Londra'da yeni bir gün başlarken, şehrin sesi daha erken duyuluyordu. Kepenkleri açılan dükkanlar, masaları özenle silinen kafeler, yeni pişen kahve kokusuyla dolan sokaklar... Londra sakinlerinin maratonu başlamıştı.
Bu maratona ayak uydurmaya çalışan Amber, erken saatte kalkmış ve elinden geldiğince lezzetli bir kahvaltı hazırlamıştı. Hazırladığı masayı gözden geçirirken esneyerek mutfağa giren kuzeni irkilmesine sebep oldu. "Günaydın Pooh."diyerek masaya yerleşen genç kadın masadaki lezzetli kahvaltılıklarla uykusu açıldı. "Birileri becerikliğini ortaya sermiş. Tanrım! O pankek mi?" Yaşı her ne kadar 26'yı bulsada çocuk kadar neşeli olan kuzeninin bu tavrı gülmesini sağladı. Sütlü kahveleri kupaya doldurup, çoktan kahvaltılıkları yemeye başlayan kuzenine katıldı.
Lily lezzetli pankek lokmasını yutup, kahveyle boğazını yumuşattı. "Bugün Londra'yı gezelim diyorum, akşam da dışarıda yiyebiliriz." Kuzeninin planını onaylayarak kahvaltıya devam etmelerini sağladı Amber.
Saat on bire gelirken Amber pileli elbisesinin etekleriyle oynayarak kuzenini bekliyordu. Birkaç dakika sonra Lily şort , gömlek kombiniyle gelerek daha fazla bekletmedi genç kızı. Birlikte apartmandan çıkıp, arabaya ilerleyen iki kız nereleri gezeceklerinin konuşmasını heyecanlı bir tempoyla yapıyorlardı.
Turkuaz aracın ilk durağı Scoops'du. Scoops; Londra bölgesindeki restoran sıralamasında 80. sırada yer alıyordu. İtalyan tarzda olan bu restoranın harika dondurmaları vardı. Lezzetli dondurmaları yerken yaptıkları keyifli sohbet her iki kızında yüzünden gülümsemeyi eksiltmiyordu. Dondurmalardan sonra Buckingham Sarayı'na gittiler. Buckingham Sarayı, İngiliz kraliyet ailesinin Londra'da oturduğu saraydı. Buckingham Sarayı 775 oda bulunuyordu. Bu 19 devlet oda, 52 Royal ve misafir yatak odası, 188 personel yatak odaları, 92 ofis ve 78 banyodan oluşmaktaydı. Buckingham'ın önündeki askerlerle komik pozlar çekilip, diğer durakları olan Aziz Paul Katedrali'ne gittiler.
Bu güzel katedral Avrupa'nın en büyük katedrallerinden biri olarak görülüyordu. Bu güzel katedralin başına gelenler ise oldukça ilginçtir. Çünkü katedral adeta sürekli bir yangın kurbanı olmuştur. İlk çıkan yangın 962 ve 1087 yıllarında çıkmış. Bu yangın sonrası katedral ciddi bir zarar görmüş ve tekrar onarılmış. Ancak daha sonra bir kaç yangın daha görüp tekrar tekrar zarar görüp onarılmış. Sonrasında 13. ve 14 yüzyılda St. paul katedrali genişletilir ve böylece katedral son derece görkemli ve güzel bir havaya bürünür.
Bu ilginç olaya dram, aşk ve antrika koyarak anlatan Lily'le gezi daha eğlenceli bir hal almıştı. Ellerine birer limonata alarak geziye devam dediler. Dünyada sadece bir kaç şehirde yer alan özel bir bal mumu müzesi olan; Madame Tussauds Müzesi'ne girdiler. Müzeye girerken geçtikleri kırmızı halıda adeta bir Hollywood yıldızı havasına bürünen Lily birçok bakışı üstlerine çekiyordu. Amber, Lily'i zar zor içeri soktu.
Karşılarına çıkan ünlülerin bal mumlarıyla fotoğraf çekilmeye başladılar. Benedict Cumberbatch'a adeta yapışan Lily, beş dakika boyunca Sherlock diyerek sevmişti heykeli. Onun bu komik hallerini videoya alan Amber, en sonunda bekleyenlerin oflamalarıyla kuzenini sürükledi oradan.
Güneşin batmasına yakın London Eye'a gittiler. Dolap yukarıya yükselirken Amber, eşsiz Londra manzarasına kapılmıştı. Birkaç ay önce hayal olurken, şimdi karşısındaydı işte. Gece rüyalarını süsleyen, hayatının odak noktası...
Lily kuzenine arkasından sarılıp, "Başardın... Başardık..."dedi. İki kelime... Ne acılar, ne şaşkınlıklar, ne sevinçler gizliydi o iki kelimede. İki kızın hayalleri, imkansız diyenleri bozan başarılar gizliydi. Bundan sonrasında da böyle olmasını dilediler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes || Styles
General FictionPekala, hadi gözlerinizi kapatın. Hadi. Ne görüyorsun? Karanlık mı? Hayır, hemen o karanlığı renklendir. Bir tarafa Big Bang'i, diğer tarafa London Eye'i... Tabi bu benim karanlığımı renklendirişim. Sen unicornlar koyabilirsin. On sekiz yıldır Camd...