Sürpriz! "Rica ederim, melek."

80 11 4
                                    

Kısır döngüde delice koşmaktan ötürü yorgun düşmüştüm. Daha fazla direnemeyeceğime kanaat getirerek gözlerimin kapanmasına izin verdim. Ta ki boğuk boğuk sesler duyana kadar...

"Hanımefendi, hanımefendi beni duyuyor musunuz? Ne kadar daha dikileceksiniz? İyi misiniz? Kapınız kilitli değilmiş. Neden çığlık attınız? Hanımefendi bizi endişelendiriyorsunuz. Hanımefendi..." Karşımda göz altları mor, hafif sakalı olan, seyrek beyaz saçlı, yıllara meydan okumaya çalışan kırışıklarla dolmuş yüzü olan bir adam dikilmişti. Arkasında da onlarca insan... Kabinlerden birinin kapısının önünde put gibi duruyordum. İnsanlar başımda meraklı gözlerle beni izliyorlardı, sanki tek sorun benmişim gibi... Ne olduğuna anlam veremiyordum. Nasıl olurdu? Burada ne işim vardı. Kolumda hissettiğim acının olduğu kısma baktım ne bir yara izi ne bir kızarıklık vardı. Sanırım hayal görüyordum. Ama hangisi hayaldi? Beynim benimle oyun oynuyor gibiydi. Az önce yaşadıklarım bir rüya olamazdı! Uyumuş muydum lavaboda. Artık dikilmekten vazgeçip koşmalıydım. Masal'ı bulmalıydım. Beynim söylenenleri idrak etmeden harekete geçti. Ve koşmaya başladım. İnsanlar anlamsız gözlerle boş boş bana bakıyorlardı. Masal'ın buraya doğru yürüdüğünü gördüm. Ondan önce yanına giderek,

"Neden gelmedin saatlerdir?" Diye bir soru yönelttim. Garipsemiş bir şekilde suratıma bakıyordu.
"Daha 5 dakika bile olmadı ne saatinden bahsediyorsun, iyi misin Gece?"
Ne diyordu? Herkes neyden bahsediyordu. Az önce yaşadıklarım gerçekti, ormanda gözlerimi açmam, o adamın beni kısır döngüde bırakması, ormanda delice koşmam gerçekti. Deliriyor muydum?

"Delirmiyorsun, hepsi gerçekti Gece." Zihnime susmasını emrettim. Ama sanki gerçekten biri zihnimde konuşuyormuş gibi hissettim. Uyumak istiyordum, buradan kurtulmak...

"Gidelim hadi, Masal! Bakma öyle, gitmek istiyorum." Anlam verememiş boş gözlerle bana bakıyordu. Hızlıca hareket etmeye başladım. Dengemi kaybedecek ve düşecekmiş gibi bir his vardı içimde. Kötü düşünceleri zihnimden uzaklaştırmaya çalışaraktan insan topluluklarının arasına saygısızca dalıp, bazılarına çarparak çıkışı aramaya koyuldum. Masal'ın arkamda olduğuna emindim, kontrol etmiyordum bile. Telefonumun zil sesi düşüncelerimi böldü. Şu an açabilecek durumda değildim.

"Telefonuna baksana. Hem bu acele nede? Gece, cevap verir misin? Kanka iyi misin sen?" Son cümle küçümseme tınısındaydı, ama şu an takmayacak kadar meşguldüm, düşüncelerimle...
Tam bunları düşünürken sert bir bedene çarptım. Fazlasıyla uzun biriydi ki göğsüne çarpmış oldum. Kafamı kaldırdığımda tanıdık gözler bana bakıyordu. Adam karşımdaydı, beni kaçıran adam oydu, karşımdaydı. Uzun boylu, siyah gözlere sahip, iri yapılı ürkütücü bir adamdı. 40'lı yaşlarda gibiydi.

"Pardon" dedi. Aynı sesti. Kabindeyken bana iğne yapan adam ile aynı sese sahipti, emindim. Ama ya gerçekten hayal gördüysem? Belki de paranoya olan beynim adamın bana sert bakışlarından etkilenip senaryo yazdı. "İyisinizdir umarım..." dedi. İroni yapar gibi konuşuyordu. Paranoya beynimin, bedenimi ve dilimi ele geçirmesine izin vermeyerekten "Önemi yok, iyi günler." dedim. "Mutlu günler..." dedi. Adamdan hoşlanmıyordum, umarım bir daha karşıma çıkmaz! Sonunda çıkış kapısını bulmuştuk. Kendimi dışarı attım. Hava serindi...

Sonunda eve varmıştık. Hava kararmıştı bile. Masal da gitmişti. Sıcak çikolatamı alıp balkona çıkma kararı aldım. Uyku yok gibiydi bugün. Zaten yarın Cumartesi dilediğimce geç yatabilirdim.
Hazır evde annem yokken, yalnızlığımla baş başayken, geçmişimi düşünme kararı aldım.
Annem ile babam ayrıydı. Annemi seviyordum, çok güçlü bir kadındı. Örnek aldığım bir insandı, babamın tersine. Ege ise benden 1,5 yaş küçük olan kardeşimdi. Durmadan birbirimizle uğraşsakta seviyordum onu. Babamla kalıyordu. Babasına düşkündü, arabalara olduğu gibi. Bir ara arabasını aldığım için beni banyoya kilitlemişti ve ıslatmıştı. Manyak şey! Ama üşümüştüm yani...
Çok eğleniyorduk onunla.
3 yıl önceye kadar hayatım normaldi aslında. Ama sanki son 3 yıldır zihnimde bir şeyler dönüyormuş gibi. Biri rüya sokuyormuşçasına şeyler görüyordum. Gerçeğe çok yakınlardı. Anlam veremiyordum, annem ile babamın ayrılmasına bağlıyordum hepsini. Belki de psikolojim bozulmuştu, bu yüzdendi hepsi. Böyle olmasına Duâ ediyordum. Rüyalarımı bırakmayan adam durmadan bana melek diyordu. Melek demesi bana... Bana Barlas'ı hatırlatıyordu. Çocukluk arkadaşımı. Şimdi neredeydi bilmiyorum. Küçüklüğümüzde hep beraberdik. Ege ile maç yapınca çok kıskanırdım. Ege'den önce ben vardım diye. Ama söylemezdim. 14 yaşındayken gitti. Nereye gitti bilmiyorum. Kayboldu sanki, haber vermedi hiç. Bu yüzden sinirli gibiydim ona. 14 yılımızı beraber geçirdik ve bana haber vermeden gitti. Keşke böyle yapmasaydı. Ama dönse de dayanamazdım, keşke dönse...
Her neyse düşünmeyeceğim onu! Hep beynime yasaklıyorum onu. Böyle işte çocukluğum çok hoştu aslında. Çok eğlenceliydi. Barlas'ın babası ile babam yakın arkadaştı. Aynı sitede oturuyorduk. Ege, o ve ben çok eğleniyorduk, eskiden...
Uyku baskı yapıyordu gözlerime ama yıldızlar o kadar güzeller ki. Onları izlemekten kendimi alıkoyamıyorum. Beraber hep yıldızları izlerdik Barlas ile o yüzden hep, her yıldız bana onu hatırlatır. Şansa bak ki ismim Gece. Hatırlamamam imkansız gibi, hatırlamamakta istemiyorum zaten. Güzel bir hatıra benim için. Bir gün döneceğine inanıyorum. Bugüne gelirsek düşünmek dahi istemiyorum. Bilinçaltım benimle oynuyor. Psikoloğa gitmeliyim belki de, annemle bir ara konuşacağım bunu. Ayrıca annem demişken ismimi çok aradı mı acaba? Tamam Gece çok güzel ama, fesatlar da çok...

Sonunda kabussuz bir sabah. Hiç rüya görmedim, bu benim için takdire şayan bir şey aslında; rüyalarımı göz önüne alırsak. Elimi yüzümü yıkamak için yatağımdan kalktım ki telefonum çalmaya başladı. Kimdi sabahın bu saatinde arayan densiz!? Veya da öğlen 1 işte. Ama olsun sonuçta geç yattım yani o yüzden sabah diyebiliriz. Iyy Ege'ymiş. Bari açmayayım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra gevrek süt ikilime kavuşmak için salonda eski Türk filmlerinde sahilde koşan çiftler gibi yavaş ve romantikçe koşmaya başladım. Heyecanlandım, gevrek ve süt aklımı başımdan alıyordu, beni heyecanlandırıyordu.
"Canım gevreğim, seni sütüm ile buluşturacağım sakince bekle beni!" Süt kutusuna narince dokunarak elime aldım ki,

"Kendi kendine mi konuşuyorsun? Yoksa süt kutusuyla aranda bilmediğim bir ilişki mi var, Gece?" Ayy annem gelmişti.
"Sakın aklından geçirme, hayır, Gece yaklaşma!"
"Bekle beni anne!"
"Sütünle fantazi kurmaya devam eder misin!?"
"Hayır!" Gıdıklamak üzere koşmaya başladım. Ahahaaha...

"Beni mi özledin, koçum?"
"Abla susta beni dinle."
"Düzgün konuş ablanla, eşek sıpası seni!"
"Ben eşek sıpasıysam sende öyle oluyorsun, ah yine çok zekiyim! Biyolojim çok iyidir..."
"Keşke ilk okulda hayat bilgisinde öğrettiklerini bilseydin..."
"Her neyse işte çok zeki ve yakışıklıyım!"
"Çok konuşma da ne oldu, beni mi özledin?"
"Hayır ama özlemek kısmı doğru da ben seni değil. Bugün buluşalım anlatacağım, şok olacaksın. Bomba haberlerim var!"
"Of bir de oraya mı geleceğim!?"
"Alayım mı seni, Gece?"
"Ya bak döverim seni dalga geçme!"
"Tamam tamam hadi alırım seni, Gece."
"6'da burada ol."
"5'te hazır ol."
"Çok beklersin."
"Beklemem bak seni."
"Tamam tamam gel."

Saat 6'ya çeyrek vardı ve ben hâlâ cipslerimle yatıyorum. Neyse kalkayım bari, sonra gıdıklar beni Mazallah! Siyah dar kazağımı, ve siyah dar pantolonumu giydim. Altına da siyah spor ayakkabılarımı... Çok siyahım çünkü Ege ile buluşmak eşittir yas benim için. Çünkü ben ölmüş oluyorum. Kendi yasımı da kendim tutuyorum...
Korna seslerini duyunca merdivenlerden son hız indim. Şaka şaka ne inmesi! Tabii ki cipsimi alarak yatağa geçtim. Beklesin, köpek.

Eyvah, kapı çalıyordu!

"Nerdesin?"
"Karşındayım."
"Hadi ya görmüyordum sağ ol!"
"Görüyorsan neden sordun?"
"Gece gece delirtme beni ahahhahahahaha"
Kahkahası binada yankılandı. Öküze bak birde ismimle dalga geçiyor.

"Ege bölgesi beni neden çağırdın?"
"Bu nasıl çağırmak? Seni almaya da ben geldim."
"Hadi söyle merak ettim."
"Dur sahile gidicez."
"Tamam." Sahil zaten yakındaydı. Arabaya gerek yoktu hem yürümek güzel. Ve bedava!
Sahile varmıştık. Herhalde bana sürpriz yapacak. Veya da işi düştü. Ama hiç konuşmadı da. Bir gariplik var ama hadi hayırlısı!

Sanırım doğru düşünmüştüm. Her yere kırmızı uçan balon bağlanmıştı. Aslında Ege böyle sürprizleri pek bana yapmaz ama olsun. Çok mutluydum şu an.

"Yaa teşekkür ederim." dedim ve boynuna sıkıca sarıldım. Veya beli de olabilir. Çok uzundu yani, ben kısa değildim orası kesinde!

"Rica ederim, melek..." dedi tanıdık bir ses.

Bu ses beni hiç hoşnut etmemişti...

   
    》 》 》 》 》 》 》 》 》 》 》 

Merhabalaarrrrr, umarım bölümleri beğenmişsinizdiiirrrr. 😇🙈 Tekrardan söylüyorum, yorumlarınız benim için çok değerli. Lütfen (yerinde) eleştirilere açığım... 🤗
Hikaye daha çok bu bölümün ortasında başladı. 👍 Bu şekilde devam edecek... 👍 Sıkça bölüm yazmaya çalışıyorum. Kendimi eleştirilerinizi dikkate alarak geliştirmeye çalışıyorum. ☻✍ Umarım beğenirsiniz! 😚

Takipte kalın, umarım beğenenlerle büyük bir aile oluruz... 💪

😻❤

Sahtekar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin