üçüncü bölüm

3.6K 210 91
                                    

Kız yüzüne düşen saçlarını eliyle itmeye çalıştı, "Affedersiniz, etrafta bir kurbağa görmüş olabilir misiniz? Koyu yeşil rengi olması lazım." Onay istermişcesine yanındaki çocuğa dönünce çocuk hızla başını salladı, "İsmi Trevor!"

Kızın saçları uzun ve dağınıktı, taranmaması gerektiği halde üst üste fırçalanmış gibi kabarmış ve yüzünü istila etmişti. Birkaç saniyede bir gözlerini kahküllerinden kurtarmaya çalışsa da işe yaramıyordu. Boyu Harry'den sadece birkaç santim kısaydı, giydiği kazağın kollarını sıvamıştı ve ince bileğine bir bileklik takmıştı. Bileklik o kadar ince ve ten rengine yakındı ki gözlerinizi kısmadığınız sürece görmeniz neredeyse mümkün değildi. Eteği dizlerinin altında sallanıyor, siyah çoraplarıyla aynı yerde bitiyordu.

Çocuğun ise amatörce kesilmiş kısa kahverengi saçları tombul yanaklarını daha da belirgin kılıyordu. Endişeli küçük gözleri kırmızılaşmış yanakları üzerinde dönüp duruyor, bir cevap için kabindekilere tek tek bakıyordu. Üzerinde Ron'unki gibi bir yelek vardı; tek farkı bu yeleğin ona tam, hatta biraz küçük bile geliyor olmasıydı. 

Üçü birden başını sallayınca çocuğun gözlerinin hafifçe dolduğunu gördüler; kız derin bir iç çekip gözlerini kapattıktan sonra kapıya en yakın olan kişiye, Ron'a döndü,

"Eğer görürseniz bize getirin lütfen. Büyük ihtimalle bir kabinde oturmak yerine koridorlarda dolaşıyor olacağız," bir saniyeliğine bıkkın bakışlarını yanında kendini toparlamaya çalışan çocuğa çevirdi, "Bizi bulamazsanız da cebinize koyup okula kadar sabredersiniz umarım." Sinirli gözükmese de konuşmasındaki sıkıntı kendini belli ediyordu. Ron, Draco ve Harry'e tembelce el salladıktan sonra çocuğun kolunu yakaladı, "Gel Neville."

İkisinin koridorda tamamen kaybolduğuna emin olan Ron gülmeye başladı, "Cebimde tutucakmışım öyle mi? O sümüklü, yapışkan şeyi hayatta cebime koymam!"

. . .

Öğrenciler, trenden inince son anda giydikleri formalarına veya etrafa alışma fırsatı bulamadan dev gibi bir adam tarafından kayıklara yönlendirilmişlerdi. Karanlık, karşılarındaki okuldan saçılan ışıklar ve botlarındaki fenerler tarafından kesildiği halde okulun altındaki kayalıkları saran sisten dolayı fazla bir şey görülmüyordu. Kayıklarda mırıldanılan birkaç soru dışında sessizlik hakimdi; sakin suyun sesi dışında bir şey duyulmuyor, herkes çevresini izliyordu. 

Okulun içine adım attıkları anda ise büyük kapıların önündeki merdivende beklemeleri söylenmişti. İçeriden gelen yüksek sesler sabırsızlıkla ve yorgunlukla ayakta dikilen öğrencilerin dikkatini çekmiş, birkaç kişinin öne geçmek için itişmesine yol açmıştı. O sırada Harry birkaç basamak aşağıda, trende yanına gelen kızı gördü. Bu sefer Neville diye seslendiği çocuk yanında değildi. Olabildiğince fazla arkadaş edinme hedefiyle ona yaklaştı,

"Merhaba, arkadaşının kurbağasını bulabildin mi?"

Hermione iç çekip gözlerini devirdi, "Maalesef hayır, sanırım hâlâ onu arıyor." 

Birkaç saniye süren sessizlikten sonra Harry elini uzattı, "Ben Harry." Sıcak gözükmeye çalışarak tüm dişleriye gülümsedi ve kız başta tedirgin olsa da sonra sıkıca Harry'nin elini kavradı, "Hermione." Harry, tam Hermione'yi konuşmaya çekmek için soru soracakken karşılarındaki kapılar yaşlı bir adam tarafından açıldı. Yüzünde, etrafındaki her şeyden tiksindiğini belli eden bir ifade vardı; kambur duruyordu. Kapıların açılmasıyla boğuk sesler bin kat daha canlanmış, kahkahalar birinci sınıf öğrencilerin kulaklarını doldurmuştu. Yemekhane olduğu anlaşılan ışıklı salona girdiklerdine, tavanda kendi kendine asılı duran mumlara bakan birkaç kişi takılıp sendelemişti. 

What If?/Harry Potter Fanfiction (güncellemede)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin