GİRİŞ

43 9 17
                                    

                                ♾♾♾

4 Kasım 2015 Mersin.

Yaşlı adamın ruhu, artık beden denen eskimiş, paslanmış kıyafetinden kurtuluyordu.

Kafesinin içinde çırpınmaktan yorulmuş olan kalbi, artık sonsuza dek dinlenmeye hazırlanıyordu.

Kesik solukları, havayı yırtarcasına keskin çıkıyordu ağzından.

Yaşlı adam, başını  buz  gibi koltuğun koluna yasladı.

Kalp krizi geçirdiğinin farkındaydı, ama bırak karısına seslenmeyi, ağzını açacak güç bulamıyordu kendinde.

Vücudu uyuşmaya, gözlerinin önünde karaltılar belirmeye başlamıştı.

Bekledi umudun çürük ipine tutunmaya çalışarak. Sonra bir çığlık duydu.

Ses yakındı, ama bir o kadar da uzak...
Gücünün son demlerini kullanarak sesin geldiği  yöne çevirdi başını.

Karısının transa girmiş bakışlarını görünce bir kez daha nefret etti kendinden.

Keşke ölmeden önce herşeyi açıklayabilseydi...

Ama keşkeler bir işe yaramıyordu işte.

Özellikle söz konusu karısı ve kızı olunca...

Onun minicik kalbinin şaşkınlıktan ve korkudan nasıl titrediğini görür gibiydi...

Azraili beklerken uzun uzun baktı karısının gözlerine.

Çaresizliğin kuyusuna düşmüş, orada boğulan  gözlerine...

Zorla da olsa bir tebessüm kondurdu yüzüne.

Melek onun ruhunu almadan önce sadece 'elveda' diyebildi karısına.

Elveda...

                               ♾♾♾

5 Kasım 2015

Sevgili günlük,
Sonunda sana içimi dökmeye başladım. Her ne kadar değişik bir zamanda da olsa...

Belki dertlerimi anlatacak bir sırdaş arıyordum kendime, seni buldum. İnan bana, anlatacak o kadar çok şeyim var ki yazıya dökemediğim. Mesela dün. Canım'dan çok sevdiğim adam öldü.

Dinçer KANEL.

Şimdi ise sadece bir isim... Belki göstermiyordu sevgisini. Saçlarımı okşaması gereken elleri yanağıma tokat oluyordu. Ama biliyordum sevdiğini.

Sadece beni isteyen 'zengin' bir arkadaşıyla evlenmedim diye böyle davranıyordu biliyorum. Yoksulluk başa vurmuş tabi. Gözü kör olmuş adamın. Neyse ölünün arkasından konuşmayalım daha fazla.

Bugün babamın cenazesi için onlarca kişi gelmişti barakadan bozma evimize.  Gelmişler ama ne geliş!? Sanırsın sosyete cemiyetinden hanımlar. Yalandan gözyaşı.. Her tarafa iğrentiyle ve acımayla bakan gözler..  O an tekrar anladim.Ben küçükken dünya daha güzeldi. Bilmiyorum belki bana öyle geliyordu ama güzeldi işte.

Herkes timsah göz yaşları dökerken bir damla akmadı o tuzlu su benim gözümden. Sahteliğe lüzum yoktu. Birtanecik 'üvey' annem ise kendini yerden yere atmış, durmadan babamın adını sayıklıyordu. Sanki geri gelecekti. Peh! Sen onu külahıma anlat. Yaşı kırkı geçmiş ama huy değişmemiş. Hala aynı oscarlık performans.

Yoksulluk gerçekten başa bela be günlük. Babam neden öldü sence? Çalıştığı fabrikada hava kirliliği oldukça üst seviyede. E babam da yaşlı adam. Zorlamış kalbi, sonra da dayanamayıp evde yığılıp kalmış. Tabi ben okuldayım. Eve bir geliyorum üvey annem öylece dikilmiş yere bakıyor. Ne olduğunu soruyorum cevap yok. Yanına gittim işte o zaman dünya başıma yıkıldı. Babam yerde baygın. Hemen ambulansı aradım ama iş işten geçmişti.

Sonra birden saçımda bir acı hissettim. Kendimi yerde buldum. Ne olduğunu anlamadan yanağıma bir tokat indi. Üvey annem çıldırmış bağırarak bana saldırıyor. Neymiş? Herşeyin sorumlusu benmişim. O adamla evlenseymişim böyle olmazmış falan filan. Yalnız adam da en az  kırk yaşında.

Neyse. Bu sene üniversite sınavları var. Ne yapacağımı inan bilmiyorum. Sınavlara girmek bile çok uzak geliyor gözüme. Ama sonra hatırlıyorum öz annemin küçükken bana söylediklerini. Mimar olmamı isterdi. Kendi evimi kendim yapayım...
Şimdi çok uzak o hayaller. Ama boşuna dememiş Einstein fırsatlar zorlukların göbeğinde yatar diye. Umarım haklısındır Albert amca.

Neyse kendine iyi bak günlük. Çünkü birkaç gün daha yazamayacağım sana. Şüphe çekmemem gerek. Durumlar bariz. Kendine iyi bak tek arkadaşım, sırdaşım.

Alçin KANEL.





YARALI BEDENLERDE KANAYAN RUHLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin