onuncu bölüm

1.2K 83 4
                                    

Karanlık koridorlarda tam olarak nereye gittiklerini görmeden koşan ikilinin tek rehberi, çok uzaktan ilerleyen ve onlara yol gösteren ayak sesleriydi. Arkalarında bıraktıkları karmaşanın ve betona çarpan ayakkabılarının gürültüsünden zihinlerini uzaklaştırmak için tüm odaklarını kullandıklarından, onları cübbelerinin şapkasından yakalayan eli fark etmemişlerdi. Kopardıkları ufak çaplı telaş çığlığı, anında onları yakalayan kişi tarafından susturulunca ise bunun tanıdık bir ses olduğunu fark ettiler. 

Fazla tanıdık.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

Cevap vermeden önce hızlıca birbirlerine göz atan Ron ve Harry, doğruyu söyleyip söylememek hakkında düşünürken yalan uydurmak için vakitleri olmadığı kararına varan Harry, "Draco'yu William'dan ve Ruh Emicilerden kurtarmaya." diye itiraf etti.

Karşılarında dikilen ve hâlâ cübbelerindeki sıkı kavrayışından vazgeçmeyen Hermione derin bir nefes aldı ancak artık onlara bağırmak için kendini fazla bıkmış hissediyordu. Ayrıca, gerçekten şaşırdığı söylenilebilir miydi ki?

Yüzünün buruşmasından anlaşılacağı üzere kendini bile hayal kırıklığına uğratacak bir karar vermek üzereydi; bunları söylediğine inanamıyormuş gibi hızlıca "Birisi tarafından yakalanırsak Hogwarts'da okuyacağım yedi yıl boyunca size bir daha asla yardım etmem." dedi ve ikisinin de yakalarını bıraktı.

Bu ani hareketin etkisiyle hafifçe öne tökezleyen Ron ve Harry, hızla yürümeye başlayan Hermione'yi kaybetmemek adına sadece bir anlığına dikildikten sonra birbirlerine inanmayan gözlerle bakarak onu takip etmeye başladılar. 

Hermione, ikisinin de arkasından geldiğine emin olunca konuşmaya devam etti,

"İkisini de Ruh Emicilere ulaşmadan önce bulmalıyız. Eğer onları işin içine girmeden durduramazsak ölebilir, veya daha kötüsü, kovulabiliriz.

Ron hafifçe Harry'e doğru eğilip ağzının kenarıyla, "Önceliklerini tekrar gözden geçirmeli." diye fısıldadı. 

Hermione, ona bunu duyduğunu belirten bir bakış attıktan sonra bunun için yeterli vakitleri olmadığını hatırlayıp önüne döndü. 

Bahçeye vardıklarında birkaç saniye duraklamaları gerekti. Dışarının içerisiyle neredeyse hiçbir farkı yoktu; gökyüzündeki siyah bulutlar yüzünden etraf kapkaranlıktı ve daha ilkbaharda olmalarına rağmen kendi düşüncelerini bile duymalarını engelleyen güçlü bir rüzgar esiyordu, öyle ki ayaklarını yere tam basmaları için birbirlerinin kollarına yapışmaları gerekti. 

Az kalsın neden buraya geldiklerini unutan Ron ve Hermione'yi içine girdikleri transtan çıkaran Harry'nin bağırmasıydı.

Rüzgarın sesini boğacağından emin olduğundan tüm gücüyle Draco'yu çağıran Harry, sesini olabildikçe uzağa iletebilmek için ellerini ağzının etrafına sarmıştı.

Gözlerini neredeyse kapatacak kadar kıstığı için birkaç metre öteden onlara doğru koşan Draco'yu ve onu takip eden William'ı, Draco tüm gücüyle ona çarpana kadar göremedi.

İkisi de yere düştüklerinde kaç haftadır konuşmamış olmaları çoktan unutulmuş gibiydi. 

Harry'nin üzerine düşen Draco altındakinin yüzünü iki elleriyle kavramış, gözlerini ıslatan yaşlarla onu inceliyordu,

"İyi misin?! Harry bazen çok çok aptal olabiliyorsun, niye peşimden geldin? Ya başına bir şey gelseydi? Ben- Ben William'la konuşmaya çalışıyordum."

Harry cevap vermeye fırsat bulamadan lafı tekrar kesilmişti,

"Özür dilerim. Ron'u kıskandığım için, William'dan nefret etmemize rağmen inatla onunla takıldığım ve bunu gözüne soktuğum için,"

Arkada dizlerinin üzerine eğilmiş nefesini toplamaya çalışan William'ın itiraz bağırışını kimse umursamadı,

"Gereksiz yere kavga çıkardığım için, seni bir bakımdan buraya sürüklediğim için -ki neden hâlâ böyle bir aptallık yaptığını anlamıyorum, sana zarar gelseydi-"

Draco'nun telaşla başladığı konuşmanın yakın bir zamanda sona ermeyecek olduğunu anlayan Harry ellerini kaldırıp Draco'nun pozunu taklit etti.

Yüzüne dokunan soğuk ancak bir o kadar da zarif iki elin hafif dokunuşunu hisseden Draco'nun gözleri fal taşlarıymışçasına büyümüştü. Söyledikleri, sesinin kısılarak kaybolmasıyla boğazında kalmış ancak ağzı bu sefer de şaşkınlıktan açık kalmıştı. 

Tam o anda nasıl oturduklarını fark etmişçesine ayaklanmaya çalışıp yanaklarının hızla kızardığını hissetse de hâlâ yüzünü bırakmayan eller buna fırsat vermemişti. 

"Ben de özür dilerim," diye başlayan Harry'nin gözlerindeki ifade o kadar nazik, yüzündeki hafif gülümseme o kadar tanıdık ve anlayışlı, ellerinin yüzündeki ağırlığı o kadar yeni fakat yumuşaktı ki Draco, sözlerinin de etkisiyle gözlerinden birkaç damla yaşın aktığını hissetti. 

Harry baş parmaklarıyla yaşların arkasında bıraktıkları şeffaf izleri silerken devam etti,

"Senden kaçtığım, konuşmamıza fırsat vermediğim için üzgünüm. Ama peşinden koşmak zorundaydım, çünkü senin başına bir şey gelseydi ben-"

Etraflarını çevirmiş grubun varlığını unutan Harry ve Draco'yu oldukları ana geri çeken, William'ın bir anda asasıyla öne atılmasıydı. Artık kafalarını tamamen gökyüzüne çevirmiş olan herkes, yavaşça onlara doğru ilerleyen Ruh Emicilerin yeni farkına varmıştı.

Draco ayağa atılıp düşünmeden eliyle Harry'ninkini kavradı, "Gitmemiz lazım. Birine haber vermeliyiz; ben denedim ama William'ı biz ikna edemeyiz. Gerçekten ne yaptığını bilen biri gerek."

Harry, Draco'nun gözlerine baktığında sarsılmaz bir ifadeyle karşı karşıya gelmişti. Söyledikleri üzerine bir an bile düşünmeye gerek duymadığını biliyordu, Hermione ve Ron'a dönüp başını salladı.

Okulun içine doğru koşmaya başlarken göz ucuyla William'a baktığında onları çoktan unuttuğunu ve asasını hazırladığını görse de ifadesinde yüzey almaya başlayan endişeyi gördüğünde hızlı olmaları gerektiğini anladı. 

y.n. bölümü yazarken/editlerken hayatımdan kaç yıl eksildi ama umarım araya sıkıştırdığım fluff kaç bölümdür devam eden angst'i ve baya geç gelen güncellemeyi unutturmak için yeterlidir 😭😭

aklımda bölümlerin kalanı için az çok bir plan var, her ne kadar şu an orijinal olaylardan azcık uzaklaşsak da böyle daha çok hoşunuza gideceğini düşünüyorum

bir sonraki güncellemede görüşmek üzere

What If?/Harry Potter Fanfiction (güncellemede)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin