Eveeet, benden beklenmeyecek bir şekilde bölümü kısa sürede yayınlıyorum. Diğer bölümler içinde kafamda az çok olaylar oturuyor. Umarım onları da kısa sürede yayınlarım.
Yorumlarınız benim için önemli, hatırlatmak isterim.
İyi okumalar.
----------------------------------------
Sabah erkenden kalkmış hızlıca duş almış, daha yeni tıraşlamasına rağmen tek tük çıkan tüylerini almış ve uzun bir süresini dolap önünde geçirerek zamanını tüketmişti Amber. Dün gece hiç uyuyamadığını söyleyebilirdi. Kafasında o soğuk adamın ne tür bir planı olabileceği gezip durmuştu. Pek mantıklı bir cevap bulduğu söylenemezdi.
Daha fazla düşünerek zamanını tüketiyordu. Derse yetişmesi gerekti. Hızlıca dolaptan klasik kombinlerinden yüksel bel jean ve dökümlü gömlek çıkartıp üzerine giydi. Duştan sonra ördüğü saçlarını bozmayarak sade bir makyaj yaparak evden çıktı. Saatine baktığında çok fazla zamanının kalmadığını görerek en yakındaki metro istasyonuna adımladı.
Londra sabahı yine fazlasıyla hareketliydi. Ellerinde karton bardaklarla iş yerine giden takım elbiseliler, gençliğin verdiği enerjiyle sabahın bu saatinde hınzırlık yapan gençler ve kendisi gibi derse yetişmeye çalışan öğrencilerle doluydu sokaklar. Dükkânlar çoktan kepenklerini açmış müşterilere hizmetlerini sunuyordu. Amber'ın ara sıra denk geldiği çiçek tezgâhından yine buram buram begonya kokuları geliyordu. Bu tezgâhın sahibi yaşlı bir hanımdı. Amber her geçtiğinde aklına ondan bir demet çiçek almayı yazıyordu, fakat her geçişinde zamanının kısıtlı anına denk geliyordu. Yine aklına yazdı. Tezgâhtan bir gün çiçek alacaktı.
Tekrar saatine bakarak adımlarını hızlı yürümekten koşmaya çevirdi. Metro istasyonunun önüne geldiğinde kalabalık merdivenle karşılaştı. "Lanet olsun!" İstemsizce ağzından çıkan lanet o kalabalığın uğultusunda kayboldu. Kesinlikle derse geç kalacaktı.
Telefonunu arka cebinden çıkarıp otobüs uygulamasına girdi. En yakın zamandaki otobüse yetişirse derse beş dakikalık bir geç kalma yaşayabilirdi. Uygulamada gideceği güzergahı girerken metro sırasından çıkıp, kaldırımda ilerledi. Durağa geldiğinde otobüsün sayfasını açmıştı, fakat şans yine ona gülerek otobüsü beş dakikayla kaçırttırmıştı.
Saçlarını sinirle arkaya doğru tarayıp duraktaki banka oturdu. Bugün daha ne kadar kötü olabilirdi? Dersi kaçırmıştı. Buna artık kesin gözüyle bakıyordu. Oflayarak diğer otobüs saatine bakmak üzere telefonunu çıkardı.
"Hey, Amber!"
Duymayı beklemediği sesle bir anda başını kaldırdı. Jasper? Onun burada ne işi vardı? En son beş yıl önce gördüğü arkadaşını şimdi karşısında görmek onu fazlasıyla şaşırtmıştı. Jasper kasabadan arkadaşıydı. Üniversiteyi kazanınca, o da Amber gibi kasabadan tam anlamıyla kaçmıştı.
"Hey, Jasper!" Kollarını açarak ona gelen çocuğa sarılması için kalkıp kollarını açtı. Jasper son gördüğündekinden fazlasıyla farklıydı. Cılız çocuk gitmiş, daha kalıplı ve vücut çalışmış biri gelmişti.
"Burada ne işin var?"
"Burada yaşıyorum, Londra'da. Asıl senin ne işin var? Kasabadan buraya tatile gelmiş olma ihtimal bayağı uzak." Son kelimelerini gülerek söylemişti sarı saçlı genç adam.
"Ah, hayır tatil için değil. "Üniversite için geldim. "
"Demek hayallerin gerçek oldu, çok sevindim."diyerek tekrar sarıldı genç kıza. "Nereye gidiyorsun? Bırakayım istersen?" Genç kız düşündü. Eğer Jasper'ın teklifini kabul ederse okula geç kalmayacaktı. Amber'ın bu konuda düşünme lüksü o anda pek olmadığı için kabul etti. Birlikte Jasper'ın aracına doğru ilerlerken gördüğü motorla kararından çoktan pişman olmaya başlamıştı. Siyah motor güneşin altında metalin parlaklığı fazlasıyla kendini belli ediyordu. O canavarın üstünde seyahat etmek onu fazlasıyla germeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyes || Styles
قصص عامةPekala, hadi gözlerinizi kapatın. Hadi. Ne görüyorsun? Karanlık mı? Hayır, hemen o karanlığı renklendir. Bir tarafa Big Bang'i, diğer tarafa London Eye'i... Tabi bu benim karanlığımı renklendirişim. Sen unicornlar koyabilirsin. On sekiz yıldır Camd...