WF - 3

3.5K 438 78
                                    

Oturduğu banktan doğruca karşıya bakan Haneul derin bir nefes çekip ciğerlerine doldurdu deniz kokusunu. Aldığı koku sanki sevgilisinden geliyordu. Onun kokusunu soluyormuş gibi hissediyordu. O kadar çok zaman geçirmiştiler ki burada, sanki deniz sevgilisinin kokusunu hapsetmiş de şimdi yokluğunu bilir gibi salıyordu kokuyu Haneul'a doğru.

Göz kapaklarını birbirine bastırdığında zihnine dolan görüntülere engel olamamıştı..

|Flashback|

"Jisun şuna bak!" diye bağırdı kız arkadaşına genç çocuk. Yüzünde geçirdiği zamandan keyif aldığına dair kocaman bir gülümseme vardı. Elindeki büyük deniz kabuğunu kulağına koyup dinlerken ilerledi kız arkadaşına doğru. Yanına vardığı gibi de elindeki kabuğu karşısında merakla bekleyen kızın kulağına tutup "Dinle." demişti.

En içten gülümsemesiyle kulağına deniz kabuğunu tutan sevgilisine bakan Haneul kulağına dolan sesi dinlerken "Bu benim olabilir mi?" diye sormuştu. Tek kaşını kaldıran çocuk işaret parmağını alt dudağına koyup "Bilemedim." dediğinde dudaklarını büzen genç kız "Amaa Kookk.." diyerek sevgilisine daha çok yaklaşmıştı.

"Gerçekten bana onu vermeyecek misin?"

Aşağıdan sevgilisine yavru köpek bakışları atarken seslice güldü genç çocuk. "Tamam tamam senin olsun." dediğinde geniş bir şekilde gülümsemişti Haneul. İstediğini elde etmenin mutluluğuyla elindeki kabuğa bakarken sevgilisi onu izliyordu. Mutlu olduğunu görmek kendisine de mutluluk veriyordu.

Gözlerini kabuktan çeken Haneul kendisine bakan sevgilisine baktığında bakışlarını garipsemişti. "Neden bana öyle bakıyorsun?" diye sorduğunda genişçe gülümsemişti genç çocuk.

"Çok güzelsin. Bazen sana bakarken zaman duruyor. Gülümsemende kayboluyorum."

Yumruk yaptığı elini sevgilisinin göğsüne sert olmayacak şekilde vuran Haneul "Hey, beni utandırıyorsun." Demiş, elinin tersiyle ısınmaya başlayan yanaklarına tutmuştu.

Elleriyle kız arkadaşının yanaklarının iki tarafından tutan genç adam uzanıp alnına küçük bir buse kondurduktan sonra gözlerini Haneul'ın gözlerine indirmiş, konuşmak adına dudaklarını aralamıştı.

"Seni çok seviyorum Haneul, çok seviyorum."

Dudaklarını birbirine bastıran genç kız birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra "Ben de seni çok seviyorum Jungkook, her şeyden, herkesten çok seviyorum." demiş, kollarını sevdiği adamın belinden dolayıp başını göğsüne yaslamıştı.

Gözlerini kapatıp derince aşık olduğu kokuyu solurken hiçbir yerde bulamadığı huzuru tattı uzun uzun. Ve kayboldu sevdiği adamda..

|Flashback end|

Eskiler film şeridi gibi geçmişti Haneul'ın gözleri önünden. Gözyaşları durmadan akıyordu yanaklarından. İçinde kocaman bir yara vardı. Kabuk bağlamıyor, kanayıp duruyor, canını yakıyordu. O kadar yalnız hissediyordu ki kendini..

Ellerini kaldırıp ıslak yanaklarını sildikten saniyeler sonra "Abla?!" diyerek önüne atlayan kardeşiyle kaşları çatılmıştı. Fazlasıyla şaşkındı. Bu saatte kreşte olmaması bir yana burada olduğunu nereden biliyordu? En önemlisi buraya nasıl gelmişti?

Ellerinden tuttuğu kardeşinin gülen yüzüne bakarken "Misun, sen nasıl..?" diye sormuştu şaşkınlıkla. Bu küçük haliyle buraya gelmesi imkânsızdı. Burayı bilmiyordu bile.

"Beni buraya Jimin abi getirdi." demesiyle Haneul doğrulup etrafına bakınmıştı fakat Jimin'i görememişti. O nasıl bilmişti burada olduğunu?

"Neden onunla geldin? Hem saat erken değil mi, neden kreşte değilsin?"

Tatlı bir şekilde gülümseyen Misun, "Ben aslında gün boyunca Jimin abiyle beraberdim abla." diye cevap verdiğinde Haneul endişeyle büyütmüştü gözlerini.

"Ne demek gün boyunca onunlaydın, Misun?"

Endişeli çıkan sesi küçük kızın yüzündeki gülümsemeyi silmişti. Jimin yabancı biriydi ne de olsa. Kardeşinin gün boyu tanımadığı biriyle olduğunu düşününce endişelenmişti.

"Okulda bir sorun çıktığı için bize eve gitmemiz gerektiği söylendi. Seni aradılar ama açmadın. Seni beklerken de Jimin abi geldi. Beraber parka gittik, dondurma yedik. Sonra işi olduğunu söyledi ve beni sana getirdi. Ben yanına geldiğimde o da gitti."

Cebindeki telefona baktığında gerçekten erken saatlerde kreşten arandığını görmüştü fakat telefonu sessizde olduğundan aramayı duymamıştı. Derin bir nefes alıp verirken saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. Jimin'e karşı ikinci kez mahçup hissediyordu. Kardeşine de kızmak istiyordu fakat üzülmesini istemediğinden saçlarından okşayıp sakince uyarmayı denemişti. Küçük kardeşi çoktan yüzünü asmıştı çünkü.

"Bir daha onunla veya bir başkasıyla okuldan çıkma tamam mı tatlım? Bu çok tehlikeli."

"Ama Jimin abi çok iyi biri abla..."

"Misun. Herkes dışarıdan bakıldığında iyidir ablacım. İçinde ne yaşadığını bilemezsin. Bu yüzden böyle bir şeyi bir daha tekrarlama."

Haneul kardeşine bir şey olmasından korkuyordu. Ailesinden geriye tek o kalmıştı. Hayata tutunma nedeni oyken ona bir şey olmasını kaldıramazdı.

Misun yüzünü daha da asıp ablasına baktı. Jimin'in iyi biri olduğunu biliyordu. Ama ablası ona inanmıyor gibi gözüküyordu.

"Hadi bakalım, eve gidiyoruz artık."

Misun ablasını başıyla onayladığında Haneul ayağa kalkmış, kardeşinin elinden tutmuştu. Beraber eve dönerken Haneul aynı yerde insanların toplandığını görmüştü. Jimin'in şarkı söylediğini tahmin etmek zor değildi..

Kalabalığın yanından geçerken Jimin'in yeni söylemeye başladığı şarkıyla bacakları adım atmayı bırakmıştı. O şarkı! Yine o şarkıyı söylüyordu. Gözleri giderek buğulanmaya başlamıştı..

"Abla, bu Jimin abi! Kalıp dinleyelim lütfen!"

Haneul, Misun'u duymamıştı bile. O sadece şu an mükemmel bir şekilde söylenen şarkıyı duyuyordu. Fakat "Abla lütfen!" diye bağırıp kolunu sarsan kardeşiyle bakışları aşağı dönmüş, kardeşiyle göz göze gelmişti.

"Jimin abiyi dinleyelim lütfen!" 

Haneul kardeşinin yalvarır şekilde bakan gözlerine dayanamayıp başıyla onaylamıştı onu. Beraber kalabalığın arasına girip en öne geçtiklerinde Misun yüzündeki kocaman gülümsemesiyle izlemişti Jimin'i.

Fakat Haneul sadece söylenen şarkıya dalmış boş bir şekilde yere bakıyordu. Jimin'in şarkıyı içten söylemesi şarkıyı daha güzel bir hâle sokuyordu. İçindeki yara yine sızlamaya başlamıştı.

Kalabalığın içinde olan ikiliyi fark eden Jimin gözlerini öylece dalıp gitmiş Haneul'ın yüzünde gezdirdikten sonra kendisine el sallayan Misun'a indirmişti bakışlarını. Eliyle gel işareti yaptığında Misun ablasının elini bırakıp koşturarak gitmişti Jimin'in yanına.

Elini kaplayan soğuklukla Haneul'ın bakışları boş elini bulmuştu. Misun'un gittiğini fark edemeyecek kadar geçmişti kendinden. Endişeyle etrafına bakındığında onu Jimin'in yanında görünce biraz olsun rahatlamıştı.

Derin bir nefes alıp elindeki gitarla hem çalıp hem söyleyen Jimin'e baktığında yutkunmuştu. Arada gitarı bırakıp mikrofonu tutması, kaşlarını çatıp gözlerini kapatması.. sevgilisini hatırlatıyordu..

"Neden sana bu kadar benziyor sevgilim? Mimikleriniz.. davranışlarınız.. neden bu kadar benziyor?" diye fısıldarken şarkısını bitirmiş, kendisine gülümseyerek bakan Jimin'e bakınmaya devam etmişti...

We Forever ᴾᴶᴹHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin