ÖRS SESLERİ

6 0 0
                                    

Güneşin kavurucu sıcağı, derimin altındaki kemiğe kadar etkisini hissettiriyor, iliklerimi kavurmak için adeta can atıyordu.Buna daha fazla katlanmamak için, evlerin gölgesinden yürümeye başladım.Ara,sokaklardan gelen çocuk sesleri, belirli bir ritim tutturmuş, melodiyi andıran ritmiyle kalbimi okşuyordu.Hemen arkamdan gelen nal sesleri, at arabasının haberini veriyordu.Sağıma doğru çaktırmadan bir bakış attım.At arabası hemen yanımdan geçti, köylü görünümlü adam arabanın arkasında süt bidonlarıyla, sanırım evine gidiyordu.Süt... şimdi bir çanak dolusu süt, küçük bir tabak bal ve fırından yeni çıkmış bir ekmek parçası olacaktı ki, değmeyin keyfime.Kafamda türlü düşüncelerle demirci dükkanın önüne geldim.Yaz sıcağı, Suphi Usta'yı kavurmuş olacak ki, kapı açıktı.Selam vererek içeri girdim.Suphi "Aleyküm selam." diyerek karşıladı.Körüğün başından ayrılıp, dinlenme köşesine çekildi.Her ne kadar dükkanın ismi Demirci dükkanı olsa da, Suphi bu dükkana estetik bir zevk katmıştı.Tavandan sarkan iplere dizilmiş renkli boncuklar, masanın üzerindeki demirden figürler, dinlenme köşesine asılmış mütevazi, sade bir tablo... Duvar kenarında, körüğün üfledikçe harladığı ateşin kızgın nağmelerle dövdüğü tuğlalardan örülmüş eritme ocağını görmesem, buraya demirci falan demezdim.Suphi'nin yanına doğru ilerledim, sandalyeye oturdum."Bu sefer ne yapıyoruz?" diyerek muhabbeti başlattı.Zaman kaybetmeden, yanımda getirdiğim siyah bez torbadaki kalıbı çıkardım.Bu sadece bir tanesiydi, kırkdörtlük çekirdek kalıbı.Dikkatlice masaya koydum."Bunları bir an önce dökmemiz lazım.Başarabilir misin?" diye sordum.Bıyık altından gülümsemiyle,"Bu bizim mallardan değil, yabancıya benziyor.Bizimkilerden daha kolay dökeriz, erit deliklerden kalıba akıt, soğut ve zımparala.Bu kadar basit." dedi.İçimi bir anda huzur kapladı.Gözümdeki ışıldıyı görünce anlatmaya devam etti."En güzel zaman, gece olacaktır.Sizinkiler de yardım eder ise bu işi olabildiğince çabuk bitirebiliriz.Bunun için bekçiden izin alabilir misin ? Gece dükkan dışına taşan sesler yüzünden başımız belaya girmesin." dedi."Merak etme." dedim.Suphi, ocakta kaynayan çayı masaya getirdi.Önümdeki yaldızlı, işlemeli cam bardağa çay doldurdu.Kendi bardağına da doldurduktan sonra sandalyeye oturdu.Biraz daha lafladıktan sonra, artık kalkmaya karar verdim.Sandalyemden kalktım, sandalyeyi düzelttim, Suphi'nin elini sıkıp "Kolay gelsin." dedikten sonra dükkanı terkettim.Eğer bu silah ve mühimmat işi de halledilir ise, bizim için büyük kolaylık olacaktı.Kana susamış kötü varlıkların hakkından gelebilmek için edindiğimiz silahlar, birer mühendislik harikası idi.Amerikalıların silah teknolojisi, Osmanlı'dan oldukça ilerde olduğundan, satın aldığımız silahlara verdiğimiz paraya zerre acımıyordum.Piştov ve mavzerler oldukça yavaş ve hantaldı, lakin Amerikan yapımı Winchester ve Henry tüfekler isabet ve hız olarak bize büyük bir avantaj sağlıyacaktı.Remington ve Smith&Wesson altıpatlarlar ise isabet ve menzil olarak tatmin ediciydi.Karşımızdaki varlıklar gerçekten hızlı idiler, lakin silahla onları haklayabiliyorduk.Uyduruk piştov ve tüfeklere bile av olan kana susamış canavarlar, bu silahlar karşısında oldukça çaresiz kalıcaklar idi.Düşüncelerim düşünceleri açarken, eve geldiğimi farkettim.Sokak kapısından içeri girdikten sonra, kapıyı kapatıp yukarı doğru ilerledim.Kapıda beliren Anieli, beni eliyle içeri buyur etti."Silahlar gerçekten inanılmaz! Mekanizmaları, kaplamaları, mühimmatları.. hepsi inanılmaz!"."Buna gerçekten sevindim.Kaç gündür ava çıkamadık, biraz daha paslanırsam hurda olabilirim.Birtakım istihbaratlar, tehditlerin yakınımızda olduğunu gösteriyor." "Tamam dayı.Ne zaman istersen çıkarız.Canavarın tepesine biner ve bam! yere sereriz." Anieli sözlerimden hoşnut olmuş olacaktı ki, hevesle "Şu mermi işini çabuk hallet.Tehditler artıyor.Ölüm vakaları artmadan şu yeni silahlarla bu olaylara son vermeliyiz." dedi.Onu dikkatlice süzdüm.Bugün hafif salaş ve rahat bir pantolon, bol gelen beyaz bir gömlek giymiş, boynuna istavrozu asmayı ihmal etmemişti.Saçını sakalını düzene sokmuş, fötr şapkasını kafasına geçirmişti.Zamana ne kadar karşı koymaya çalışsa da, kırkını geçmişti.Eğer alacalı sakalları olmasaydı, vücudu onu genç gösteriyordu.Şu haliyle bile sokakta üç bilemedin dört serseriye haddini bildirebilirdi.Yorgun bir şekilde mutfağa geçtim.Sandalyeye oturup, dışarıyı gözledim.Güneşin mesaisi bitmiş, vardiyayı Ay'a devrediyordu.Rüzgar, bulutları önüne katmış sürüklüyordu.Bu işaretler, beni uyumaya itmişti.Günün yorgunluğu, kaslarımdaki tüm enerjiyi çekmiş, beynime uyumam için baskı yapmaya başlamıştı.Salona doğru ilerledim, "İyi geceler." dedikten sonra uyumak için, odama girdim.Belimdeki altıpatları masamın üzerine koydum, kemerimdeki bıçağı yanına yerleştirdim.Kemerimi sandalyeye astım.Pantolonumu çıkarıp, uyku için kullandığım bol kumaştan yapılmış siyah altlığımı giydim.Gömleğimi çıkardım ve askıya astım.Üzerime birşey girmeden yatağa uzandım.Odamın kapısı kapalı olduğu için rüzgar içeri giremezdi, bu yüzden hastalık riskim yoktu.Yastığımı düzelttim ve uyumak için pozisyon aldım.En son, yarınla ilgili planlar yapıyordum.Dalmışım...

Güneşin ilk ışıkları, odamı anlamsız karanlığından kurtarmaya başlamıştı.Serin hava, çıplak sırtımda etkisini hissettiriyor, tüylerimi ürpertiyordu.Dışarıda bir kaç çocuk, ellerindeki oyuncakları yere vurarak, "Tak tak tak!" şeklinde ses çıkarıyorlardı.Tak, tak tak... Yoo, hayır! Bu sesler dışarıdan değil, odamın kapısından geliyordu.Bezgin bir adam sesi, tıkırtılara eşlik etmeye başladı."Anlaşıldı, senin uyanmaya niyetin yok." Uyku sersemliğimden kurtulmaya çalışarak, " Hemen geliyorum." diye yanıtladım.Anieli, beni kahvaltı için çağırıyordu.Üzerimdeki ince örtüyü itekleyerek kalktım.Altımdaki pijamayı çıkarıp, pantolonumu giydim.Sandalyenin üzerindeki kemeri bağladım, askıdaki gömleği üzerime geçip düğmelerini ilikledim.Odamdan çıkıp, mutfağa ilerledim.Anieli, kahvaltı masasına oturmuş, beni bekliyordu.Üzerinde, evde giydiği salaş, ince bir kazak, altında ise pijama vardı.Şapka takmamıştı."Eline sağlık dayı." diyerek masaya geçtim."Umarım sağlıklı olurlar, en azından tetiği ezecek kadar." dedi."Olur elbet, daha çok tetik ezersin sen." Sahanda hala fokurdamakta olan kızgın yağın üzerindeki yumurta iştah açıcı görünüyordu.Tabağa özenle dilimlenmiş peynirler, yağında yuvarlanan zeytinler de sofraya neşe katmışlardı.Anieli bir bardak kahvesini eline almış, pencereden dışarıyı seyrediyordu.Güzel bir kahvaltı etmeye ihtiyacım vardı, bugün yorgunluk beni durdurmamalıydı.Yiyecekleri karnıma iyice depolayıp, masadan kalktım."Masayı ben toplarım.Çok beklemeden mermi işini hallet." Anieli mermilerin bir an önce basılmasını istiyordu.Onu anlayabiliyordum, çünkü gümüş mermiler bize çok yardım edecekti.Odama geçtim.Masanın üzerindeki yeni yağlanmış, kaplaması göz alan altıpatlarımı belime soktum.Bıçağımı da kılıfına sokup, evden çıkmak için kapının önüne geldim."Ben çıkıyorum." dedikten sonra kapıyı açtım, merdivenleri hızla inip kendimi sokağa attım.Cebimden çıkardığım sigarayı dudaklarımın arasına sıkıştırdıktan sonra, diğer elimdeki çakmakla sigarama hayat verdim.Tütünün verdiği anlık keyifle adımlarımı daha hevesli atmaya başladım.

Dükkan kapısının kilidini açıp, içeri girdim.Arka kısıma geçtim.Çocuklar benim geleceğimi bildikleri için, kapı açılınca tepki vermediler.Kafamla selam vererek, masaya geçtim.Planı bir an önce anlatmalıydım.Kaybedicek zamanımız yoktu."Gece Suphi'nin dükkanında imalata başlıyoruz.Sabaha kadar külçelerin hepsini eritip, soğumaya bırakacağız.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 19, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YARGISIZ 1890Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin