"O'na yönelerek O'na karşı takvalı olun, namazı kılın, müşriklerden, dinlerini parçalayan ve grup grup olanlardan olmayın. Onlardan her grup kendilerinde olan ile böbürlenmektedirler."
Rum Suresi, 31-32 Ayetler
Başlangıçlar ve bitişler.
Hayatın formulü bu.
Yattığımız her gece, biten günün, uyandığımız her sabah, yeni günün habercisi.
Kimse üzülmez gün bitti diye, çünkü bilinir yarını olduğu. Oysa kiminin son günüdür, kiminin yaklaşmasıdır ölümüne. Ama işte umut vardır, ümit vardır insanın içinde. Bu yüzden vardır yarınlar, bu yüzden batar ve yeniden doğar güneş.
Binbir heyecanla başladığın ve okuduğun romanın bir sonu olduğunu ve biteceğini bilirsin. Bu yüzden okurken bir yandan sona ulaşmak, bir yandan hiç bitmesin istersin. Hiç bitmese, sonunu hiç bilemezsin. Bitse, özlersin.
Yine de bilirsin, her bitiş bir başlangıçtır. Biten kitabı bırakır, başka bir kitabı aynı heyecan ve duygularla keşfedersin.
Sonra bir çocuk verir Allah sana. Bahşeder. Sen de bir yandan hiç büyümesin istersin, bir yandan dört gözle yürümesini, konuşmasını beklersin. Bunlar olunca, okula gitsin, göreyim o günleri de dersin. Sonra okulunu bitirsin, eli iş tutsun, yuva kursun. Bir bakmışsın ki, dün doğurduğun çocuk bugün koca adam olmuş. Sen yarın peşindeyken sürekli, dünlerin kaybolmuş.
Yarından ümitli olmak başka, yarın peşinde koşmak bambaşka.
Elimizde olan, bizi biz yapan her zaman bugünlerimiz. Düne ya da yarına çok bir müdahale yapamayız. Dünü yâd eder, yarına yatırım yaparız en fazla. Ama bugünlerimizi gözden kaçırmamalıyız asla.
Erva şimdi dolu dolu geçen dünlerini yâd ediyordu çocuklarına bakıp. Neler yaşamışlardı, ne günlerden geçmişlerdi. Ama köprünün altından çok su akmıştı, hayatları öyle bir raya oturmuştu ki, Allah'ın kudretine bir kez daha şaşırmış kalmıştı. Ve tabi her gün, her an şükretmişti bugünlerine. Şimdiki gibi. Elhamdülillah.
"Anne, abimler ne zaman gelecekler?"
Elif Aksa. 10 yaşında çok güzel bir kız olmuştu. İki abisine çok düşkündü, abileri de ona.
"Gelirler birazdan bebeğim. Dersleri bitmiş olmalı."
Yasir ve Yusuf Mirza ortaokul sondaydılar. Ve bir yandan önlerindeki sınava hazırlanıyorlar, bir yandan da dernekteki İslamî ilimlerine devam ediyorlardı. Dernekteki üniversiteli abileri derslerinde de yardımcı oluyor, haftada 3 gün kurs veriyordu onlara. İkisi de zaten çok başarılı ve çok çalışkanlardı. İkiz gibi, birbirlerindende hiç ayrılmazlardı.
Erva en çok buna mutlu oluyordu. Herşeyi birlikte yapmaları, birbirlerini diğeri biraz boşlayacak olsa teşvik etmeleri çok hoşuna gidiyordu. İki aileninde müdahalesine kalmadan, birbirlerini kaldırıyorlardı düştükleri yerden. Hatta düşmeden, yalpaladıklarında tutuyorlardı birbirlerinin ellerinden.
İkisi de o kadar efendi, o kadar sıcakkanlıydılar ki, mahallenin ve derneğin gözdesiydiler. İkizler diyordu herkes onlara, nâmları oydu. Yatarken ayrılıyorlardı sadece, hafta da bir iki gün o zamanda ayrılmıyorlardı.
Büyüdükçe yaşadıkları şeyi idrak etmiş, ve böyle güzel iki aileye ve birbirlerine sahip oldukları için hep şükretmişlerdi. Ne Erva'ya ne Dilan'a ya da babalarına karşı en ufak saygısızlıkları olmamıştı. Ablalarına ve kardeşlerine de düşkünlerdi zaten.