Watson çıldırmış gibiydi, fakat bunun farkında olmayacak derece de kafası karışıktı. Öyle ki çıldırmış olan kişinin karşısındakinden başkası olmadığını düşünüyordu.
"Bay Holmes! Çıldırmış olmalısınız! Ne demek bir gizli görev? Daha bana ne yapmam gerektiğini bile söylemiyorsunuz!"
Sherlock oturduğu sandalyeden hışımla fırladı, ceketini etekleri havada savrulurken başına o hiç sevmediği Genaral şapkasını taktı.
"Doktor Watson, siz panik anında oldukça iyi tepkiler veren bir doktorsunuz." Çadırın içerisinde dolanırken eline aldığı piposunu ince dudaklarının arasına yerleştirdi, kibritini çakıp tütünleri ateşe verdikten sonra derin bir mefes çekip gri ve zehir kokan dumanını havaya üfledi. "Sizi gözlemledim Doktor Watson, söylediğim gibi eğer yapacaklarımı önceden öğrenirseniz, panik yaparsınız ve bu bizi felaket bir sonra ulaştırır."
"Üzgünüm Genaral, ben bir doktorum. Buraya askerlerin yaralarını iyileştirmeye geldim. Başka bir görev için değil." John Watson, sıktığı ellerini bir açıp bir yumruk haline getiriyordu. Odada durmadan sanki bir şey arıyormuşcasına gözüken herifi izlemekten gözleri yorulmu, dikkati dağılmıştı. O bir doktordu, onun suikast görevlerine gitmesine ne gerek vardı ki?
Sherlock büyük bir gürültüyle olduğu yerden dönüp doktorun üzerine doğru yürümeye başladı.
"Doktor Watson! Doktor John Watson!" Piposunu yeniden dudaklarına yerleştirip alkışladı, ardından pipoyu tekrar dudaklarında çekti. "Siz Doktor Watson, inatçı bir adamsınız. Fakar unutmayın, ben emirleri İngilterenin ta'kendisiden alıyorum." Evet, normalde hiç hoşuna gitmeyen bir şeydi abisinin yetkilerini kullanmak. Fakat, savaş alanı pisliklerin dolduğu bir yerdir. Ve Sherlock elini kire bulamaktan asla çekinmez.
*-*-*
Watson neye uğradığını şaşırdı. Önünde ki uzun boylu, keskin hatlara sahip olan adam ona bir gizli görevde yardım talep etmişti(!) Fakat Watson kendimi askeri şeyler için yeterli görmüyordu. Onun işi hastalarla ilgilenmekti, bunun için eğitim almıştı.
Ufak aynasında üzerine düzeltti. Üstündekiler Alman ünüformasıydı. Bunu neden giyindiğini bilmiyordu. Aslında bu görevde ne yapacağını da bilmiyordu. O sadece ona verilen emirlere uyacaktı. Sadece bir kaç haftadır hastası olan adama yeniden döndü."En azından bir kaç bilgi verseydiniz. Daha iyi olurdu, General."
Sherlock başını salladı ve üzerinde ki üniformayı işaret etti.
"Sen bir Almansın. Kendini bunu inandır ve ona göre davran."
"Ama ben bir Alman değilim! Almanca bile bilmiyorum."
"Ben sana balıksın dersem, sen balık olursun. İnsan beyni aptaldır. Özellikle kandırılmaya açık olanlar. Bunu başaracaksınız Bay Watson. Size inanıyorum. Ve onlara sizin dilsiz ve sağır olduğunuzu söyleyeceğim. Bu yüzden endişelenecek bir şey yok."
John, Sherlock'un söylediklerinden alınmalı mı yoksa gurur mu duymalı bilemedi. Kafasında ki karışıklıkları bir kenara atıp yanında ki adama güvenmeyi tercih etti.
Farkında değildi olması da ihtimaldızdı. Böyle bir durumda durup da analiz yapmak onun değil Bay Holmes'un işiydi. Aksiyonun içine dalmış olsalar dahi panik halde hissetmiyordu kendini, yanında ki yüze dikkatlice baktı. Her zaman geriye doğru taralı saçlarından bir kaç parça alnına düşmüştü. Yeni traş olduğu gün gibi ortadaydı. Keskin yüz hatları iyice belirginleşmiş. Zaten ince olan dudakları biraz da kıvrılmıştı. John Watson farkında değildi ama bu adamın yanında daha önce hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu. Hiç olmadı kadar odaklanmış ve kendinden emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
All of Me
ActionSilah sesleri ve insan parçaları geceyi kana bularken John Watson ve Sherlock Holmes kendi içlerindeki savaşı dindirmeye çalışıyorlardı. İngiltere'nin en karanlık günlerinde eli silah tutabilen tüm erkekler cephede saf tutuyordu. Abisi şavaşı dur...