~15~

44 6 1
                                    

-Nah Eul'ün bakış açısı-
Hastaneden çıkalı bir kaç hafta olmuştu. Herşey düzene giriyor gibiydi sadece haftada bir sefer kontrol amaçlı gidiyordum. Neyin olduğunu bulamadıkları için sürekli kan tahlilleri yapmam gerekiyordu. Ama olsun önemli olan o lanet yerden çıkmamdı.
Arada bir gözlerim kararıyordu, bayılacak gibi hissediyordum ama sorun yoktu. Alışıyordum bu duruma.

"Eveet senin bitme zamanın geldii~".
Masamın üzerindeki kitaba uzandım. Hastaneden çıktıktan bir hafta sonra almıştım ve hala bitirememiştim. Okumaya fırsat olmamıştı. Bu yazarın kitaplarına bayılıyordum daha doğrusu Lux serisine. Ilk çıktığında ingilizce okumuştum ama malum ingilizce kıt olduğu için bir şey anlamamış türkçeye çevrilmiş halinin çıkmasını bekledim. O da tabii baya sürdü ama beklemeye deydi.

Bazen kitap okurden soruyorum kendi kendime "neden bu tür insanlar yok gerçek hayatta" diye. Mesela olur ya hani bazı kitaplarda uzaylı, özgüveni dolup tavan yapmış ve aşırı yakışıklı şekilde tarif edilen erkekler..
Okuduğum kitap daki Daemon gibi mesela, hatta ana kız karakteri kısnandığım zamanlar da olmuyor desem yalan olur. Bazen Kate'in yerinde olmayı çok isterdim ama napalım canım onlarda sadece hayal ürünü. Aynen arkadaşlar moralimi böyle bozuyordum işte. Ama bu kitaplardaki karakterlere aşık olma ihtimalini azaltmıyordu, tam tersine.
Bana da bir adet Daemon verirmisiniz ? Uzaylı, yeşil gözlü, kıvırcık saçlı, hafif esmer olan Daemon.

Tam kitaba dalmış, hikayeyi sindire sindire, her kelimesini tekrar okurken kapı çaldı.
"Kapıyı açmasam ayıp mı olur? Yoksa çalar çalar gider mi ?". Evet arkadaşlar tam üzerine bastınız, aklımdan geçen sorulardı bunlar. Kitap severler bilir bu duyguyu. Tam bir kitaba dalmışken kapının çalması veya rahatsız edilip o büyülü dünyadan ayrılmanın ne olduğunu. Yanılmıyorum değil mi?
Kitabı bırakmamakta kararlıydım. Ama dış kapının diğer tarafında bekleyen kişi dahada kararlıydı. Bunu  susmak bilmeyen zil sesinden anlayabiliyordum.

Kitaba son bir kez bakıp Daemon'la vedalaşmaya hazırlanıyordum.
"Kusura bakma Daemon bugün de okuyamacağım seni galiba " deyip kitabı kapatıp üzgün bir şekilde  masanın üzerine koydum. Söylenerek merdivenleri inip kapıyı açtım. Hiç beklemiyordum aslında. Yoona falan gelmiştir diye bekliyordum ama onu hiç beklemiyordum. Cidden. Hâlbuki  uzun zamandır görüşmemiştik. En son telefonda görüşmüştük sanırım yani-
"YAH NAHEUL !" Değişmemişti. Aynı çocukluğumuz daki gibiydi. Beraber büyümüştük. Ailelerimiz yakındı. Bizde öyle. Sonra bizim Fransa'ya gitmemiz herşeyi alt üst etmişti. Özlemiştim onu.

"Sooyoung-ah" diyebilmiştim sadece.
"Yah Eul, kapıda mı kalacağız böyle ?" Yüzündeki o gülümseme bana çocukluğumuzu hatırlatıyordu. Her haltı beraber yerdik, azarları beraber işitirdik. Hatta bir sefer akşam yemeğine bize gelmişti, yemekten sonra dışarı çıkmak istemiştik ve babamın "çıkarsanız eve bir daha giremezsiniz" tehdidine rağmen çıkmıştık ve eve geldiğimizde kapı kilitli olmasıyla kapıda kalmıştık. El insaf 6 yaşındaki çocukları nasıl kapıda bırakırsın babaa.  Sonuç olarak Sooyoung'larda kalmıştık. Allah'tan evlerimiz çok yakındı bir kaç dakikalık mesafedeydi.

"Böyle dikilip kalacaksan o zaman ben giriyorum" deyip beni itmiş ve içeri girmişti.

Bacaklarımın otomatik bir şekilde harekete geçmesiyle bende içeri girdim.
"YAH, sen.. ne zaman geldin en son konuştuğumuzda amerika'daydın" şaşkın bir suratla ona baktım. Haber bile vermemişti.

"Arkadaşım you know surpriseee işte !!" ellerini suprise derken havada uçuşturmuş ve yüzüne kocaman bir  gülümseme yerleştirmişti. 

Siz şimdi "sen 7 yaşında Fransa'ya gittin ve sooyoung'u unutmadın, bu nasıl olur "diyeceksiniz. Hemen açıklıyorum. Fransa'ya gideceğimizi öğrendiğimde Sooyoung bana ev adresini vermişti mektup göndeririz bir birimize diye. Çocukluk hevesi işte  ne yapalım. Baya bir mektuplarla konuşuyorduk. Eğlenceliydi. Sonra bir ara mektuplarıma cevap gelmez oldu. Annesiyle irtibata geçtiğimizde amerikaya gittiğini öğrendik, saolsun numarasını vermişti ve öyle görüşmeye devam etmiştik.  

"Suprise tamamda sen ne zaman geldin ?" Sormaktan alı koyamamıştım kendimi.

"Ha, dün akşam üzeri geldim 10 gibi" bir de dün akşam demek. Tuttum seni kızım. " Bu arada Eul, annem hastanede kaldığını söyledi". Eyvah. Bittim. Öldüm. Ormanlık bir yere gömün beni bu da son isteğim olsun.

"Ha, şey o olay" tedirgin bir gülüş takınarak devam ettim, " aslında büyük bir şey değil, yolda bayıldım ve sonrasını hatırlamıyorum, hastaneden çıkalı da zaten bir kaç hafta oldu. Merak edilecek bir şey olmadığı için söylemedim sana". Kendisi şu an bu tür bir olayı ondan  nasıl sakladığım konusunda polemiğe girebilecek kapasitede. Konuyu uzatmamak alınacak en iyi karar. Sakladığım bir bu olsa keşke. Olanların hepsini öğrendiğinde beni kesinlikle kesecek. Hakkınızı helal edin arkadaşlar. Sizi seviyorum değerli ailem ve arkadaşlarım, iyiki varsınız.

"Olsun en azından çıkar çıkmaz haber vermen lazımdı " hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Yanına oturup kollarımı beline sardım.
"Özür dilerim Young~ sadece seni endişelendirmek istemedim".
Kollarıma vurup geri çekilmeme sebep olmuştu. Işime de gelmişti.  Temaslardan nefret ediyordum çünkü .

"Tamam, bu seferlik ama. Ha şey bu arada az önce evden çıkarken şeyi gördüm.." duraksamıştı. Iyiye işaret değildi. Ne zaman bunu yapsa altından bir şey çıkıyordu.

Tedirgin bir şekilde sormaktan kendimi tutamadım, kendiliğinden çıkmıştı;
"Kimi ?"

___________
Çok uzun zaman oldu, farkındayım.. ve çok üzgünüm gerçekten bu kadar gecikeceğini tahmin etmemiştim. Umarım hoşunuza girmiştir, en azından öyle umuyorum.. daha uzun olsun diye uğraştım ama daha fazla bekletmek istemedim, bu kadar oldu..
Bu arada 1,14k okuyucuya ulaşmışız, hiç beklemiyordum.. cidden çok ama çok teşekkür ederim hikayemi okuyudugunuz için.
Bu kadar kalabalık olacağımız aklımın ucundan bile geçmezdi, geçmiyordu da cidden hepinize teşekkür ediyorum ❤ 

~Butterfly Dream~ 《J.K》ASKIDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin