Sabah yüzüme vuran ışıklarla uyanmayı bekliyordum ama çalan telefonum uyanmamı sağladı. Ne olduğunu anlamadan, telefonumu almak için yataktan çıktım. Ayağımın uyşutuğunu hissettim, ama çok geçti çoktan sırt üstü yere kapaklanarak acı içinde sızlandım. Telefonun çıkardığı yüksek ses hala beynime fazlasıyla batıyordu. Bir an önce telefonumu bulmak şuan tek gayemdi. Zorla ayağa kalktım ve çantama doğru dizlerimin üstünde yürümeye çalıştım. Telefonumu bulduğum zaman alarmı kapattım. Ama yine çok geçti, birden kapı açıldı ve içeri saçları dağılmış, altında sadece bordo bir pijama altı olan Styles girdi. Elleriyle gözlerine baskı uygulayarak uyanmaya çalıştığını farkettim. Boğuk sesi kulaklarımı doldurdu.
"Allie, ne halt oldu burada?" Kendimi azar işitmiş gibi hissediyordum. Gerçekten, evinde kaldığım insanları uyandırma gibi bir hobim vardı sanki. Kime gitsem sabah ki alarmlarımı kapatmayı unuttuğum için azar işitmiş gibi hissetmeme neden oluyordum.
"Ben şey sadece telefonumu kapatmak için kalktım ve ayağım uyumuştu." Harry'nin yüzü rahat biçimine geri dönerken tekrar konuştu.
"Beni korkuttun, sana birşey oldu sandım." Benim için korkmuştu ah..
***
Harry ile görüşmeyeli bir hafta olmuştu. Koskoca bir hafta,onsuz kalmıştım. Onda kaldığım geceden sonra dışarıda güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra beni markete bırakması söyledim ve o zamandan beri ne arada ne de uğradı. Hiç bir şey yoktu. Şimdi yine market kasasında oturmuş mühterilerin aldıklarını geçiriyordum. Öğle yemeği molası geldiğinde Rose ile buluşup eskiden sık sık gittiğimiz patetesçide oturup, baharatlı patates yedik. Ona onların hepsini anlattım. Bir haftadır görüşmediğimizide..
"Anlattığın çocuk çok garip biri gerçekten ve olaylara uzak kalamayan gizemli bir tip." dedi Rose, içtiği soda dan bir yudum alarak.
"Evet, bilmiyorum ama sanırım onu özledim." Evet onu gerçekten özlemiştim. Elimde değil ona her zaman yakın olmak istiyorum.
"Allie, inanmıyorum. Bunları senden duyacağım günleri bekliyordum. Sen her zaman platonik bir şekilde sürdüyordun. Bu çok güzel onu gerçek anlamda özlemen." Platonik olduğumu yüzüme binlerce kez vuran sevimli arkadaşım tekarardan en iyi yaptığı şeyi yaptı.
"Biliyorum benim içinde çok garip ilerliyor şuan. Ne yapmam gerektiği hakkında hiç bir fikrim yok. Belki Katani yardım eder." Cümlemi söyledikten sonra tabağımda kalan son baharatlı patatesimi mideme gönderdikten sonra,t ekrar kafamı Rose'a çevirdim.
"Katani'ye sorabilirsin, ama bana da sorabilirdin. Katani'nin ilişkileri fazla sulu böyle bir ilişki istemeyeceğini umuyorum. Biz, Patrick'le gayet durumdayız. Onu nasıl tavladığımı biliyorsun."
"Evet, biliyorum." Biliyordum, ayrıca Patrick tam Rose'a göreydi. Birbirlerini buldukları için gerçekten mutluyum. O koşucu, Rose ise dansçı. Uyumlu çift. Hiç bir zaman uyumlu olduğum birini bulamayacakmışım gibi geliyor bazen.
"Allie, eminim yelkenleri hemen suya indiyorsundur. Sakın itiraz etme. Herkes genelde ilk ilişkilerinde böyle davranır. Sadece senin ki biraz fazla geç kalmış bir ilişki. Rahat ol, onun yanında rahat hissetmelisin. Her şeye tamam deme." Evet biliyordum ayrıca şuan yaşadığım şeye ilişki ismi vermem çok garip. Çünkü ortada ilişki diye bir şey yok. Rose bana tavsiye vermeye devam ederken gözlerim kapıdan içeri giren kıvırcık çocuğa kaydı. Tanrım! Bura da ne işi vardı şimdi bunun? Beni görmemesi imkansızdı. Bir kaç adım attıktan sonra görüş açısına girdim ve mükemmel gamzelerini gösterecek bir gülümsemeyle bana doğru yürümeye başladı. Rose hala konuşuyordu. Ona susmasını ve bir kaç saniye içinde Harry'nin masaya ulaşacağını fısıldadım,çabucak. Harry masaya geldiğinde ayağa kalkarak ona selam verecekken beni belimden tuttu ve yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. Ah, bir haftadır arayıp sormuyordu. Şimdi karşıma çıkmış ve hiç bir şey demeden beni öpüyordu. Ona durumumu anlatacak en iyi şeyin yapmacık bir gülümseme olduğuna karar verdim.
Rose kendin tanıtmak için ayağa kalktı ve Harry kafasını çevirip, baktığında elini uzattı.
"Ben Rose, yani Roselinna. Allie'nin en yakın arkadaşıyımdır." En yakın arkadaşı kısmına vurgu yaptı tabi kii.
"Bende Harry, memnun oldum." Neyim olduğunu söylemedi. Sahi, neyim oluyordu ki benim? Gerçekten kafamı çok ama çok karıştırıyordu. Ondan delilercesine hoşlanıyordum resmen. Ama o.. Beni ne sıfatla tanıdığını söylemediğini farkeden Rose konuşmak için veya sormak için söze başlayacağı zaman araya girdim.
"Ee, şey benim molam bitti. İşe dönmem lazım." Gerçekten de sadece 15 dakika gibi bir sürem kalmıştı. Rose anlamış olacak ki, tabiki anlamıştı. O yüzden o da bana katıldı.
"Benim de Patrick'le buluşmam lazım. Akşam bir klübe gideceğiz. Gelmek ister misin canım?"
"Evet, şey olabi.." sözümü kesen Harry'ye döndüm.
"Hayır, Allie akşam benimle olacak." Ne? Onunla mı olacaktım? Beni gerçekten deli ediyordu. Tam itiraz edecekken, Rose'nın telefonu çaldı. Patrick'in geldiğini söyledi ve beni yanağımdan öperek hızlı adımlarla kapı da sevgilisinin yanına koşup, sarıldı. Ah.. Patrick' el sallayıp selam verdim. Aklıma Harry'nin ne söylediği geldiğinde zaman kabetmeden söze başladım.
"Allie, akşam benimle olacakta demek oluyor? Bir haftadır görüşmüyoruz Harry. Böyle bir söz vermedim ve ben Rose'la birlikte gitmek istiyorum." Cümlelerimi söyledikten sonra gözlerimi parlak yeşil gözlerine diktim. Dudağını tek çizgi haline getirmişti. Sanırım gerilmişti.
"Hayır, benimle gelmek istiyorsun biliyorum." Sadece son cümlemi dikkate almıştı. Halbuki bir haftadır görüşmediğimizi de araya sıkıştırmıştım. Ama o sadece ne istediğimden bahsediyordu. Ayrıca evet, haklıydı. Onunla gitmek istiyordum. Ama o çok garipti. En azından bana göre.
"Sadece son cümlemi dikkate aldın." dedim, umursamamaya çalışarak.
"Bir kaç işim vardı, onları halletmem gerekti. Telefon açamadım. Ama merak etme, bundan sonra seni uzun bir süre rahat bırakmaycağım. Ayrıca seni özledim." dedi elleriyle saçlarımı okşarken. Beni bu şekilde yatıştırabileceğini kendiside öğrenmişti sanırım artık. Ona hiç bir şekilde karşı koyamıyordum. Bir kaç işi olduğuna inandım ve konuşmak için dudaklarımı araladım.
"Tamam, o zaman. Nereye götürüyorsun beni?" Yüzünde yine her şey onun kontrolünde olduğu için o tanındık gülümsemesini takındı.
"Nereye gitmek istersin bakalım?"
"Bilmiyorum, sen nereye götürürsen."
"Bana güveniyorsun yani. Bana güveniyorsun, değil mi?" Evet yani tanışma şeklimiz, hayatıma girişi biraz garip olsa da, ona tüm kalbimle güveniyordum.
"Evet, Harry. Sana güveniyorum." Bu sözüm üzerine gülüşü daha da büyüdü ve mükemmel manzarımı izlemek için başımı kaldırdım.
***
Akşam evimde hazırlandıktan sonra, yeni başadığım serinin ilk kitabını alıp okumaya çalıştım. Ama yapamadım çünkü Harry'le olan ikinci buluşmamızı ya da gerçekten tam olarak ilk buluşmamızın heyecanı üzerimdeydi. Telefonuma gelen mesajla, kafamı kaldırdım ve kilidi açmak için parmağımı kaydırdım. Mesaj Harry'dendi.
Aşağıya gel, bebeğim.-H.
Bebeğim kelimesini gözlerim açık bir şekilde okurken, elim hemen en pahalı parfümüme kaydı ve altı kez parfümü sıktıktan sonra ancak tatmin olmuştum. Açık hava bir yere gidebilirdik ve kokumun dağılmasını istemiyordum. Aşağıya inip, kapıyı açtığımda karşımda evimin demir kapısına yaslanmış dar siyah pantalonunun üstünü mavi kareli bir gömlekle tamamlanmış bir Styles gördüm. Yine ve yine harikaydı.. Beni görünce yüzünü tamamen bana dönüp dudağını ıssırdı. Üstüme giydiğim krem rengi içimi gösteren gömlek ve altında yüksek bel fileli bordo eteğime bakıp konuştu.
"Tam yemeliksin Allie." Söylediği söz başımı döndürmek için yeterli derecede güzeldi.
"Teşekkür ederim. Sende çok yakışıklısın." Başını yere eğip, dişlerini gösterecek büyüklükte güldü. O kadar tatlıydı ki..
"Haydi gidelim karnım acıktı, ve karşımda yemelik durman buna hiç yardımcı olmuyor." Ona gülümsedim ve elini tutarak arabasına atladım. Umarım güzel bir gece olurdu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BODY ELECTRIC
FanfictionYavaşca "Allie" dedim. Bende "Harry." Sanırım beynime kazınmıştı. Bir anda herkes çığlık atmaya başladı hiç bir şey duyulmuyordu.