Bölüm 2 - Kampta İlk Gecem

119 4 2
                                    

Hazel'in, bana, haber vermeden, gölge yolculuğu denen şeyi yaptırmasına biraz sinirleniyorum

"Bu da neydi şimdi!" diyorum.

"Gölge Yolculuğu" diye cevapıyor Hazel hanım da dalga geçer gibi.

"Onu farkettik heralde. İnsan bi haber verir, nefessiz kalıp ölecektim orda az kalsın." diyorum bi hışımla. Ama deyip diyeceğime az sonra pişman oluyorum.

"Ama ölmedin." diyor Hazel hanım sinirlerim iyice fırlatıyor. Tam ağzımı açıp konuşmaya başlayacakken bana engel olarak kendisi konuşmaya başlıyor.

"Bak Hazar anlıyorum telaşlısın, heyecanlısın, korkuyor da olabilirsin, hatta merak ettiğin bir sürü soru var biliyorum ama 2 gündür seni bulmak için hiç uyumadım, karnım aç, yorgunum, sağ bacağım kanıyor, sol bacağım çıkmış bile olabilir, kollarım da en az bir hafta hiçbir işe yaramaz bunlar yetmezmiş gibi sen sürekli dırdırdır. Merak etme sorularını cevaplayacağım ama şimdi n'olur biraz rahat ver."

Hazel o kadar dolu konuşmuştuki kendimi zorlayarak "Peki" diyebiliyorum sadece ve onu takip etmeye devam ediyorum. Aramızda kısa bir süre için soğuk rüzgarlar esiyor. Bu rüzgarları dağıtan yine Hazel oluyor beni kendine çekip sıkıca sarılıyor ve özür diliyor. Bense aşırı akraba tepkisinden canı sıkılmış bebek  gibi boş boş, tepkisiz bir halde duruyorum. O beni bıraktıktan bir kaç saniye sonra kendime geliyorum ve onu takip etmeye her zamanki gibi devam ediyorum.

Kampa ya henüz gelmemiştik ya da rüyamda gördüğüm yerde değiliz. Burası; sık ve kalın ağaçlarla çevrili, karanlık bir yer. Hazel'e sormaya da çekiniyorum tabi. Anlaşılan o şüphelenmiş olacakki

"Ne oldu? Bir şey mi duydun?" diyor.

"Burası rüyamda gördüğüm yere hiç benzemiyor. Başka bir yeri görmüş olabilir miyim?"

"Hayır. Kampa gelmedik daha. Kampa sadece yürüyerek girilebilir. Gölge yolculuğuyla bile kampa direk geçiş yapılamaz. Kampın etrafında bir kalkan var. O kalkan, kampı canavarlardan korur. Tâbi canavarların kampa girmeleri için bir iki yol var ama bu pek olmaz. Zaten olsa bile gerekli eğitimi aldığımız için bir sıkıntı çıkmadan çaresine bakarız."

Sorumu çok net açıklıyor Hazel. Bunun üzerine ben de konuşmayı uzatmıyorum.

Ben babamın kim olabileceğini düşünerek Hazel'i takip ediyorken, Hazel birden beni dürterek ilerdeki büyük eskimiş tabelayı gösteriyor.

"Melez Kampı"

"Sonunda geldik. Şimdi ne olacak?" diyorum kendi  kendime. 

Hazel'se soruyu ona sorduğumu düşünmüş olacakki benden bıkmış gibi oflayarak -ki buna anlamsız bir şekilde üzülüyorum.- "Bu gece Kheiron'un kulübesinde yatacaksın gerisini yarın anlatırım. Hem daha gelmedik biraz daha yürüyeceğiz." dedi. Birlikte yürümeye devam ettik.

Melez Kampı tabelasını geçip bir tepeyi aşıyoruz ve kampın ışıkları görünmeye başlıyor. Kulübelerden iki veya üçünden ışık geliyor onun dışında aydınlatmaların ışıkları var. Kamp rüyamdakine çok benziyor evet ama daha büyük görünüyor. Bunların dışında kamp için söyleyebileceğim pek bir şey yok çünkü henüz hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bir on dakika daha yürüdükten sonra melezlerin kulübelerine yakın bir yerdeki ahşap 2 katlı bir kulübenin önünde duruyoruz.

Hazel benden izin isteyerek içeri giriyor. Yaklaşık 5 dakika Ankara'nın gece ayazında Hazel'i bekliyorum. 5 dakika sonra kulübenin kapısı açılıyor önden Hazel Ardından başlangıçta at zannettiğim sonra belden yukarısının insan olduğunu farkettiğim bir at-adam çıkageliyor.

"Merhaba Hazar. Ben Kheiron. Bir Sentor'um"

Kekeleyerek "Merhaba" diyebiliyorum sadece.

"Bügünlük biraz dinlen yarın sabah Hazel ile birlikte sana her şeyi anlatacağız. Bugün Hermes kulübesinde kalmak zorundasın yeni gelenler her zaman orada kalır. Seni oraya Hazel götürecek."

Hiç itiraz etmeden -Zaten edecek halim de yoktu uykusuzluktan bayılabilirdim.- Kheiron'a güle güle deyip Hazel'i takip etmeye devam ettim -Bitmek bilmeyen takipler...-. Kısa bir süre sonra "U" şeklinde dizilmiş kulübelerle dolu bir yere geldik.

"Bak sana çok kısa bir şekilde burayı anlatayım daha sonra detaylı olarak hepsini birlikte gezeceğiz zaten." diyor Hazel.

Peki diyorum veHazel anlatmaya başlıyor.

"İlerde, başta gördüğün gibi iki kulübe var bunlardan sağdaki Zeus'un soldaki ise Hera'nın kulübesi. Hera'nın kulübesinin yanında başlayan çizginin başından sona doğru; Poseidon - Athena - Apollon - Hephaistos - Hermes kulübeleri var. Yani senin bir kaç günlüğüne belki de sürekli kalacağın kulübe burası. Gelelim Zeus'un yanında başlayan çizgideki kulübelere. Bunlarda sırasıyla; Hades ki burada ben kalıyorum. Artemis - Ares - Afrodit - Dionisos kulübeleri bunları iyi öğren yakında hepsini bielikte gezeceğiz. Şimdilik yeter hadi devam kulübene gidelim."

Hazel sözünü bitirmişti iyiki de bitirmişti yoksa az kalsın yere yığılıyordum uykusuzluktan. Hemen Hazel'in peşinden yeni kulübeme gittim.

Kulübenin içi leş gibi ayak kokuyordu. Çok sıcaktı rütubet tüm duvarları sarmıştı ve çok doluydu. Yataklar yetmediği için yerde yatanlar bile vardı. Önce hemen kendime yatabileceğim bir yer buldum. Daha sonra altıma ve üstüme serecek bir şeyler aradım. O sırada tam karşımda kocaman harflerle "NEVRESİM DOLABI" yazdığını farkettim. Gidip betona yatmamak için kalın bir battaniye aldım üstüme de ince bir pike serip sarıldım ve uyumaya çalıştım.

Ertesi sabah kılıç, kalkan, top yani basketbol topu ve çocuk sesleriyle uyandım. Doğduğunuzdan beri şehirde yaşayınca bu seslerden bazıları pek tanıdık gelmiyor tabi. Ayağa kalkıp esnedim boynumu ve belimi kıtlattım ki bu yapmayı en çok sevdiğim şeyler arasında geliyordu. Beni rahatlatıyordu.

Lavaboya gidiyorum elimi ve yüzümü yıkıyorum. Lavabo genel olarak kulübeye göre daha temiz. Lavabodan çıktığımda karşımda duran duvar saatine bakıyorum saat ikiyi çeyrek geçiyor. Bu saate kadar ne yaptım ben diyerek kulübeden fırlayıp Hazel'i aramaya başlıyorum.

Arkadaşlar biliyorum bu bölüm kısa ve sıradan oldu ama Hazar'ı melez kampına getirdik. İşte şimdi aşkta, macerada, dramda başlıyor. Yeni bölümleri kaçırmayın derim.

Melez Günceleri - Ateşin ÖfkesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin