Merhaba Oda Arkadaşım/2

676 45 14
                                    

Kısım 2

Duş başlığından gelen sıcak su vücudumu rahatlatmaya başlamışken, zihnim hızlı hızlı işliyordu. Stacy kendi ayaklarım üzerinde durabildiğimi görecek diye memnun olmadığım bir anlaşma imzalamıştım.

 Sıcak su musluğunu kapatıp, soğuk suyun hazzını yaşadım. Vücudum titriyordu ve tüylerim ürpermişti. Havada çok soluk bir tarçın ve ahşap kokusu salınıyordu. Bu koku karışımı zihnimde dolanan düşüncelere engel oluyordu. Ve dikkatimin bu şekilde dağılmasından memnun olmamıştım.

Giyinmek için dışarı çıktığımda Noah henüz dönmemişti. Şimdi nefes almak ve etrafta soyunmak daha kolaydı. 

Burası diğer sıradan yurtlara göre daha büyük sayılırdı. Beyaz duvarlar her pencerede asılı ve bir ağırlığı olan kırmızı perdelerle tezat oluşturuyordu. Resmen bir krallık veya onun gibi zengin bir yere adım atmıştım. Döşemeler kendini gösteriyordu. Noah'ın bozulmuş yatağı ise sadeydi.

Dolap ve çekmecelerdeki boş yerleri doldururken ve Noah'ın kendi tarafında işgal ettiği yerleri düzenlerken efor harcamıştım. Bu esnada duvarın köşesinden gelen gri bir parıltı dikkatimi çekmişti. Gri bir kalemle yazılmış gibi görünüyordu. 

Yatağın kenarına kaydım ve yana doğru bakmaya çalıştım. Gri kalemle yazılmış gibi görünen yazının etrafı bir kalple çevriliydi ve içinde de iki kişinin ismi yazıyordu. Justin Aubrey'i seviyor. Gülümsedim. Bunun kim bilir ne zaman yazılmış olabileceğini düşündüm. 

Kafamı duvara yasladım. Bakalım bu nasıl gidecekti. Küçük fotoğraf çevresindeki babam ve annemle birlikte olduğum kazadan üç ay önce çekilmiş fotoğrafa baktım, ve merak ettim acaba şimdi hayatta olsalardı nasıl olurdu? Burada olmazdım o kesin. Benimle ilgili hiç bir sorun olmadığına emin olurlardı. Akşam yemeklerini hep birlikte yerdik, ve sırada konular hakkında konuşurduk. Bana, ''Okul nasıl gidiyor,'' diye sorarlardı. Bende gülümseyerek, ''Okul harika! Benimle aynı hayali paylaşan bir sürü insanla tanıştım,'' derdim.

Telefonumu çıkarıp Stacy teyzemi aradım.

Telesekretere düşmeden hemen önce telefonu açtı.

''Lillian, merhaba, nasılsın? Şimdiye kadar nasıl gitti? Yurt odaları temiz mi? Halledebiliyor musun? 

Gülümsemek için kendimi zorladım. ''Güzel. Ben de iyiyim. Burası boya gibi kokmuyor bunun keyfini çıkarıyorum.''

''Peki ya oda arkadaşın?''

''Im, oda arkadaşı.'' Tırnağımın etrafındaki deriyi kopardım. ''Evet, farklı. Odamı değiştirmek zorunda kaldım, ayarlamaya çalışıyoruz.''

''Bekle bir saniye. Şu resmi sehpadan almam gerekiyor.''

Sesi tekrar gelene kadar bekldeim. 

''Biliyor musun, gittiğini unutmuşum. Sandviçine mayonez ister misin diye sekiz defa sana seslendim.''

''Buna alışana kadar bir süre böyle olacakmış gibi hissediyorum.'' Sessiz gülüşü beni kıkırdatmıştı. 

''Muhtemelen haklısın. En azından seni uyandırmak zorunda kalmayacağım. Haftasonu ziyarete geliyorsun değil mi?'' diye sordu Stacy. ''Burada bir kaç ceketini bırakmışsın.''

''Elbette,'' dedim. 

''Güzel.''

Aynı soruları sorup, aynı cevapları verene kadar konuştuk. Benimle gurur duyduğunu söyledi ve bende aslında ne döndüğünü ona söylemek için kendimle savaş verdim. Fakat güzel bir şekilde kapatmıştık.

Dorm Room 210 (Türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin