👉Bölüm 1👈

27 9 24
                                    

"Makyajı akıyor farkının, herkesleşiyorsun."
-Özdemir ASAF-

İstemsizce kapattım sırdaşımın kapağını. Seri bir hareketle döşeğimin altına koydum ve içeri geçtim. Vaktin geç olmasına rağmen hala evimizde kuru bir kalabalık vardı. Sevgili üvey annem Meftun hanım halen babamın arkasından ağıt yakıyor. Sessizce, üzerimde gezinen kinci gözlere aldırmadan bir köşeye oturdum. Ama oturmamla kalkmam bir oldu.

"Sabahtan beri oturuyorsun. Kalk da biraz insanlara hizmet et."

Daha adını bile bilmediğim teyze, kolumdan tutup mutfağa sürüklemeye başladı. Kolumu hızla onun elinden kurtardım. Rezillik çıkmaması için susup mutfağa geçtim ve elime tutuşturulan tepsiyi bahçeye götürdüm. Önünde helva olmayanlara teker teker helva dağıtmaya başladım. Kimi insanlar sandalyede oturuyor, kimileri ise ayakta dikiliyordu. O sırada birinin gözünü üzerimde hissettim. O yöne doğru çevirdim bakışlarımı.

Ve bam.

Zengin, kırklı yaşlardaki talibim gözünü kırpmadan bana bakıyor. Hatta kesmek deyimini tam anlamıyla yaşatıyor diyebilirim. Gözünü üzerimden çekmesi için dik dik suratına baktım. Ama bırak gözlerini çekmeyi daha bir derin bakıyor. 'Neyse' diyerek önüme döndüm. O sırada birisinin omzuma çarpmasıyla tepsiyi düşürmem bir oldu.

"Kızım önüne baksana!"

"Pardon amca." Bahçedeki tüm gözler bize döndü. Aferin Alçin. Sırasıydı rezilliğin. Adam söylene söylene içeri girdi. Ben de yerdekileri toplayıp mutfağa götürdüm. Mutfakta da birkaç işi hallettikten sonra salonun bir kenarına sandalye koyup oturdum.

Kimisi günlük hayattan konuşuyor, kimisi Meftun'u sakinleştirmeye çalışıyor, kimisi ise babamın arkasından konuşuyordu. İnsanlar gerçekten garip. Anlamak zor. Beyinleri ayrı, ruhları ayrı bir karmaşa. İnsanoğlu, gösterişi gerçekten seviyor.

"Kızım sen niye adamın arkasından hiç gözyaşı dökmüyorsun? Baban değil mi o senin?" Komşumuz Hatice teyzenin söyledikleriyle resmen dumura uğramıştım. Bişey diyemedim. Hatice teyzeden başka benimle babam hakkında konuşan olmamıştı. Sanki ölen benim babam değildi. Insan bir baş sağlığı dilerdi yahu. Ben tam bunları düşünürken yine komşumuz olan ve benim yaşıtım olup benden her anlamda daha şanslı olan kendini beğenmiş Asu'nun sesini duydum.

"Alçin, canım başın sağolsun. Duyduğumda çok üzüldüm. Koşarak hastaneye geldim ama geldiğimde ölmüştü adamcağız." Hm demek koşarak hastaneye geldin. Anlıyorum. Şimdi senin kafanı bir güzel duvara gömmek vardı ya neyse. Bu kadar sahte de olunmaz be kızım. Bir de söylerken gülümsemesi yok mu, tam kürekle vurmalık. Ama biraz daha profesyonelleşmen gerek bebeğim. Söylediklerine karşı sadece başımı salladım içimde kopan fırtınalara rağmen.

Geri kalan saatleri hizmet ederek ve insanların dedikodularını dinlememeye çalışarak geçirdim. Kaç saattir uyumuyordum ama gözümde gram uyku yoktu. Uyku bile ölüme saygılıydı. İnsanlar evlerine dağıldıktan sonra dağınık yerleri toparladım. Meftun kanepede uyuyakalmıştı. İnsanlık görevi diyerek üzerine battaniye örttüm.

Sonra durumu fırsat bilip son bir kez veda için babamın odasına yöneldim. İçeri girdim. Odada kasvetli bir hava vardı. İçim huzursuzluk ve tedirginlikle doldu. Cenazeden dolayı olduğunu düşündüm.

YARALI BEDENLERDE KANAYAN RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin