Siyah,parlak ve yeni bir mercedes c180 ile resturanta doğru giderken sonunda cesaretimi toplayarak arabdaki sessizliği bozdum. Ölüm sessizliğiydi resmen bu. Ben konuşmadan duramayan biriydim.
''Bora sana bir şey sorabilir miyim?'' Sesim umduğumdan kalın ve özgüvenli çıkmıştı. Sanki Bora ile çok uzun zamandan beri arkadaşmışız gibi rahat davranmıştım. Sonunda Bora'nın baş onaylamasını gördüğümde yutkunarak devam ettim.
''Bana biraz kendinden ve ailenden bahsetsene.'' Sanırım kurtarıcım ile aramı kaynaştırmak için iyi bir soru sormuştum. Nasıl olsa onu tanımıyordum. Onu tanımak için onun ailesi ve kendisi hakkında bilgi öğrenmek en doğal hakkımdı.
''Almanya'da doğdum. Babam ve annem ben altı yaşındayken ayrıldılar. Annemle babamın ayrılığından sonra babamla yaşamaya başladım. Fakat babamın başına talihsiz bir kaza geldi ve şey...''
Cümlesine devam etmeyi bıraktı. Bu sırada bir sigara çıkardı ve sigarayı kurumuş,çatlamış pembemsi ince dudaklarına götürdü. Seri bir haraketle sigarayı yaktı ve sigarayı içine çekip bıraktıktan sonra derin bir nefes aldı. Halsiz gibiydi. Konuşmak istemediği her hareketinden belliydi. Kaşlarını bir anlığına kaldırdı ve uzun bir ''Poff'' sesi çıkardı.
''Babam bir trafik kazasında öldü. Babamın öldüğü zaman on sekiz yaşındaydım ve kendimi bir yıl toplayamadım. Sonra bazı akrabalarımız akbabalar gibi iş hisselerini sormaya başladılar. Bende işte o zaman şirketin başına geçtim. Bu arada söylemeyi unuttum babam Almanya'da çok ünü olmasa da bir iş adamıydı.''
Adamıydı derken ''dı'' yı bastırarak söylemişti. Babasının ölümünü kabullendiği belliydi. Çünkü çok normal bir şekilde söylemişti. Aslında benim aklıma takılan o değildi. Bu kadar lğks yaşamasıydı. Demek ki bu pahalı arabanın kaynağı oradan geliyordu. Giyimide çok hoştu. Giyiminin kaynağıda işinden geliyordu. Belliydi. Üstündekilerin pahalı olduğundan emindim. Yüzüde çok bakımlıydı. Çok iyi birisine benziyordu. Gözleri güneşte ela gibi duruyordu fakat şuan öyle değildi. Hafif koyu bir renge bürünmüştü. Saçları siyahtı sanırım. Koyu kumralda olabilirdi. Şuan karanlıktan dolayı pek seçemiyordum.Yüz hatları gayet yumuşaktı. Mutlu gibi görünüyordu. Çok uzaktan bile sıktığı Tom Ford Noir adlı parfümün kokusu duyulabilirdi.
''Sende kendinden bahset o zaman.'' Düşüncelerimi kesen Bora olmuştu. Gözlerimi hafif sola doğru kaydırarak düşünmeye başladım. Benim bahsedilecek neyim vardı ki? Normal hayat yaşayan orta durumlu bir ailenin hanım hanımcık kızıydım ben. Hayatımdaki tek heyecanlı anım boğulmam ve çarpışan arabalarda ağzımı burnumu vurmamdı. Ne hakkında konuşabilirdim ki?
''Benimkisi normal bir hayat. Annem avukat. Babam doktorluk yapıyor. Kardeşimde yok. Ben ise üniversiteyi yeni bitirdim. Daha çalışmıyorum. Bu kadar işte.''
Sonunda aşırı sıradan hayatımın bir-iki cümlelik özetini çıkartmıştım. Hayatımda cidden önemli bir gelişme yoktu. Ben onun gibi pahalı giyinen, Tom Ford Noir gibi pahalı parfümler sıkan birisi değildim. Normal hanım hanımcık kızdım işte. Diğer ailelerden tek farkımız annemin genç olması ve annemle babamın iyi işlerde çalışmasıydı. Buydu benim hayatım. Fakat o. O resmen şuan beni eziyordu. Almanya'da doğduğuna göre çok burnu kalkıktı bu çocuğun. Almanca da biliyordur bu şimdi. Acaba kaç dil biliyordur ki? Kafamda deli sorular...
''Almanya'da yaşamış olduğuna göre iki dil biliyorsun demekki.''
''Hayır. Aslında İngilizce Almanca Türkçe ve İspanyolca biliyorum.'' Nasıl yani. Dört tane dili birden nasıl aklında tutuyordu ki. Benim Türkçe dışındaki tek bildiğim dil Fransızca ve yarım yamalak bir İngilizceydi. Belki de yalan söylüyordu. Nereden bilebilirimki ben onun dört dil öğrendiğini.