan itibaren nasibini almış küçük bir kız çocuğuydum sadece. Kim bir aşk hatasının küçücük bir bebeği etkileyeceğini düşünebilir ?
Asıl hikayenin garip yanı bu iki insan birbirlerini severek evlenmişler.Uyuyamadığım geceler babaannem bana o masalsı aşkı anlatırdı.Annem çok varlıklı bir ailenin kızıymış ,babam ise bütün mal varlığını çalışarak edinmiş.Annemin ailesi babamı anneme yakıştıramamışlar.Prensesin vezirle evlendiği nerde görülmüş? Aşk dedikleri şey biraz delilik derdi dedem. Aşkıyla deliren babam dayanamamış. Annemi kaçırmış haftalarca ormandaki bir dağ evinde bakmış anneme.Daha sonra İzmir’den İstanbul’a gelmişler.Ağladığım gecelerin sonunda bu hikaye uykuya dalardım,benden çok uzaklarda olan annemle babamı düşünürdüm.Prenses ile vezirin imkansız aşkını.İstanbul’a geldikten sonra da bir süre devam etmiş peri masalı.Vezir çok çalışıyormuş sırf prensese alıştığı hayatı verebilmek için bir zaman sonra başarmışta.Başardığı her günün sonunda prensesi biraz daha kaybediyormuş.Ne yazık ki güzel prenses ilgisizlikten günden güne soluyormuş.Günlerden bir gün güzel prenses dış dünyayı keşfetmeye karar vermiş. Vezirin ona layık olmak için çalıştığı zamanları o dışarıda gezerek değerlendiriyormuş. Derken yine dışarı çıktığı günün birinde prensesin kalbi vezire ait olmayı bırakmış çünkü yasak elmayı tatmış .Yasak elmanın tadı o kadar aklını başından almış ki vezire karşı artık hiçbir şey hissetmez olmuş .Bütün gününü yeni aşkıyla geçirirken vezire olan aşkı günden güne bitiyormuş.Vezir, prensesle ilgilenmediğini fark etmiş.Bir akşam ona muazzam bir sofra hazırlamış ve çok güzel bir gece yaşatmış.Ama olmamış prensesin kalbi artık vezire ait değilmiş.Bir süre sonra annem acı gerçekle yüzleşmiş ve hamile olduğunu anlamış.Ben doğana kadar beklemiş.Doğduktan sonra ise “Ben bu çocuğa bakamam,başka birine aşık oldum.” diyerek küçücük bebeğini babama bırakarak gitmiş.Babam ise aşkının ihanetini hatırlatacak bir hediye istemediğinden beni babaanneme bırakarak yurt dışına çıkmış.
Babaannem anne ve babamın yokluğunda sığınacağım tek yerdi. Ne yazık ki babaannemin de ilk tercihi değildim. O amcamla ve amcamın çocuklarıyla hep daha çok ilgilenirdi. İşte böyle böyle itilmiştim yalnızlık kuyusuna.Tek başıma odamda ağlayarak geçirdiğim şeylerden çok şey öğrenmiştim. Güçlü bir genç kız olmuştum.Tam 16 boyunca anne ve babamı görmemiştim.Bana tek katkıları fazlasıyla gönderdikleri paralar ve doğum günümde yaptıkları bir dakikayı geçmeyen telefon konuşmalarıydı.Ama bu sene değişen bir şey olmuştu.Sabahleyin kapının çalmasıyla uyandım. Bugün doğum günümdü. Büyük ihtimalle gelen amcamın kızı Buse’ydi.Yok,doğum günümü kutlamak için değil de doğum günümde bile babaanneme başarılarını anlatarak beni çıldırtmak için gelmişti.
Kapıyı açtıktan sonra hareket edemediğimi hissettim. Nefesim daralıyordu.Kapıda duranlar başucumdaki duran fotoğraftan görmeye alışık olduğum yüzlerdi.Annem ve babam.En büyük iki düşmanım.Açtığım kapıyı aynı hızla kapattım.Sanırım bunu beklemiyorlardı.Ben de küçük bir bebekken annesiz ve babasız olmayı beklemiyordum...