HİÇLİK

14 7 0
                                    

Kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı o an. Karnıma bıçak saplıyorlarmış gibi olan acı. Kimsesizliğimin verdiği bu tat.

Derin nefesler vererek içimde ki bu düşünceleri atmak savıştırmak istedim. Hiç bir şey hissetmiyor olmayı diliyordum her gün. Ben iyi bir kız değildim başkasının acısıyla mutlu oluyordum belki de bu yüzden başıma böyle şeyler geliyordu.

Karanlık çıkmaz bir sokakta olduğumu yeni idrak etmiş gibi vücuduma değen soğuk hava vücudumu titretti. Sanki bilincim yeni yerine gelmişte yeni hissetmiştim. Kalben çöküşlerdeydim ama bedenim kalbime inat etmişti.

İleriden gelen  birini gördüğüm de hemen adımlarımı hızlandırarak yanına yaklaştım. Bu saatte korkmuyordum artık başıma o kadar şey geldi ki bu ne olurdu onun yanında. "Pardon, yola nasıl çıkabilirim acaba?"
Kafasını kaldırmış olduğu telefondan dikkatlice beni baştan aşağıya süzüyordu ve bu durum beni kötü hissettirmeye başlamıştı bile.

"Bu saatte bu tenha sokakta olmamalısın. Burası tekin bir yer değil." Söylemese ben anlamamıştım zaten boş muhabbete gerek yoktu.

"Nasıl yola çıkabilirim?" Sorumu yenileme kararı aldım ama sanki o da cevap vermemek istiyor gibiydi. En sonunda dayanamayıp yanından geçtim gittim o sokak bu sokak derken ayaklarımın da ağrısından rutubet dolu olan bu yerde ki duvara yaslanıp yere oturdum.

Ağlamak. Hıçkıra hıçkıra ağlayıp rahatlamak istiyordum ama içimde buna engel olan şeyler vardı. Bedenim artık halsizleşmiş ayağa kalkabilecek bir durum da bile değildi. Beni kucağına alan birini hissettiğim de hemen gözlerimi aralayarak karşımda ki çocuğa baktım. "Ne yaptığını sanıyorsun?" Dehşet dolu gözlerimi saklayarak onun yerine soğuk bir ifadeyle bakmaya başladım.

"Seni buradan götürüyorum." Gözlerimi devirme isteğimi bastırarak bu halde yürüyemeyeceğimin farkına vardım. Ne sarıldım ne de herhangi bir yerine dokundum. Sadece taşımasına izin verdim.

****

Yüzüme değen güneş cildimi yakarken başımı tam tersine döndürdüm. Bu sefer de yanan saç köklerim gözlerimi açmam için sinyaller gönderdi.

Oda bembeyazdı. Üzerimdekiler de sanki oraya uyabilmek için rengini beyaza çevirmişlerdi. Çünkü benim üstümde beyaza dair bir kıyafet yoktu. Odayı daha dikkatli incelemeye başladığım da yanda ki beyaz dolap, aynalı beyaz masa, beyaz kitaplık... Beyaz renginden nefret ettim.

Ayağa kalkarken vücudumda tekrar bir sızı dalgası yayıldı. Dişlerimi birbirine basarak biraz alışmaya çalıştım. Tamamen kendime gelebildiğim de kapıdan dışarı çıkarken bir yandan da sessiz adımlar atıyor ve nedenini bilmiyordum. Mutfağa benzeyen bir yer gördüğüm de arkası dönük olan birinin kahvaltı hazırladığını fark etmem uzun sürmedi. Geldiğimi hissetmiş gibi bedenini bana çevirirken dünkü çocuk olduğunu idrak etmem uzun sürmedi.

Ne zaman gelmiştim buraya? Neden hiç bir şey hissetmemiştim en son kucağına almış bende izin vermiştim peki ya uykuya mı dalmıştım? Başıma bir şey gelmeden oradan kurtardığı için teşekkür etmem gerekmiyor muydu? Gerekiyordu.

"Teşekkür ederim." Sesim çatlak çıkmıştı bunu fazla konuşmadığıma yordum. Gözleri gözlerimi bulduğun da ifadesi biraz sertleşti. Kahve gözleri sanki her an bana dalacak gibi bakıyordu.

"Teşekkür edilmesini sevmem. Bu yaptığım da sadece bir kızın kötü şeylere maruz kalmaması içindi." Gözlerimi devirerek yanından ayrıldım kendini bir şey sanıyordu ve bu da sinirlenmeme sebep oldu.

İçerisi benim yattığım odaya inat rengarenkti. Hepsinin birbiri ile uyumlu olması beni o kadar etkiledi ki akşama kadar buraya bakabilirdim.
"Kahvaltı hazırladım. Geleceksen gel yoksa aç kal umrumda olmaz ama sonra başımın etini yeme." Böyle demesi moralimi bozarken acıkmış olan karnım sanki doymuştu.

"Gerek yok. Aç değilim." İçeriden daha da ses gelmedi. Bende daha düşünmeyi sonraya saklayarak sıcağın uyuşturmuş olduğu bedenimi uykuya teslim ettim.

GEÇMİŞİN YÜZÜ #WATTYS2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin