Haneul'ı uyandıran telefonuna üst üste gelen mesaj sesiydi. Yüzünü buruşturup gözlerini yarıya aralarken elini yastığının kenarında duran telefonuna götürdü. Parmak iziyle açtığı kilidin ardından mesajlara girdiğinde Seoul Ulusal Üniversitesinden gelen mesaj olduğunu görmüştü.
Doğru görüp görmediğini anlamak adına gözlerini ovmuş, bir kez daha bakınmıştı. Evet, doğru görüyordu. Gelen mesaj Seoul Ulusal Üniversitesinden gelmişti.
Bir hışım yattığı yerde doğrulmuş, derin bir nefes aldıktan sonra mesaja girmişti. Gelen mesajlar üniversiteye kabul edildiği, en geç on gün içerisinde kayıdını yapması gerektiği gibi bilgi içeren mesajlar olduğunu görünce gülümsemişti. Uzun bir zamanın ardından iyi bir haber almıştı.
Kendi hayali bir yana ailesinin isteğini yerine getirecek, doktorluk hayalini gerçekleştirecekti. Çok öncesinen vermişti bu kararı fakat, sevgilisinin öldüğü gün daha çok istemişti doktor olmayı. O gün elinden hiçbir şeyin gelmemesi kadar berbat hissettiren bir şey yoktu.
Yatağından kalkıp yorganını düzelttikten sonra odasından çıkmıştı. Kardeşini kreşe bıraktıktan sonra sevgilisinin mezarına uğrayıp, uzun zaman sonra tattığı mutluluğun nedenini söyleyecekti..
•
Yürüyerek kreşin önüne gelen iki kardeş duraksadı. Eğilip Misun'un boyuna inen Haneul, küçük kardeşinin kıyafetlerini düzelttikten sonra gülümsemiş uzanıp yanağına küçük öpücükler bırakmıştı.
"Ben gelmeden kreşten çıkma, tamam mı?"
Dudaklarını birbirine bastıran küçük kız başıyla onayladıktan sonra ablasına el sallamış, arkasını dönerek koşar adımlarla kreşe doğru ilerlemişti. İçeriye girene kadar arkasından bakan Haneul diklenmiş, daha sonra arkasını dönerek uzaklaşmaya başlamıştı.
O ara birkaç metre uzaklarında durmuş olan Jimin, Haneul'ın uzaklaşmaya başladığını görünce harekete geçmişti. Onunla konuşmak istiyordu fakat nedense çekiniyordu. Ne diyecekti ki ona?
Bir türlü cesaretini toplayamadığından onu takip etmişti. Onu durduran ise Haneul'ın mezarlığa girişi olmuştu. Kaşlarını çatarken "Neden buraya geldi ki?" diye mırıldanmıştı kendi duyabileceği bir şekilde. Deli gibi merak ediyordu.
Haneul sevgilisinin mezarının yanına gidip ikisinin de hayali olan üniversiteye kabul edildiğini anlatırken Jimin pür dikkat onu dinliyordu. Şaşırmıştı açıkçası. Haneul'ın neden böyle mutsuz olduğunu yeni anlıyordu. Üzerindeki çamurların nereden geldiğini belli olmuştu. Başını eğerken sessiz kalıp öylece Haneul'ın anlattıklarını dinledi.
Dakikaların ardından hıçkırık seslerini duydu. Ağlıyordu. Başını kaldırıp mezarın yanında iki büklüm olmuş kıza baktı. Yanına gidip gitmemekte kararsız kalmıştı. Ağlayan her kim olursa olsun yanına gidip elinden geldiğince teselli etmeye çalışırdı fakat şu anki durum için ne yapacağını bilememişti.
Aniden yağmaya başlayan yağmurla elini gözlerine siper edip bakışlarını gökyüzüne çevirmişti Jimin. Daha sonra bakışları Haneul'ı bulmuştu. Hiç düşünmeden giydiği ceketi çıkartıp yağmurun altında ıslanan bedene doğru ilerlemişti.
Arkasından ilerleyip ceketi yavaşça sırtına bıraktığında ne olduğunu anlayamayan Haneul ürkmüştü. Bakışları arkasında duran Jimin'i bulduğunda gözlerini hızlıca kırpmış, bakışlarını mezara çevirmişti. Onu görmeyi beklemiyordu. Neden burada olduğunu da anlayamamıştı.
Ellerini yüzüne götürüp elinin tersiyle gözyaşlarını sildikten sonra yerden destek alıp ayağa kalkmıştı.
"Teşekkür ederim fakat, ben iyiyim. Tişörtle kaldın üşüyeceksin, geri al lütfen. Üzerim çamurlu kirlenmesin."
Ellerini üzerine silip kirden arındıktan sonra ceketi omuzlarından indirecekti ki, Jimin, "Kalsın lütfen, üşümüyorum ben." deyince bir anlığına duraksamış, ne yapacağını bilememişti.
"Teşekkür ederim.." diye mırıldandığında Jimin küçük bir tebessüm edip elini 'önemli değil' der gibi sallamıştı. Aralarında geçen sessizliği dağıtmak adına elini ensesine götürmüş, saç diplerini kaşırken "Öyle geçiyordum, görünce şey yapayım dedim.." el hareketleriyle anlatmaya çalışırken fazlasıyla gergindi. Cümlesini düzgün kuramadığı için de kendine kızıyordu.
Haneul bu davranışlarını izlerken yutkunmadan edememişti. Aklına sevgilisi geliyordu. Heyecanlanıp konuşamadığında el hareketlerini kullanıyor, yüzü şekilden şekile giriyordu. Jimin de şu an aynısını yapıyordu..
|Flashback|
Haneul oturduğu bankta sevgilisiyle isimlerini kazıdığı tahtaya bakarken derin bir nefes aldı. Sevgilisiyle kararlaşmış birlikte bir şeyler yapacaklardı. Fakat kararlaştıkları saatten on beş dakika kadar geçmişti. Jungkook'un neden hâlâ gelmemesi bir yana hiç beklenilmedik bir şekilde yağan yağmur da sinirlerini bozmuştu.
Dakikalar sonra sırtına bırakılan ceketle bakışları arkasına dönmüş, kendisine mahçup bir şekilde bakan sevgilisiyle göz göze gelirken ayağa kalkmıştı.
Elini ensesine götüren Jungkook, "Geç kaldım, özür dilerim." demiş yavru köpek bakışları atmıştı. Kız arkadaşının çatık kaşları belli ki kızdığı içindi. Onu yumuşatması gerekiyordu.
Fakat Haneul çoktan yumuşamıştı bile. Normal olarak kızamadığı sevgilisine böyle bakışlar atarken hiç kızamıyordu.
"Geç kalman umurumda değil, haber ver en azından. Merak ettim seni." demiş, samimi bir şekilde tebessüm ederek sevgilisine doğru ilerlemişti. Kollarını iki yana açan Jungkook kız arkadaşını kolları arasına alıp şakağına küçük bir öpücük kondurmuştu.
"Haklısın, özür dilerim."
Yağmur kokusuyla sevgilisinin karışan kokusunu sokurken gülümsemişti Haneul. Bu hallerine bayılıyordu..
|Flashback end|
"İyi misin?"
Haneul'ın dalgın bakışlarından endişe duyan Jimin öylece karşısındaki kızın yüzüne bakarken daha çok bastıran yağmurla kendisinin farkına varması adına kokundan tutmuş, dikkatini üzerine çekmişti.
"Gidelim mi? Fena yağıyor."
Bakışlarını sevgilisinin mezarına çevirip kesik kesik aldığı nefesinin arasından "Gidiyorum sevgilim. Ama tekrar geleceğim." diye fısıldamıştı fakat Jimin onu duymuştu. Bakışları Jimin'e döndüğünde "Gidelim." demişti kısık sesiyle.
Jimin başıyla onayladıktan sonra Haneul önden ilerlemeye başlamıştı. Gözlerini kendisinden giderek uzaklaşan bedenden çekip mezar başlığına çeviren Jimin, kaşlarını şaşkınlıkla havalandırmıştı. Ölen kişinin genç olması bir yana iki yıl olmuştu. Ve iki yıl boyunca Haneul'ın ona böylesine bağlı olması onu şaşırttığı kadar hoşuna da gitmişti. Birine böyle saf duygularla bağlı kalmak herkesin becerebileceği bir şey değildi.
'Çok seviyordu belli ki. Ya da, hâlâ çok seviyor' diye geçiriyordu içinden. Arkasını dönüp mezardan uzaklaşırken gözleri kendisinden birkaç metre uzakta olan Haneul'ı bulmuştu.
İlk görüşte aşk mıydı bilmiyordu fakat içinde bir şeyler yeşeriyordu onu görünce. Kalbi hızlanıyor aklı bulanıyordu. Onu daha çok tanımak, mutlu etmek istiyordu.
Haneul hayatına girmesi için izin verir miydi bilmiyordu fakat bunun için elinden ne geliyorsa yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
We Forever ᴾᴶᴹ
Fanfiction"Senden başkasını istemiyorum.." "Mutluluğun için yap bunu, Jimin'e bir şans ver." -2017-