Ezgi tavsiyesi: Ömer Karaoğlu - Meryem gibi
🌙🌙🌙
"O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır."
Nahl Suresi, 12. Ayet
Neden doğar güneş her gün ısrarla, akşamına batacağını bile bile?
Nasıl şaşmaz ritüelinden sayısız yıllarca?
Tek görevi aydınlık vermek midir dünyaya?
Körelen kalplerimiz yüzünden karanlıkta kalan yollarımıza da ışık tutar mı yoksa?
Ölümü de hatırlatır sanki mesela; 'bakın bana, her gün doğuyor ve her gün ölüyorum' diye. 'Öldüren Allah ne güzel de diriltiyor değil mi?' Diye de sorar sanki. Çünkü her sabah hiç ölmemiş gibi çıkar karşımıza; aynı ışık ve parıltılarla.
Hele ki yağmurdan sonra çıkarsa ortaya, renk cümbüşünü de getirir beraberinde.
Gökyüzü çiçek açar.
Böyledir işte hayatta.
Yağmurlar yağar, fırtınalar kopar ama biliriz ki ardında çok güzel şeyler var. Biliriz ve inanırız ki her gecenin bir sabahı var. Her yağmurun bir sonu.
Peki yapmamız gereken ne? Güneşin bile bir sürü görevi var, saydık -ki saymadığımız, hatta bilmediğimiz nicesi var- bize düşen görevler yok mu?
Var elbet, sebepsiz zerre bulunmaz bu evrende. Herşey çok ince bir nizam içinde. Milim oynasa mesela güneş yerinden ne olur? Yanarız. Yada tam tersi donarız. İşte bu düzen milimetrelerle ölçülerek oluşturulmuşsa, bizede düzenin devamını sağlayacak görevler düşer.
Boşuna yaratılmadık değil mi?
İlk olarak böyle muntazam bir düzeni Yaratan kişiye iman etmek gerekir. Dengede durman için ayak parmaklarını bile Yaratan kişiye iman etmeyeceksin de ne edeceksin?
Peki nedir iman ve nasıl olur? İlk etabı, varlığını kabul. Bu kadar anlatılandan sonra bunda şüphe etmez kimse herhalde. Edenin aklından şüphe edilir. Sonuçta o da görünmüyor.
Aklımız olduğundan imanımızı ettik. Allah var tabiki, Olmasa olmazdık dedik. Peki Allah var ise, ve gördüğümüz üzere bizi yaratmışsa ne için yarattı? Burada devreye İslam giriyor, son din olarak. Yapmamız ve yapmamamız gereken işlerimiz var. İmanımızın ispat bölümü de oluyor bu işler.
Ne? Öyle inandık demekle bitecek miydi? Biri size 'seni seviyorum' dediğinde bile ispat istemiyor musunuz? Davranışlarında görmeyi o sevgiyi? Size karşı hassasiyetinde? İstiyorsunuz.
Böyledir bu işler. Her söz ispat ister.
Ve şimdi ispat zamanıydı Erva için. Sabrının ve tevekkülünün ispatı.
"Cevap ver bana Erva! Susma! Beni aldattığın adam kim?!"
Soruların çirkinliğiyle geldi kendine. Girdiği kısa süreli şoktan çıktı ve dikti düşen omuzlarını.
"Test sonucunu ver bana."
Ahmet elindeki kağıdı fırlattı yüzüne doğru. Başından beri elindeydi demek ki, dikkat edememişti.
Ve gördükleriyle sarsıldı yeniden. Olamazdı. Yasir'i o doğurmuştu. Ve Ahmet'ten başkasına değil eli, gözü bile değmemişti. Her iffetli Müslüman kadın gibi.