Kabus

21 5 3
                                    

Gece rüyalarımda saçma sapan şeyler gördüm, film gibiydi ama hatırlamıyorum. Sadece kesik kesik görüntüler kafamın içindeydi. Tabi canım bunların hepsi dün gerilimli bir gün yaşadığımdan kaynaklandı biliyorum.

Şirkete vardığımda Ömer Bey daha gelmemişti. Benden 5 dakika sonra da kendileri teşrif ettiler. "Günaydın Hira Hanım. Bugün erkencisiniz." Sanki her gün geç kalıyordum da bugün erkencisiniz diyor. Şuan düne nazaran daha iyi görünüyordu. Zaten yol boyunca da günüm iyi geçsin diye dualarla geldim.

"Günaydın Ömer Bey. Her sabahki halim."

"Kahvemi alıp odama gelebilir misiniz?

"Tabiki zaten bende program için gelecektim."

Ömer Bey'in kahvesini alıp odasına geçtim. Ciddi görünümdeydi ama dünkü halinden eser yoktu. Bu haftanın da programını yaptıktan sonra odasından çıktım. Bir tek cuma gününü Ömer Bey boş bırakmamı istemişti. Hele şükür bugün paşa hazretleri kızdırmadan odasından çıkmayı başardım. İçimden zafer nidaları atıyordum.

Odasından bugün hiç çıkmadı. Sadece bir kaç görüşme için odasına girenler oldu. Yüzünü görmeden günü iyi bitirmiştim. Çıkış saatim geldiğinde yine en sona kalan ben olmuştum. Ömer Bey'in kapısını tıklatıp içeri girdim. Toplantı masasına yaydığı proje ile ilgileniyordu. Benim odaya girdiğimin farkında bile değildi. Yüz çehresini izlemeye başlamıştım. Yüz hatları ne kadar yumuşaksa bakışları bir o kadar sert ve donuktu. 1.87 boylarında 85 kilo civarındaydı, yakışıklıydı. İlk defa bir adama sakalı bu kadar çok yakıştırmıştım. Türkiye'nin en iyi patronu değil de en yakışıklı patronu ödülüne layıktı.

Sonunda benim içeride olduğumu fark etmiş olacak ki "Buyrun!" diyerek beni derin düşüncelerimden çıkardı.

"Benim yapabileceğim bir şey yoksa çıkabilir miyim?"

Kol saatine bakıp "Tamam çık bakalım." dedi.

"İyi akşamlar dileyip onun bir şey söylemesine fırsat bile vermeden oradan çıktım.

Arabama bindiğimde derin bir oh çekip bu günüme şükrettim. Eve geldiğimde biraz dizi izledim, biraz kitap okudum. Ailemle ve arkadaşlarla kısa kısa telefon görüşmeleri yaptım. Şu aralar ailemi bile aramayı unutuyordum. En son Eylül'le günün özetini geçtikten sonra yatağıma geçtim. Eylül, Erdem'in düğününden sonra Amerika'ya dönecek. Gidecek olamalarına üzüldüm. Melek'i ve Eylül'ü çok özleyecektim ama arkadaşım mutluydu. İnsan bazen sevdiklerinden ayrı kalmak zorunda kalıyor ama sevdiğinle, aşık olduğunla birlikteysen ve o insan sana her gün sevildiğini hissettiriyorsa nerede olduğunun ne önemi vardı ki. Onunla olduğun her yer senin evin oluyordu. Bu düşüncelerle uykuya daldım.

3-4 yaşlarında bir çocuk bacağıma yapışmış "Anne, anne!.." diye ağlıyordu. Beyaz yüzlü, biraz tombul, boncuk boncuk gözleri olan bir çocuktu. Birine o  çok benziyordu ki, kim olduğunu çıkaramıyordum.

Bir yerlerden babam çıkıp geldi. Çocuk "Anne" diye ağladıkça "Baba, al bu çocuğu buradan. Sussun, bana anne demesin." diye bağırarak ağlıyordum, acı çekiyordum.

Babamında bana öyle bir bakışı vardı ki, görüyordum. Onunda canı yanıyordu. Çocuk hala daha "Anne, anne!.." diye ağlıyordu. Bu seferde "Bana anne deme!" diye çocuğa bağırıyordum. Çocuk daha çok ağlıyordu, beni bırakmıyordu. "Baba beni kurtar, istemiyorum. al bu çocuğu götür diye bağırıyordum."

Sırılsıklam terler içinde uyandım. 'Bu da neydi?' diyorum. Korkmuştum, canım yanmıştı rüyamda. Niyeyse yüreğimdeki o acıyı hala daha hissediyordum. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ben gerçekten de ağlıyordum. Sabah saat daha 5:00'ti, uyumaya korkuyordum. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Kendime sert bir kahve hazırlayıp sabahın ilk ışıklarını izlemeye başladım. Ne kadar süre öylece dışarıyı izledim, bilemiyorum. Beynim resmen uyuşmuştu. Telefonda çalan alarmın sesiyle kendime geldim. Duşumu alıp, hazırlanıp evden çıktım.

BENİM HİKAYEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin