Çadır

666 68 12
                                    

Savaş insanlık tarihinde görüldüğü kadarıyla hiç eksik olmamış bir değişmezdir. 

Bir tek veya milyon, fark etmezdi. Çünkü birinin ölümü her birinin ölümü gibiydi. Çünkü her insan bir evrendi ve her ölüm evrenin sönüşü demekti. Bu yüzden tek masumun dahi öldüğü yerde hiçbir haklı gerekçeden söz edilemezdi. 
Savaş insanı canavarlaştırıyordu ve insanın insana ettiğini kimse kimseye etmiyordu.

Savaşın temel prensiplerinden biri olarak her zaman yüksek yeri ele geçirmek gerekir. Bu, teoride görüş alanı sağlar. İngiltere 1. Dünya Savaşı'nda işgal ettiği yüksek petrol bölgelerini elinde tutmaya çalışıyordu, Hitler'in yönetiminde olan Nazi Almanyası ve diğer Miher devletlerin baskıları gün geçtikçe zayıflasa da etkilerini hala gösteriyordu.

*-*-*

İnsanlık tarihinin en kanlı savaşının ortasında sıkışıp kalmışlardı. Ne kadar stratejik alanla ilgilense de yeri geldiğinde eline silahını alıp cepheye inmekten çekinmiyordu Sherlock. Patlak veren savaş belki de en çok onu yıpratmıştı.

Bilinci yerine geldiğinde henüz gözlerini dahi açamadan burnuna gelen ilaç kokularından yerini rahatlıkla saplayabilmişti. Revirdeydi. Savaş alanının belki de en korunaklı ikinci bölgesiydi revir. Fakat en rahat bölgesi olmadığı kesindi. Burada her saniye birileri ölüyordu. Her saniye acının ve feryatların yükseldiği yerdi burası. Cephe kadar kanlıydı.

Gözlerini hafifçe araladı. Başında bekleyen hemşire hızla doktora seslendi.

"Dr. Watson! Yaralı uyandı."

Kısa boylu atletik vücutlu elleri kan içerisinde yeşil gözlü bir adam yaklaştı yanına. Eli Sherlock'un alında kaşlarının üzerinde duruyordu. Tepkilerini ve bilincini ölçtü.

"General Holmes, ben Dr. Watson. Kendinize gelmemize sevindim."

Sherlock anımsamıştı bu yüzü. Cepheden onu taşıyan doktordu bu adam.

Sherlock, boğazından çıkan hırıltılar eşliğinde birazcık su istemişti. Doktor, hemşireye bırakmadan Sherlock'a su içmesinde yardımcı oldu.

"Birazdan sizi çadırınıza taşıyacaklar. Yaralarının tümüyle kapanana kadar çadırdan ayrılmamanızı rica etmek zorundayım."

Bu zor bir istekti. Bir askerin cepheden uzak kalması imkansız bir durumdu. Fakat Sherlock'un karşı çıkmaya hali yoktu ufak bir baş hareketiyle doktoru onayladı. Doktor selama durduktan sonra yanlarından uzaklaşıp diğer hastalarla ilgilenmeye başladı. Onu taşıyacak askerler gelene kadar doktorun işini yaparken ki marifetlerinden gözünü alamamıştı. Bu adam her ne yaparsa yapsın eline yakışacak cinsten birisiydi. Güler yüzü insanı kendisine çekmekte oldukça başarılıydı. Yüz hatları, şekilli omuzları, ufak fakat güzel elleriyle sürekli yanında bulunma isteği uyandırmıştı Sherlock da. Askerler gelip onu sedyeye yerleştirdiklerinde doktorda generalin uzaklaşmasını seyretmekteydi. Bu uzun boylu adamın kendine has bir aurası vardı. Bu inkar edilemez bir gerçekti.

*-*-*

Uyku dinlendirici olduğu kadar yorucu bir aktiviteydi Sherlock için. Saatin kaç olduğunu, savaşın durumunu ve kaç gündür çadırda bulunduğunu merak ediyordu. Merak ettiği şeyler arasında bir de Doktor Watson bulunuyordu. Neden merak ediyordu neyini merak ediyordu bilinmez ama her gözlerini açtığında aklına dolan o simayı merak ediyordu. Sürekli gelen hemşireden öğrenebildiği kadarıyla doktor cephede yaralı askerlere ilk müdahaleyi yapıp onları revire yönlendirmede çalışıyordu.

Sherlock uzun sürenin ardından ilk defa ayağa kalmış bacağına yüklenmeden çadırının içinde bir kaç tür atıyordu. O sırada beklemediği bir şey oldu içeriye Dr. Watson girdi.

All of MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin