5.

7 0 0
                                    

Eve geldiğimde salonun balonlarla kaplı olduğunu fark ettim. Ne oluyor? Kimin doğum gününü kutluyoruz..? Ah... Tabi ya, bugün benim doğum günüm.
17 Mayıs 2001. Nasıl da unutmuşum. Aaa!
"İyi ki doğdun, iyi ki doğdun, mutlu yıllar sana..."
Ne kadar hoş ve çocukça bir doğum günü sürprizi bu. Ben ailemi çok seviyorum. Beni hiç tanımamışlar. Bakın, bakın pasta geliyor. Hem de tek katlı. Olsun, benim için önemli değil.

                        *****

Kutlama faslını geçtikten sonra yatağıma uzandım. Ne kadar da yorucu bir gündü bugün...

                      *****

Sabah uyandığımda saat 06.11'di. Neden bu kadar erken kalktım, bilmiyorum. Tekrar uyuyamayacağım için kalkıp mutfağa gittim. Şu sıralar sevgili Nutella kavanozum ile pek vakit geçirmedim. En iyisi ne biliyor musunuz?

                        NUTELLA!

Evet, Nutella ile karnımı doyurdum ve saat tam olarak 07.00. İşte, uyuşukluğumun kanıtı bu. Odama çıktım ve ne giyebileceğime baktım. Neden bugün etek giymeyeyim? Yok, olmaz. Etek bana uymaz, etek ne ya... Hiç sevmem. Şort? Hmm... Neden olmasın? Peki, üzerime de salaş bir t-shirt giysem gayet güzel ve uyumlu olur. Tamam. Hazırım. Çantamı da alıp çıksam iyi olur. Geç kalmak istemem. İlk dersimin Edebiyat olmaması benim için çok büyük şans. O öğretmen çok tuhaf. Değişik bir tür öğretmen bu. Onu ve stratejilerini anlamak için on fırın ekmek yemem lazım.
Yolda yürürken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım doğrusu. Okula geldim ve Mert'i gördüm. Bu normal değil. Uzaklaştırma cezası bitmedi ki daha. Yanına koşup banka oturdum.
"Hayır ola Mert?"
"Ne? Her insan gibi okula geldim işte."
"Mert, cezan bitmedi daha."
"Bitti."
Cümlesini kurarken sırıtıyordu.
"Mert, bana her şeyi anlatmanı istiyorum."
"Anlatacak bir şey yok Lara. Berke iyileşti. Yarın taburcu olacak. Annem de Müdür Bey ile konuştu. Cezam erken bitti. Berke tahmin ettiğimizden daha çabuk iyileşti. Dokuz canlı resmen."
Güldüm. Bu duruma ben de çok sevinmiştim. Hem de çok...
"Ben kalkayım Mert. Sınıfa gideyim."
"Dur."
Çantasından bir kutu çıkarıp bana uzattı. Bayağı büyük bir kutuydu.
"Teşekkür ederim. Bu ne?"
"Doğum günün dün değil miydi? Gelemedim kutlamaya ama... Bu da senin."
"Gerek yoktu. Çok ama çok teşekkür ederim."
Mert'e sarıldım ve sınıfa çıktım. Gözlüklü sınıfta beni bekliyordu.
"Ne oldu? Kıpkırmızı olmuşsun Gözlüklü."
"Lara, acele et! Tuğçe'nin evine git! Çabuk!"
Ağlamaya başladı. Neler oluyor?
Gözlüklü'ye soru soracak vaktim yoktu. Belli ki kötü şeyler oluyordu. Çantamı nereye attığımı hatırlamıyorum. Hızla merdivenlerden inmeye başladım. Birden ne olduğunu anlayamadım ve ayağım bir şeye takıldı. Merdivenlerden takla atarak yuvarlandım. Kafamdan çeneme doğru sıcak bir sıvının aktığını hissettim. Bu kan olmalıydı. Kafam kanıyordu ama umrumda değildi. Okul bahçesinden çıktım ve sokakta deli gibi koşmaya başladım. Tuğçe'nin evi okula yakın olduğu için dua etmeliyim. Eve girmek için zile bastım ama kimse açmadı. Kapıyı ittim. Kapı açıktı. Ev boştu. Leyla Teyze işte olmalıydı. Tuğçe'nin odasına doğru yöneldim. Kapıya vurmadan açmaya çalıştım ama kilitliydi. Kapıya yumruk atmaya başladım.
"Tuğçe! Aç kapıyı!"
İçeriden ağlama sesleri geliyordu. Bir süre sonra boğuk bir ses geldi.
"Lara, git lütfen."
"Tuğçe, aç kapıyı dedim! Aç!"
Kapı açılmadı. Zorlamaya devam ediyordum ama olmuyordu.
Bir şeyler yapmalıydım. Aklıma pencere geldi. Evden çıkıp Tuğçe'nin odasına ait olan pencereye yöneldim. Pencerenin açık olması mucize gibiydi. Ne yazık ki pencere çok dardı ve içeri girmeye çabalarken canım yanıyordu. Aklımda Tuğçe dışında bir şey yoktu, bu yüzden acımı hissetmemeye çalıştım. Olabildiğince hızlı girdim içeriye. Kollarım ve bacaklarım çizilmişti. Şort giymenin ne kadar kötü bir fikir olduğunu anlamış oldum. Girdiğim pencereden aşağı atladım ve Tuğçe'nin elindeki bıçağı görür görmez ona doğru ilerledim. Belli ki intahar edecekti ama ben buna izin vermeyecektim. Vermemeliydim...
"Tuğçe saçmalama lütfen. Elindekini yere bırak."
"Lara, sana gitmen gerektiğini söylemiştim."
"Gitmeyeceğimi sen de biliyorsun. Yapma."
"Size zarar veriyorum Lara. Hepinizi üzüyorum... Ortadan kaybolma vaktim geldi artık."
Sakin olmaya çalıştım ve Tuğçe'ye bir adım daha yaklaştım.
"Nereden çıkarıyorsun bunları? Bize zarar da vermiyorsun, acı da."
"Ben sizin gibi değilim. Ben kötü bir çocuğu seviyorum. Sevmemem gerek ama engel olamıyorum duygularıma. Berke de ben de size uygun değiliz Lara."
"Bak, biz sadece Berke'den hoşlanmıyoruz. Şundan da eminiz ki, Berke sana zarar veriyor. Berke seni sevmiyor. Intikam için kullanıyor!"
"Yanacaksam ben yanayım. Size bir şey olmasın. Beni dinle Lara."
"Bak Tuğçe. Sen tayfanın bir üyesisin. Sen bize en uygun olansın ama Berke değil."
Tuğçe elindeki bıçağı bıraktı ve bana sarıldı. Kemiklerim kırılacak diye korkmaya başlamıştım artık... Tuğçe'yi evde bırakmadım ve okula getirdim. Sınıfına bıraktım ve tekrar Gözlüklü'nün yanına gittim.
"Onu kurtarabildin mi Lara?"
"Evet. Kurtardım. Sana da teşekkür ederim Gözlüklü."
Gözlüklü sırasına oturdu. Rahatlamıştı. Ben de yerdeki çantamı alıp sıraya koydum. Aklıma Mert'in verdiği kutu gelince onu da yerden alıp açtım. Içinde bir çerçeve vardı. Fotoğrafta biz vardık. Mert, Murat, Tuğçe ve Lara. Ben yani.
Özenle çantama koydum çerçeveyi. Sonrasını anlatmaya gerek yok. Bir dolu sıkıcı ders...

                          *****
Okuldan sonra eve geldim. Yapmak istediğim tek uygulama uyumak....

Bölüm biraz kısa oldu ama yeni bölüm beklemekten bir hal olduğunuz aklımdan çıkmadı. Aradan geçen zamanlarda yazamadım ama umarım bu bölümü beğenirsiniz.

Okulda İki Yıl Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin