Beni uzaklaştırmaya çalışırken
Aklından geçenleri seviyorum.
Bizden büyük tanrısı yok yalnızlığın,
Getirdiğin hevesi, götürdüğün imkanı seviyorum.-Şükrü ERBAŞ
Hayat insana zorluklar getirmeye pek heveslidir. Bazen adildir; taşıyabileceğin, altından kalkabileceğin yükler getirir. Çoğu zaman adil değildir. Dibe çökersin. Omzuna yükler biner, taşıyamazsın.
Peki benim bu omzumdaki nedir? Hayatın yükü mü? Sen, hangi derdimin ete kemiğe bürünmüş halisin?
Bulut, o güzel başın omzumun yükü olacaksa sonsuza dek taşırım. Ama öyle iç çekme, ağlama ne olur. Bulutlar deniz yüklüdür, senin içindeki kendimi görebiliyorum artık. Kalbindeki denizi gözlerinden akıtma. Senden azalmak istemiyorum.
Ki ben, azalır mıyım senden?
Seni ilk gördüğümden beri tuhaf bir hisle sarıldım. Sanki seni hep tanıyordum, hep biliyordum. Sorun şu ki bunun farkında değildim. Şimdi fark etmeme rağmen gelmiyorsun Bulut! Kaçıyorsun. Anlatmıyorsun. Susuyorsun. Ağlıyorsun. Ellerim titriyor. Kalbim titriyor. Bu hissin bilinmezliği beni korkutuyor. Hiçlikten korkuyorum. Ben seni kaybetmekten korkuyorum, sen bana alışmaktan korkuyorsun. Aynı anda böylesine korkarken aramızdan en korkak olarak seni seçerdim sanırım. Benim somut adımlarım senin soyut adımlarının üzerinde. Sana bir kere sarılsam... belki yeniden var olacağız ama sen izin vermiyorsun. Öylece sırılsıklam bana bakıyorsun. Dokunuyorsun. Ve bundan o kadar eminim ki seviyorsun. Ama neden? Neden bunu iliklerime kadar hissedip bildiğim halde canım yanıyor? Neden her an ellerimden kayacaksın gibi tutuyorum ellerini?
Sen varken sorular bitmiyor Bulut. Varlığın koca bir cevapken ben hala neden yanıtsızım?
Yüzümdeki ellerini inidirip aşağı baktı. Yağmur ve iç çekişleri yavaşlamıştı. Islak kirpiklerine bakıyordum. Kirpiklerini ıslatan yağmur damlası olsaydı bu kadar kızmazdım belki. Birileri ona söylemiş miydi acaba, kirpiklerin çok güzel diye. Ben bunu ona bin kez söylerim. Ama içimden.
Bulut, sana sessizce bir şeyler söylesem beni anlar mısın? Sussam hep, beni duyar mısın?
Zihnim açık ve yıldızlı bir gecenin görüntüsüyle doldu. Duyuyordum. Benimle konuşan kadife gibi bir ses duyuyordum.
Bulut...
"Beni unutur musun Deniz?"
Aynı ses tonu! Kafamdaki sesle aynı ses tonu!
"Ne diyorsun sen Bulut?"
"Böylesi çok daha kötü olacak."
Koluna sımsıkı yapışıp onu sarstım. "Ne demeye getiriyorsun be adam! Neden bulmaca gibi konuşup duruyorsun? Anlatsana artık! Ne saklıyorsun, neye üzülüyorsun anlat bana! Birikiyorum. Seni gördüğümden beri birikiyorum ama gelip beni toplamıyorsun bile. İçime atıp atıp gidiyorsun. Birden karşıma çıkıp beni unut diyorsun. Omzumda ağlıyorsun. Bana bunu yapamazsın Bulut! O gözyaşlarını köprücüklerimde biriktirip gidemezsin! Beni kendi denizinde boğup gidemezsin."
Artık alenen ağlıyordum ve yumruklarımla göğsüne vuruyordum. Darbelerin etkisiyle ileri geri sallanmaktan başka tepki vermiyordu. Bomboş bir beden gibiydi. Ben durana kadar bekledi öylece. Birkaç kere hıçkırdım. Sonra gözlerimi sildim. Oysa sustu.
Yeni bir sessizliğin ardından...
"Hatırlıyor musun?"
Kalbim tüm göğsümü esir alarak tekledi. Şakağımda ince bir sızı hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZ İSTANBUL
RomansaBilir misin Marmara'yı süsleyen kızı, İstanbul'a tepeden bakan adamı Bilir misin Kız Kulesi'ni, Galata'yı Bilir misin onların aşklarını Yunan Medeniyetlerinden Roma Medeniyetine, Bizans'tan Osmanlı'ya ev sahipliği yapmış İstanbul'un en güzel kızı De...