Bilge Can,askerden döndükten sonra Ankara da bir firmada iş bulmuştu. Şirket sahibi;eski yıllarda siyasi dönemden, devrimci hareketlerin olduğu solcu bir gruptan olan, Bilge Can'ın bir akrabasının arkadaşı Sezgin bey, akademisyendi.Siyasi dönemde açığa alınınca yurt dışına gitmiş araştırmalar yapıp eğitimsel ve sanat ürünleri alanında çalışan bir çok yayın eviyle anlaşıp çeviriler yapmış,bir çok eğitim ve sanat ürünlerini Türkiye de satışa sunmuştu.Yalnız bu ürünleri piyasada satışını yapacak kaliteli satış danışmanlarıyla çalışıyordu.Arkadaşının referansıyla geldiği için Bilge Can'ı işe kabul etmiş,bir haftalık eğitim sürecinden sonra Satış danışmanlarından Mert'in yanında Anadolu'nun bir çok bölgesinde çalışmaları için satışa çıkarmıştı.Aslında bu işi başından çok seven Bilge Can hayatın içinde alacağı eğitimin başında bile değildi.Hayat onu nasıl bir noktaya getirecek,neler öğrenecek, neler kaybedecek neler kazacak, bunu yıllar sonra anlayacaktı.Mert Aktaş satış elemanlarının içinde en başarılı elemanlardan biriydi.Uzun boylu tipsiz denecek kadar tipsiz ,sarı saçlı,ela gözlü ,ağzı çok iyi laf yapan,utanma duygusundan yoksun,çok doğru bir Türkçe aksanıyla konuşan özellikle satış görüşmelerinde telefonu randevu sistemini kullanan takım elbise giyen temiz giyinen bir adamdı. Bilge den yaşça altı yaş daha büyüktü.Bilge onun asistanlığını yapacaktı uzun bir süre.Şirketten aldıkları otomobil, o dönemin yeni arabalarından,ilaç firmalarının ağırlıkta kullandığı otomobiller gibiydi.Mert'le iyi anlaşıyorlardı.İlk seyahatleri doğu ve güneydoğu oldu.mert'in daha önceden kaldığı oteller,gittiği şehirlerde önceden müşteriden öte dost olduğu insanlar vardı.satış konusunda hiç bir sıkıntı yaşamıyorlardı.Sabaha karşı geldikleri güneydoğunun incisi olan Diyarbakır'da dağ kapı da üç yıldızlı bir otele yerleştiler. Cumartesi öğleden sonra uyandıklarında saat 14:40 olmuştu.Mert bu şehirleri bildiği için Bilge Can'ı gezdirmek, şehri biraz tanıtmak istedi.Mert;kalk kuzen sana şehri gezdireyim,buranın ciğeri de meşhur hem ciğer yeriz,hemde akşam bir yerlerde oturup bir iki kadeh bir şeyler içeriz.Bilge; ben ciğer sevmem kuzen dedi.Mert; sen ağzının tadını ne bilirsin kuzen,o zaman sende başka şey yersin hadi ben duşa giriyorum sonra da sen girersin çıkarız.Bilge de ürün kataloğunu çıkarıp ürünler ile ilgili bir kaç notlara göz atıp fikir sahibi olmak,hemde Mert'in banyodan çıkmasını bekledi.Sonra Bilge Can da duş aldı ve hazırlanıp çıktılar.Lokantaya girdiklerinde işletme sahibi hemen masaya geldi.Mert hoş geldin hangi rüzgar attı seni buralara dedi doğu aksanıyla konuşuyordu.Mert'de hoş bulduk abiciğim bunda rüzgar atmadı ben geldim dedi. Gülüşüp ondan bundan konuştular.Sonra buda yeni asistanım Bilge Can dedi.Bilge de adamla tokalaşıp memnun oldum anlamında başını sallayıp gülümsedi.Sonra yemeklerini yeyip şehri gezmek için çıktılar,otele gelip arabaya bindiler,otelden çıktılar. Bilge, böyle büyük, eski tarihi surların olduğu bu şehri şimdiden sevmişti. Şehir merkezine doğru ilerlediler.Arabayı Mert kullanıyor,hemde el kol işareti yaparak şehirde dikkat çekecek bazı yerleri işaret ederek şehri tanıtıyordu.
Biraz arabayla gezip vakit öldürdükten sonra şehrin yeni taraflarına doğru gidip arabayı bir oto parka park ettiler.Otopark bekçisi ve yanındaki çocuklar esrar dolamışlar sırasıyla içiyorlardı.Bilge de askerde içicilerin askeriye koğuşuna gizli saklı getirdiği esrardan bir kaç defa içmişti.Bilge kokusunu yüz metreden tanırdı esrarı, geçmişte içmişliği olduğu için.Mert; kuzen buralar böyle her yerde göremezsin,ben bu zıkkımı içmem burada adamlar ulu orta içiyorlar. Sen bakma onlara bir zarar gelmez,ben yıllardan beri gelir giderim buralara dedi. Bilge Can; yok kuzen bilmediğim bok değil,askerde bir kaç defa içmiştim sivil hayatta gereksinim duymadım,sadece arada bir iki bira,eş dost olursa da bir kaç duble rakı atarım dedi. Mert güldü pis pis,göreceğiz kuzen daha yeni başlıyoruz; hadi gidip biraz eğlenelim hafta içi çok zamanımız olmayacak.hava iyice kararmış sokaklarda eşgali bozuk görünen tiplerin yanlarından geçerken onlara biraz tuhaf bakıyorlardı.Şehrin yabancısı oldukları her hallerinden belli oluyordu.Konuşmaları yürümeleri,giyim tarzların yabancılığını kamufle etmiyordu.Daracık ara sokaklarda arada sırada yanan sokak lambaları ,uyarılmış atomların yaydığı farklı renklerde ışık yansıtıyor loş bir görüntü veriyor birazda ürpertiyordu.Bir müddet yürüdükten sonra sokağın sonunda uzunca bir caddeye çıktılar.Mert,telefonunu çıkarıp birini aradı.Telefona cevap veren kişiye; "Alo patoz Ardil nerdesin" dedi. Biraz ondan bundan konuştuktan sonra gidecekleri yeri tarif etti, telefonu kapattı. Bilge Can;abi vallahi Diyarbakırlı gibi olmuşsun tanımadığın yok seninde.Mert; kuzen bu Ardil tam bir Patoz,ben Patoz Ardil derim ona, adam hem patoz gibi yemek yiyor, hemde Patoz gibi bira içiyor.Burda dil kursu işletiyor.Adam ingilizce bilmezve hadda doğru düzgün türkçeyi konuşamıyor, ingilizce kursu veren bir eğitim merkezi işletiyor.İngilizce öğretmeni çalıştırıyor,çevresi de olunca öğrenci buluyor ,o işin sadece para kısmına bakıyor. Dedim ya tam bir Patoz dedi ve güldü.Gideceğimiz yeri söyledim bir saate gelir biraz güler eğleniriz.Bilge;olur kuzen bende merak ettim şu Patoz Ardil abiyi valla, deyip gülümsedi. Sonra yolun karşısına geçip,önünde mavi ışıklı tabela olan Kürtçe isimli bir bara girdiler.İçeride ki masalar dolmuş canlı müzikte de kürtçe bir grubun çok dinlenen bir şarkısı çalıyordu.Her ikisi de Kürtçe bilmeseler de kulağa hoş geliyordu müziğin ritmi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜPE
Teen FictionTaşrada yaşanan bir sevdanın güzel umutlarla yaşanıp bir anda hüsrana uğrayan ve yıllarca etkisinde kaldığı,kalbinden söküp atamadığı bir sevdanın acısını özlemini çeken bir adamın gerçekle bağdaşmayan yanlarının daha da gerçekçi olduğu sıra dışı b...