Acımızı fazlasıyla yaşadıktan sonra yolculuk için valizimizi hazırlamaya başladık. Valize neyi alıp neyi almama konusunda hiç bir fikrim yoktu. Yeliz salondaki çekyatın üzerinde kıvrılmış,ayaklarını karnına doğru çekip ıslak gözlerle uyuyup kalmıştı. Ara ara iç çekişleri benimde gözlerimin ıslanmasına sebep oluyordu. Birkaç sonra yolculuk başlayacaktı. Nasıl olacak nasıl gidecek ve gittiğimiz andan itibaren bizi nelerin bekleyeceğini bilmiyorduk. Aklımdan geçen belli belirsiz sorular başımın fena halde ağrımasına sebebiyet veriyordu.
Bu kadar güçsüzken bedenim ona nasıl destek olacaktım bilmiyordum. Ama bu görev benimdi. Yıllardır benim acımı üstlenen arkadaşımın çaresizliğinin tek dayanağı bendim. Güçlü durmalıydım.
Birkaç tane sakinleştiriciyi aynı anda içirmiştim yeliz'e. Yanımda sersem sersem bakıyordu sadece. Ben ne dersem yapabilecek kadar sakinleşmişti. Nihayet yolculuk saati başlamıştı. İçine neyi koyduğumu dahi bilmediğim küçük çantamızı bir koluma takıp diğer kolumlada tüm ağırlığını bana vermiş arkadaşımı yürütmeye çalışıyordum.
Otobüsümüz gelmişti.Orta koltuklardan birisine geçmiştik. Yolculuk uzundu. Yeliz cam kenarına oturmuş başını otobüsün camına dayamış yarı uyanık pozisyonda dışarıyı seyrediyordu. Sağ eli benim elimin içindeydi. Buz gibi olmuştu. Çantama koymayı akıl ettiğim ince şalımı omuzlarına örtüp başımı da omuzuna yaslayıp gözlerimi kapatmaya başladım.
Sessizce kayboldum bu yolculukta geçmişe... İstemeye estemeye kayboldum...
Mutfaktan gülme sesleri geliyordu. Gözlerimi fal taşı gibi açmış,yarı korku haliyle yavaşça kapıya doğru ilerlemiştim.
- Yapmaaağ, duyacak şimdi diyordu. Suna abla nın sesiydi bu. Evimizde yabancı bir adamın sesi yankı yapıyordu.
- Merak etme duymaz ,hem o sıska kızdan mı çekiniyorsun? Sustururum ben onu diyordu adam.
Korkularım kalbimi etkisi altına almıştı. Kimdi o adam? Bizim evimizde ne işi vardı?
Kapıyı hafif araladığımda suna ablanın dudaklarını öpüyordu. Çok ayıp değil miydi?
Panik yapmıştım. Kapıya dokundum bi an. Kapının gıcırtısı ile irkilen Suna abla gördü diye bağırıyordu. Hızlıca yerime gittim. Kalemimi elime aldım. Ellerim,kalbim, her yerim tir tir titriyordu. Arkamda bi karartı belirdi birden. Suna abla ensemden tutmuş,
- Gördün mü doğru söyle diyordu!
- Ha, hayırrr... diyebilmiştim yutkunarak. Kalbim duracak kadar çok korkmuştum.
- İnşallah öyledir , yoksa o pis saçlarından tavana asarım seni diyordu.
Boynum acıyordu. Bir süre sıktırdıktan sonra defterimin üstüne doğru itekledi beni. Kapıyı üstümden kilitleyip yeniden o adamın yanına gitmişti. Ağzımı kapatıp bağıra bağıra ağlamıştım. Onlar duymasın diye sessizce atmıştım çığlıklarımı.
Elimdeki kalemimle ders kitabımın üzerinde içimi çeke çeke ağlamıştım.
Babacımm, annecimm..diye diye..
Anneeemmmm diye kulağımda yankılanan çığlıkla gözlerimi açmıştım. Kendi gördüğüm kabusun etkisinden çıkarak. Yeliz de aynı anda kabus görmüştü. Sımsıkı sarıldım. Sımsıkı...Her kabustan sonra onun bana yaptığı gibi.
Burdayım canım.. Yanındayım.
Korkma...!
Aslında bu cümleyi söylerken ondan fazla korkuyordum farkında değildi. Yeliz'in sesine koşan muavin su ister misiniz diye bir bardak su uzattı. Teşekkür edip ,hemen yelize içirdim. Omuzlarından tutup kendime doğru çekerek yeniden uyumasını sağlamıştım. Bu sefer ben uyumamalıydım. İkimizde aynı anda kaybolamazdık karanlıkta. Hava karanlıktı. Pencereden dışarıyı seyrede seyrede yolculuğa devam etmeye başladım. Düşüncelerimi sustura sustura ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
_TUZAK_
HumorKüçük bir haykırış diye nitelendirdigim kahramanım Aden ' in geçmişte yaşadığı karanlık ve çığlık çığlığa uykularının , hafızasından silemedigi çocukluğunun ve eksik yanlarının haykırışı anlatılmakta. Yaşayamadığı çocukluğunu, zaman zaman değil...