(Hazel'in Ağzından)
"Peki ama niye? Niye bu çocuk tanrılar için çok önemli?" diyorum babama. Önce düşünüyor sonra sorumu yanıtlıyor her zamanki gibi yanıt sayılmacak bir yanıtla.
"Zamanı gelince öğreneceksin Hazel. Bana bir ipucu ver diyorsan da küçük görevler çok daha büyük görevlerin habercisidir. Sevgili küçük kardeşim Zeus, Hera, Apollon veya Artemis kabul etmese bile."
Görüntü bulanıklaşarak kayboluyor. Aniden sıçrayarak uyanıyorum. Saate dönüp bakıyorum akrep ve yelkovan tam 9'u gösteriyor.
"Sabah yemeğine 15 dakika var. Üstümü değiştiriyorum. Kulübeden çıkıp Kheiron'un yanına doğru gitmeye başlıyorum."
_ _ _
Ertesi sabah erkenden uyanıyorum saat 8:30'u gösteriyor. Üstüme rahat bir şeyler alıp yemekhaneye doğru yola çıkıyorum. Normalde Ankara'da sabah erken saatlerde ayazdan donarsınız ama kampın etrafındaki kalkan kampı yağmurdan aşırı soğuk ve sıcaktan aşırı rüzgardan da koruyor. Bu yüzden gayet rahat bir şekilde dışarı çıkabiliyorsunuz. Yemekhaneye vardığımda Pelin, Kıvırcık ve ilk kez gördüğüm bir oğlan ile bir kız beni karşılıyor.
"Merhaba ben Barış. Athena'nın kamptaki iki erkek çocuğundan biriyim." Oğlan biraz çekinik duruyor. Daha sonra kız geliyor
"Ben de Şura Apollon'un kızlarından biriyim." Kız ise biraz muzip ve utangaç.
Kızı görür görmez içim titriyor her zaman olduğu gibi. Sanki bu sefer bir şeyler daha farklı kızın saçları, gözü, burnu, yüz hatları, fiziği o kadar güzeldiki bu insan olamaz diyorum içimden. Vee... yine başlıyoruz iç sesle kavgaya ama busefer gerçekten o başlatıyor.
"Belki de Afrodit'tir." diyor sinirime sinirime.
"Sen bir susar mısın artık bir çık git içimden." diyorum. Tabii içimden. O ise önce gülüyor sonra bana cevap veriyor.
"Ne var kıza aşıksın işte ama hiç umutlanma o kız sana bakmaz."
"Nereden biliyorsun arkadaşım. Bak lütfen susarmısın."
Kendimi iç sesle kavgaya fena halde kaptırmış gidiyorum.
"Vaaay demek arkadaşım. Bak bu kıyağın hatırına bu seferlik seni rahat bırakacağım. Bu arada dikkat et kız senden ürkmeye başladı."
Hemen gerçek dünyaya dönüyorum ve kızın elini hala bırakmamış olduğumu ve gözlerine kesintisiz bir şekilde baktığımı farkediyorum. Hemen elimi çekiyorum ve gözlerimi yere dikiyorum. Yüzüm önce pembeleşiyor sonra kırmızı daha da kırmızı ve mosmor kesiliyor. Şura da benim gibi utancından kıpkırmızı kesiliyor ve yüzünü yere eğiyor. İçimden kendime kızıyorum.
"Aferin Hazar. İyi halt ettin daha dakika 1 pot 1."
İç sesimse bu sırada haykırarak gülüyordu. Onu takmamaya karar verdim.
Pelin, Şura ve benim durumumuzu görünce muhabbeti uzatmadan
"Hadi içeri girelim artık. Bir yer bulmamız lazım." dedi. Hemen yanına gidip fısıldayarak teşekkürler dedim. Bana bakıp gülümsedi ve göz kırptı.
İçeri girip boş bulduğumuz ilk masaya çökmedik tabiki yeri en iyi olan boş masayı aradık. Sonunda köşede sessiz sakin bir yer bulup oturduk.
"Daha çok erken değilmi Kheiron, Dionisos, Hazel -bunu biraz duygusal söylemişti- daha gelmediler." dedi Barış.
"Bugün işimiz fazla bugünü saymazsak üç gün sonra Bayrak Kapmaca var. Hazar'ı eğitmemiz lazım. Hatta Hadi gidip harpyalardan yemekleri alalım." dedi Pelin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melez Günceleri - Ateşin Öfkesi
AdventureAşk, Macera, Dram, Heyecan, Melezler ve Yunan tanrıları bu kitapta buluşuyor.